Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '10

 
Kategori
Güncel
 

Nuray Mert: Ver şu kaşığı biraz da biz ölelim

Nuray Mert: Ver şu kaşığı biraz da biz ölelim
 

Hanımefendi, ülke basınının “amiral gemisi” olarak bilinen en etkili gazetesinde ve Radikal gibi bir referans gazetesinde köşe yazıyor. NTV gibi prestijli bir haber kanalında haftada bir gün geniş geniş değerli ve çok önemli fikirlerini serdediyor. Devletin televizyon kanalına program yapıyor (yakınlarda yayından kaldırıldıysa bilmem). Devletin üniversitesinde siyaset bilimi dersi veriyor. İstediği anda istediği yerde sesini duyurabiliyor. İstediğini eleştiriyor, bağırıyor, çağırıyor, kızıyor. Ve bu imkânların çoğuna da son yıllarda kavuşuyor. Ama bir bakıyorsunuz bu hanımefendi, son zamanlarda ülkenin tek parti diktatörlüğüne gittiğinden, kendisi gibi “muhalif” (!) seslerin susturulmaya çalışıldığından dem vuruyor.

Nuray Mert’ten bahsediyorum. Geçen gün NTV’deki Basın Odası programında söylediklerini dinlerken şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Neredeyse 24 saati kameralara konuşmakla geçen Mert, susturulmaktan engellenmekten bahsediyor! Bunu ilk kez o programda dile getirmedi; son aylarda neredeyse her yazısında, konuşmasında aynı şeyden dem vuruyor. Neymiş efendim, AKP tek parti diktatörlüğüne doğru gidiyormuş, askeri vesayetten kaçalım derken başka bir vesayet rejimine tutulacakmışız, falan filan. Bu iddialarının en önemli kanıtı da bunları dile getirirken kendini rahat hissedememesiymiş. Aman Allahım! Keşke bizleri de onun kadar sustursalar! Büyük kaşıkla çorbayı lüpleten yüzsüz misafirin ağzına götürdüğü her kaşıkta “oy anam öldüm, oy anam öldüm” demesine dayanamayan ev sahibinin söylediği gibi, “ver şu kaşığı da biraz da biz ölelim” diyesi geliyor insanın.

Nuray Mert giderek hemşerisi Nihat Genç’e benzemeye başlıyor. O da bir yandan ipe sapa gelmez zırvalarını dergilerde, kitaplarda, televizyonlarda yıllardır alabildiğine özgürce, alabildiğine genişçe üzerimize boca ederken bir yandan da ha bire susturulduğunu, sansüre uğradığını, görmezden gelindiğini falan iddia eder!

Bu nasıl bir yutturmacadır yahu. Herkesi kör âlemi sersem mi sanıyor bunlar. Susturulmaya çalışıldığından, tek parti diktatörlüğünden bahseden Nuray Mert, bunları bencilliği ve siyasi körlüğü yüzünden mi söylüyor, yoksa o da mı karanlıklar limanına demir attı? Susturulmaya çalışılan kim? Mesela susturulan gazetecilerden hiç haberi var mı? Mesela Milliyet muhabiri Nedim Şener’den haberi var mı? Hrant Dink cinayeti sonrasındaki güvenlik ve yargı kurumlarının ihmallerini, kusurlarını araştırıp bu konuda kitap yazan Nedim Şener, bugün Dink’in katilinden daha ağır bir ceza talebiyle yargılanıyor. Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu, en temel gazetecilik görevini yapıp haber yazdığı için yargılanıyor. Üstelik bu yargılama sırasında dünyada örneğine zor rastlanacak bir hukuk skandalı yaşanıyor. Savcı, Genelkurmay’dan gelen bir talep doğrultusunda, Baransu’yu, tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk ediyor. Üstelik Baransu, bu davada hüküm giyse bile bunun paraya çevrilmesi gerekiyor. Yani sonunda hapis cezası olmayan bir yargılama için hapse atılmak isteniyor Taraf muhabiri!

Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar Ergenekon iddianamesinde yer alan ve herkesin görüp okuyabileceği bilgileri yazdığı için hapis cezasına çarptırılıyor. Taraf, Star, Zaman, Yeni Şafak gazeteleri ve bu gazetelerin muhabirleri hakkında Ergenekon davasıyla ilgili yayınladıkları haberler nedeniyle yüzlerce dava açılıyor. Bu gazeteler alabilecekleri ağır para cezalarından dolayı kapanma tehlikesiyle karşı karşıya… Oysa bu gazeteler Nuray Mert’in kapağı attığı karanlıklar limanı çevrelerince sürekli Hükümetin “yandaş”ı olmakla itham ediliyorlar.

Gelelim Nuray Mert’in “Türkiye tek parti diktatörlüğüne gidiyor” iddiasına: “Şeriat geliyor”, “laiklik tehlikede”, “AKP’nin gizli gündemi”, “mahalle baskısı” teraneleri tutmayınca, onların yerine devreye sokulan yeni ve son moda psikolojik savaş propagandası bu… Sözde AKP tek parti diktatörlüğü kuruyormuş. Acaba öyle mi? Hangi AKP bu? Hani şu daha bir buçuk yıl önce kapatılmaktan son anda güç bela kurtulan AKP mi? Hükümeti kurduğu günden itibaren sürekli darbe tehdidiyle yaşayan AKP mi? Genel başkanı ve başkan yardımcılarına yönelik olarak onlarca suikast planı ortaya çıkartılan AKP mi? Elinde yeterli çoğunluk olduğu halde dünya kara mizah tarihine geçecek bir hukuk skandalıyla Cumhurbaşkanı seçmesi engellenen AKP mi? Yüksek yargı, üniformalı bürokrasi ve “devlet partileri” CHP-MHP tarafından bütün önemli icraatları baltalanan AKP mi? Bir buçuk yıllık Hükümet ömrü kalan AKP mi? Bu ülkede seçim diye bir şey yok mu? Seçimlerde millet AKP’ye silah zoruyla mı oy verecek? Ya da AKP Anayasayı lağvetti, seçimleri kaldırma kararı falan aldı da bizim mi haberimiz yok?

İnsan bunları söylerken biraz hicap duyar. Biraz sıkılır. İnsanda biraz insaf olur. Biraz vicdan olur. Biraz gerçekten susturulan gazetecileri göz önüne getirir. Bu ülkede sesi kendi gırtlağında boğulup giden milyonlarca insanı hatırlar. Mesela kocası kontrgerilla tarafından öldürtülüp katili göz göre göre salıverilen savcı Doğan Öz’ün ailesinin sonsuz dramını hatırlar. Bu ne doyumsuzluktur? Bu ne şımarıklıktır? Bu ne bencilliktir? Bu nasıl da zalimin dilini kuşanıp mazlumu oynama uyanıklığıdır?

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..