Nush ile yola gelmeyene muhteşem ders!

Bir dönemin kritiği sayılan ve başlamadan şimşekleri üzerine çeken ‘Muhteşem Yüzyıl’, epeyidir medyaya malzeme vermiyordu. ‘Beyaz Show’ ziyaretiyle gündeme gelen transfer varsayımı havada kalırken Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’indeki mısralarının Kanuni’ye söyletilmesi ‘Muhteşem Yüzyıl’ın kusur hanesine yazıldı. 

Burada üzerinde duracağım konuya gelince… Ne olası transfer, ne de kimi aydınlarımızca ‘atasözü’ sanılan ve çoğu yazarın yanlış kullandığı ‘Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir’ mısraları! İlkini, çıkarların ön planda olduğu yerde her şey mümkün, değerlendirmesiyle geçiyorum. Diğeriniyse, Kanuni’yi kadınlararası koşuya tabi tutanların, kimi yazarlar benzeri ‘atasözü’ yanılgısına bağlıyorum. Bunun dışında, hevesi kursağında kalan Padişah’ın ‘hem ziyaret hem halvet’ kaçamağına kurban giden Sadıka’nın giyinmek yerine çarşafa sarınıp koridorlarda koşturmasını veya Nigar Kalfa’nın o devirle bağdaşmayacak şekilde ‘Yok artık’ tarzı konuşmasını da bir kenara atıyorum. Tıpkı göğüsleri neredeyse dışarı düşüren kıyafetleri gibi! Bunlar dizinin asıl özelliğini gölgeleyen ayrıntılar. 

Kitaplarda pek değinilmeyenleri yansıtan dizi geçmişten günümüze ayna! Rus ağırlıklı yabancıların doğurduğu veliahtların tahta geçtiği padişahlıkta bu kadınların gücünün nasıl hüküm sürdüğünü gösteren dizi, aynı zamanda Osmanlı’nın kaderinin devşirme sadrazamlara teslimini de hatırlatmakta… ‘Bu sarayda keder var, ölüm var’ sözleriyse ‘muhteşem’liğin yapıştırılan bir etiket olduğunu göstermekte! İngiliz tarihinde 8. Henry ile başlayan Tudor Hanedanı’yla bu yönden benzeşen Kanuni dönemini günümüze uyarlarsak, sultan yerine kaset kadınlarıyla devrilen siyasiler ve devşirme olmasa bile yabancı güdümlülerle eşleşmekte… Kanuni’den sonra Osmanlı’nın duraklamaya girip adım adım yok oluşa sürüklendiği malum! Diziyi izlerken asıl bu muhteşem dersleri görmekte fayda var. Ötesini geçiniz… 

Anibal Güleroğlu