Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '14

 
Kategori
Şiir
 

Nusret Gürgöz şiirine kısa bir bakış

Nusret Gürgöz şiirine kısa bir bakış
 

Nusret Gürgöz


Nesnel koşullarla kendi arasındaki ilişkilerden yola çıkar şair, gerçeklikten soyutlayarak farklı bir boyutta şiirini yaratır. Şiir de nesnelden bağımsızlaşır ve kendi sanat gerçekliğini yaratır. Şiir üretildikten sonra şairini de soyutlayarak toplumsallaşır.  Bu yönüyle şairler salt soyut dünyada dolaşan “olmamış şeyleri olmuş gibi gösteren sapkınlar,” değildir.

Daha somut ve yalın bir anlatımla söylersek her şairin ait olduğu bir dil, beslendiği bir coğrafya, beslendiği bir kültür ve damar vardır. İşte bu şairlerden biri de Nusret Gürgöz’dür. 

‘Eğnimde şimal ve cenup / doğuyaydı yolculuğum hem batıya / gittim, ardımda su sesi, kavak hışırtısı / yüz geri döndüm her defasında seninle aynı şehirde olmamak / acı veriyor bana’ 

Ardında bıraktığı su sesi, kavak hışırtısı şairi geri çağıran beslendiği kendi coğrafyasının ta kendisidir.

Sonra sevdiği insan ya da insanlardır.

Son şiir kitabı Okuntu ile bu yöndeki kazanımlarının yoğunluğunu gösteriyor şair. 

Edebiyatımızda yer yer kullanılan Arapça kökenli bir kavram var, “nebris”. Türkçe karşılığı anlam taşıyıcı giysi, post, demektir. Türk dilinde bana göre buna denk düşen sözcük ise  ‘oku, okuntu’ kavramıdır.

     Anadolu’da birçok yerde düğün davetiyesi yerine ‘okuluk’ gömlek, atlet, çorap gibi giysiler gönderilir. Bu giysilerin taşıdığı nebris-i anlam, çağrıdır. Yaşanacak güzelliklerin paylaşılması çağrısı. Bu anlam taşıyıcı giysileri alan kişi bilir ki düğün törenine çok özel anlamlar taşıyan bir hediye ile çağrılmaktadır ve o çağrıldığı nişan, düğün sünnet gibi eğlencelere icabet eder.

     Uzaktan gelen konukların dikkatini çeksin ve çağrıldığı eğlence yerini kolay bulsun diye, düğün evine genellikle kırmızı bir kumaş asılır. Buna halk okuntu der.  Anlamı konuk demektir. “Bu evde konuk var,”anlamına da geliyor. Davetiye amacıyla gönderilen gömlek, atlet, elbiselik kumaş vb okuluklara da oku... 

    İlk geçlik dönemlerimde çok sayıda düğünün  ‘oku’sunu tek tek elimle dağıtmışımdır. Gençler bu oku dağıtımıyla kendisi de bir çeşit görücüye çıkmış olur. Ya da sevdiği bir kız var ise her evin kapısını ‘oku’ dağıtma bahanesiyle çalabileceğinden sevdiğini görmek için bir sebeptir ayrıca, oku dağıtıcılığı.

     Oku,  Anadolu insanının vermekle, paylaşmakla, nesnelere yüklediği anlam taşıyıcılığıyla ilgili geleneklerinde yaşattığı öz kültürüdür. İşte şiirlerini bu damardan besleyen Nusret Gürgöz, son şiir kitabının adını taşıyan ‘Okuntu’ şirinin anlamına uygun şiirler yazmış. İnsanın insana ettiklerinden yoruluyor, üzüm hevengini, kavak yaprağının hışırtısını göndererek; hem kendini, hem şiirini dinlendiriyor. Bugünü, dünü, yarını gönderiyor:

Üzüm hevengi yolladım sana / mısır püskülü / rüzgârla dans eden buğday tarlası / hışırdayan kavak yaprağı /   

     bir mayısı yolladım sana, Winnie Mandela’yı / yirmi bir martıyı yolladım sana/ göğe yükselen meydan ateşini, intihar eden / Şirvanlı, kömür gözlü kızı … ‘

Anadolu âşıkları sevdiğine öyle arabalar, yatlar katlar hediye ederek sevdiğinin gözünü dünya malıyla boyamaz. Oya işlemeli bir mendil göndermek bile sayfalar dolusu söze bedeldir ifade ettiği, taşıdığı nebris-i anlamda. Sonra çam sakızı çoban armağanı hediyeler sevildiğini, bilindiğini, değer verildiğini anlatmaya yeter de artar bile. ‘ tuzlu fıstık, bayram şekeri, leblebi, kuru üzüm / oyalı mendil, dantela yolladım sana…’ şairin imlediği gibi.

Şu dizelerde ise şair,  sevdiğine timsal aşkları gönderiyor:

mem ü zin’i yolladım sana, romeo ve jüliet’i / sokağımızın deli dolu aşığı bağrı yanık dilo’yu / yolladım sana…’ 

Oku’ların anlam taşıyıcılığında okuruna yangın vurgunu, düş gezgini bir şair olarak öyküler, mektuplar, kitaplar gönderiyor, acılardan haberdar ediyor dostlarını. Daha doğrusu acıları paylaştıkça azaltmayı amaçlıyor olmalı; çünkü insanın acısını yine insan alır.

‘ölü bedenlerin çıplaklığını / ceviz ağacı yolladım sana, kaya kınası / dağ bülbülü, yabani elma, yıldızlı gece /  yolladım sana/ ırıpları, ılgınları, ıtırları, pırnalları / sevmek sözcüğünün tüm anlamlarını / allayıp pullayıp gençliğimin / pembe mektuplarını yolladım sana / çocukluğumun sokaklarını yolladım sana / oyuncaklarımı, robenson’umu / yalnızlığımı yolladım sana / hüznümü / alnımın çizgilerini …’

     Oku’sunu böyle gönderiyor ama yolda anlam değişikliğine uğramasından da korkuyor ve şöyle diyor:

       ‘yolda haremiler var, biliyorum / olsun gönlümü yolladım sana / ömrümü yolladım sana…’ diyerek bedel olarak gönlünü ve ömrünü ortaya koyuyor.

    “Dirmil Ömürcüsü” romanımda yazdığım anlam taşıyan başka bir nesnenin öyküsünü özet olarak aktarayım burada:  

       Sevdiği tarafından unutulan bir kadın, bir gün kırlardan topladığı çiçeklerden bir demet yapıp gönderiyor. Kimliğini de aracıya söylemiyor, ‘sen çiçeği kendisine ver,  o beni hatırlayacaktır,’diyor. 

     Dediği gibi aracı, götürüp çiçeği dostuna uzatıyor. Adam bir kadından çiçek almanın şevk ve heyecanıyla demeti burnuna öyle bir yaslıyor ki yaslamasıyla bağırması bir oluyor. Kadın çiçek demetinin içine sert bir çöğür dikeni yerleştirmiştir çünkü.

    Ve anlar hemen dostu, ‘sen beni unuttun ama ben burnunun direğini sızlatarak, adama böyle hatırlatırım, ’diyen kadını; artık unutmak ne mümkündür.

    Nusret Gürgöz, yurt ve dünya sorunlarından kendini soyutlamış biri olmadığı gibi kendi yaşanmışlığın benliğimizde bıraktığı tortusal etkilerini şiir diline dönüştürmeyi başarıyla gerçekleştiriyor.

 Nusret Gürgöz, oğlu üç beş yaşlarında dünyayı algılamaya başladığı zamanlarda, dünyaya oğlunun gözünden bakmaya çalıştı ve ‘Düşbilgisi’ şiirleri çıktı:

Televizyonda dansöz çıkınca / annem utanıyor / babam keyifleniyor / biz hem utanıyor / hem keyifleniyoruz.’  

 Kitap şirinde ise:’ Ben babama çok kızıyorum / eve yorgun argın dönüyor./ hemen eline gazetesini, kitabını alıyor / yorgunluğu neyse de / bana ayıracağı zamanı / benden çalıyor ‘ diyor.

 Sonra oğlu büyüdü, lise sıralarında âşık oldu. Şair oğlundan aşağı kalır mı, oğluyla aynı günlerde o da âşık oldu. Tarihe Not şiirinde bu aşkı anlatır: ‘Tarihe not düşülsün /oğlumla aşığız aynı günlerde, oğlum pervasız, gözlerinde ilk aşkın mutluluğu/ “Cansu’yla konuştum /Çarşamba günü dananın kuyruğu kopacak”.diyor / ben çaresizim konuşsam taşacak dağlar; yıkılacak denizler’  derken,  kendi duygularını açığa vuramaz şair; aşkını yalnız yüreklerinde taşıyan diğer babalar, analar gibi. Bunu yazarken şiir dilinde sözcüklerin anlamını bir kenara koyarak bir cesaret ve bir sıra dışılık örneğinin en güzelini aynı dize içinde yaratır.

Dizelere bakın siz:  ‘ben çaresizim konuşsam taşacak dağlar; yıkılacak denizler ‘ 

Dağ taşmaz deniz yıkılmaz ama aynı cümle içinde sözcükleri yan yana koyarak sıradanlığı aşıp kendi sıra dışı şiir dilini oluşturmuş Nusret Gürgöz. 

Okuntu vesilesiyle nice şiirler, nice kitaplar…        

Halil Erdem

Antalya /2014                  

                                                                                                      

 

 
Toplam blog
: 61
: 699
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Kastamonu Eğitim Yüksekokulu Sınıf Öğrt. bitirdikten sonra A...