Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '15

 
Kategori
Deneme
 

O 'derviş' bendim

O 'derviş' bendim
 

Bugün size birazcık boğazımda düğümlenenlerden bahsetmeye karar verdim.

Böyle bir karar aldım kendi kendime çünkü yazdıkça içimdeki kör düğümler sanki daha çözülebilesi bir hal alıyor.

İnsanlardan çok kelimelerle aram iyi bu aralar.

Belki de bana öyle geliyor.

Sadece bana öyle gelmesi bile bu denli iyi geliyor işte.

Yutkunamadığınız nefes bile alamadığınız anlarınız oluyor mu sizin de?

Bir anda ağlamaya başlayıp neden ağladığınızı bilemediğiniz zamanlar.

Bilip de itiraf edemediğiniz zamanlar.

Tam o anda cevaplamak zorunda kaldığınız telefonlar.

Telefonu açar açmaz iki dakika öncesini hiç yaşamamış gibi gülen, havadan sudan bahsedebilen bir siz.

 

Kapama tuşuna basar basmaz yine iki dakika öncesini, o telefon konuşmasını hiç yaşamamış gibi hıçkırıklara boğulan bir başka siz.

Birileriyle konuşmanın iyi geleceğini düşünüp telefona sarılan sonrasında 'telefon kapansa da artık yalnız kalsam' diye içinden geçiren bir siz.

Paylaştıkça azalabileceğine inanan ama asla paylaşamayan,içindekileri sır gibi saklayan bir siz.

'İçimde bir sıkıntı var' cümlesini kurduğu zamanlarda onu tarif edemeyeceğini anlayıp 'nasıl?' sorusuna 'bilmiyorum' diye cevap veren bir siz.

Kelimelere dökemediği o şeyin içini kasıp kavurduğu bir siz.

Çok ağlamak isteyip kilitlenip kaldığınızda düğümlerinizin giderek büyüdüğüne tanıklık ediyor musunuz?

Ya da biri beni çözsün diye içinizde çığlıklar atarken kimsenin sizi duymadığı zamanlar oluyor mu?

Duymasını istemedikleriniz bir yana, istedikleriniz de sizi duymadığında öfkeleniyor musunuz?

Çabuk öfkelenirim ben.

Çok öfkeli bir insan olduğumdan değil.

Üzgün olduğumdan, çaresiz olduğumdan, kırgın olduğumdan çoğu zaman.

Kendime bunları itiraf etmeyi yediremem sinirden ağlıyorum derim hep.

Şimdi farkettim yazarken ne kadar da dürüst olduğumu,hayatta en çok kendimi kandırmaya çalıştığımı.

Şimdi boğazımdakilere bir düğüm daha attım galiba.

Hatta şimdi bir tane daha.

Peki neden düğüm düğüm olur insan?

Yaşaması gerektiği anlarda akıtması gereken gözyaşlarını tuttuğu,dilinin ucuna kadar gelen kelimeleri yuttuğu için mi?

Sabır mı bunun adı?

Muradımıza erdireceği iddia edilen sabır, son düğümü kalbimize atıp can çekişmemizi izleyecek bir cani olabilir mi?

Bu soruya hepimizin cevap olarak kurabilecek milyonlarca cümlesi vardır da hiçbiri kesin ve kararlı bir 'hayır'a çıkmaz..      

"Sabır, hiç yüzü ekşitmeden acıyı yudum yudum içine sindirmektir."

Sabretmek, beklentisiz bir şekilde beklemektir.

Sonunu düşünmeden tahammül etmektir.

Hayattaki tek amacı öz saygısını kazanabilmek olan insan sabredip ertelediği çoğu şey için kendine bir tokat daha atar.

Asıl kötü olansa insanın bunu öz saygısına ulaşmada karşısına çıkan, aşması gereken bir engel olarak görmesidir.

Öz sevgiye giden yolda darbelere daha fazla dayanamayan öz saygıysa giderek umudunu yitirir.

'Başkaları için kendinden vazgeçen bir insandan ben ne bekleyebilirim ki !'der.

O da haklı.

Ben de haklıyım.

Sen de haklısın.

Yaşar Kemal'in çok sevdiğim bir cümlesi var ."Demir olsam çürürdüm toprak oldum da dayandım."

Taş olsak çatlardık.

Siz bu sabır işini bir kez daha düşünün bana kalırsa.

Hem ne demiş Boris Vian;seni sevmeyene asla sabır gösterme.Çünkü sabrının adı yüzsüzlük,fedakarlığın adı eziklik,sevginin adı kişiliksizlik olur.

Yarın sabah sabrınızla sınanmayacağınız güzel bir güne uyanın.

 
Toplam blog
: 35
: 255
Kayıt tarihi
: 31.12.14
 
 

Her gece ikişer dakika arayla beş alarm kurup her sabah onları üç kez ertelerim. Uyanır u..