Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '09

 
Kategori
Siyaset
 

O, her yerde!

O, her yerde!
 

Fotoğraf: Havana'daki Atatürk büstü ve rölyefi Kaynak:www.delinetciler.net


Bilindiği üzere son dönemlerde Atatürk'çü anlayışların, kavram ve düşüncelerin toplumsal ve resmi yaşamdan tasfiyesi yolundaki girişimler, çoğu sahte, ilgisiz, çoğunlukla yurtdışı güdümlü yaklaşım ve aralıksız çabalarla sürdürülmeye çalışılmaktadır.

Bu çerçevede, büyük önderimiz, devrimci, hümanist, aydınlanmacı liderimiz hakkında medya ve kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan karmaşayı dikkat, üzüntü ve kaygıyla izliyoruz.

Bu tür eylemlerin baş aktörleri konumundaki kişilerse maalesef daha çok kültür işbirlikçisi konumundadırlar. Onların arkasında eskisi gibi tüfek, top ve tank yerine artık gazeteler, dergiler, televizyonlar ve internet vardır. Malzemeleri, cephaneleri ise daha çok yalan, iftira ve ulusal değerlere düşüncesizce ve kasden saldırmaktır! Bu tür saldırılarla üstün değerleri zedelemeye, yaralamaya, en azından zihinlerde kuşkular uyandırmaya çalışmaktadırlar. O yalan ve iftira kampanyalarına göre;"... Lozan, zafer değil hezimettir. Sevr, halkların özgürlüğünün belgesidir. Mustafa Kemal bir İngiliz ajanıdır. M. Kemal’in Çanakkale’ deki rolü büyütüldüğü kadar önemli değildir. Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye Cephesi daha çok M. Kemal’in hataları nedeniyle çökmüştür. Yunanlılar, İzmir’e, M. Kemal’ in tavsiyesiyle çıkmıştır. M. Kemal’i Anadolu'ya Padişah Vahdettin göndermiş, kendisine bir kutu içinde önemli miktarda (40.000) altın vermiştir. Kurtuluş Savaşı antiemperyalist bir savaş değildir..." gibi daha nice benzerleri...Varsın bu şekilde çırpınıp dursunlar. Amaçlarına ulaşabilmeleri olanaksız oldukça...

Tüm bu işbirlikteliği o 'şeffaflık', 'demokrasi', 'insan hakları' ve 'serbest piyasa' denilen pırıltılı ve çekici kavramların altın sırma işlemeli örtüleri altında yürütülmektedir. Şu ya da bu şekilde, şu yada bu kadar süreçte ortam buna iyice uygun hale getirilmiştir.

Halbuki;

'Şeffaflığın' gerçek anlamı: Daha çok dinlenen telefonlar, izlenen bilgisayarlar ve göz altındaki özel hayatlardır.

'Demokrasi'nin pratik siyasetteki anlamı: Daha çok eğitimsiz, niteliksiz, işsiz ve çaresiz bırakılmış insanların basit, temel ihtiyaçlarına yönelik ikramlar çerçevesinde, dört-beş yılda bir sandık oyunu, oy yoluyla kısmen saptırılmış siyasal tercihleridir.

İnsan hakları'nın gerçek hayatla örtüştüğü yer: Kaderine boyun eğmiş, çaresiz ve suskun insanlara dokunmamak ve onları çoğu kez mikro-etnisite oyunlarıyla oyalamaktır.

'Serbest piyasa' kavram ve uygulaması ise: Sermaye sınıfına ve güçlülere kural tanımama imtiyazı, yoksulları görmezden gelmek, 'paran kadar yaşa!' demek, çok sıkışınca da 'sadaka' mahiyetinde geçici günlük yardımlar vermektir.

Bu konuda yanılmayı çok isterdim, ama ortada o kadar çok emare varken bu olanaktan maalesef yoksunum. Bunların hepsi, özgün içerikleri boşaltılarak aksi görevler yüklenmiş 'küresel dezenformasyon kodları'dır. Bu kodlar 'eski değerleri kırıcı-yeni değer yapıcı' aktörlere çok uygun koşul ve ortamlar hazırlamaktadır!

Durum böyle olunca,

Yıllar öncesine, Mevlana'ya dönüp “Artık yeni şeyler söylemek zamanıdır cancağızım” demek durumda kalıyor insan. Aslında, bir dönem çok iyi bilinen ve hâlâ da bilinmesi gereken şeyleri "yeni şeyler" gibi de söylemek gerekiyor.

O, safların birer birer terk edildiği, manda talepleriyle ihanetin sokak sokak kol gezdiği bir zaman diliminde azınlıkta kalan arkadaşlarıyla el ele, omuz omuza hem "diklendi", hem de "dik" durdu. Mazlumun, yaşam ve özgürlük hakkı elinden alınan halkının yanında durdu… Omuzlarına ise, dönenlerin, bırakıp gidenlerin, ihanet edenlerin yükünü de aldı; yıkılmadan, yalpalamadan hedefe doğru yürüdü…

O sarı saçlı, "mavi gözlü bir dev"di. Yıllar sonra, dünyanın bir ucunda, onu örnek alan bazı genç liderler ise esmer, yanık tenli, kahverengi, siyah ya da çekik gözlülerdi.

Che'nin Çantasından Çıkan 'Nutuk'

Yaygın bir söylenceye göre, Küba Devrimi’nin öncülerinden Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; Atatürk’ün Büyük Nutuk’u ve Türk Şairi Nazım Hikmet’in ‘Kuvayı Milliye Destanı’ kitapları çıkmıştır.

Ya Fidel castro?

Nutuk’un Küba Devrimi’ndeki yeri aslında daha önceki yıllara dayanmaktadır. Sosyalist Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro, 12 Mayıs 1961 tarihinde Havana’da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir’den Atatürk’ün Büyük Nutuk Kitabı'nı ister. A.B.D.’nin bilgisi olmaması ricasıyla yapılan bu istek, Bilal Şimşir tarafından uzunca bir süre sonra yerine getirilebilir. İşte, Fidel Castro’nun Atatürk hayranlığının kaynağı; İngilizce 'Nutuk' kitabını özümseyerek okumasında ve devrimci M.Kemal'in ilk antiemperyalist savaşımını zafere erdiren '1919 Ruhu'ndan esinlenmesinde yatar. (1)

Fidel Castro dünya kamuoyunun yakından tanıdığı en eski ve uzun yıllardır yönetimde kalan Küba devlet başkanıdır. Türkiye sol hareketi ise Castro ve Guevera’yı 68’li yıllarda tanımıştır. Castro, ülkesinin A.B.D.’ne karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinin önderidir.

Castro, A.B.D.’ne ve yerli işbirlikçilerine karşı verdiği mücadeleyi bir genç Küba’lı avukat olarak; “Tarih Beni Berat Ettirecektir” adlı kitabında detaylı olarak anlatmıştır. Yine, “Havana Duruşması” adlı tiyatro oyunu, Castro ve Che Guavera’nın, A.B.D. Yayılmacılığı ve yerli işbirlikçilerine karşı mücadeleleri ile yine bu ülkenin “Domuzlar Körfezi Çıkarması” ve sonuçlarını izleyicilerine lirik bir dille anlatan bir oyundur.

Fidel Casto, doğrusu ve yanlışı ile, 50 yıla yakın bir süre Küba devlet başkanlığı görevini sürdürmüştür.(2)

Günümüzdeki yüzeysel-turistik ilişki sıklığına gelinmeden önce Türk aydınları ile Küba arasındaki ilişkiler de hep sıcak olagelmiştir.(*) Bu, zaman zaman iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilere de yansımıştır. Fidel Castro’ya karşı süren kamuoyu ilgisi, O’nun 1997’de İstanbul’da düzenlenen Habitat toplantısının konuk konuşmacısı olmasına kadar uzanır.

Türk medyası ise, ancak bu yıllardan sonra Fidel Castro’nun Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili düşüncelerini öğrenebilmiştir. 22.8.1997 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Barış Doster şöyle yazar: “...Zapata Caddesi ile Salvadar Allende Bulvarı’nın kesiştiği yer gibi adreslerin tanımlandığı, devrimci bir geleneğin ve anti emperyalist ruhun her sokakta hissedildiği Havana’nın en önemli caddelerinden birinde, bir başka büyük devrimcinin, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olduğu belirtilmiş. Doğum tarihi olarak ise; 19.5.1881 yazılmış. Ayrıca kaidede ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ sözlerinin Türkçesi ve İspanyolca’sı yer almış..."

Dünyadaki diğer önemli Atatürk anıt ve büstleri,

Şili'nin başkenti Santiago'da, Apoguindo Caddesi'ne paralel Novigod Parkında bir Atatürk Anıtı ve Mustafa Kemal'in sözlerinin yer aldığı bir rölyef de bulunmaktadır.(3) Söz konusu rölyefin ülkemizde de bilinmesi konusunda emeği geçen Aynur Kasabalı, Şili'ye yaptığı seyahatte ilişkin izlenimlerini, şöyle anlatmaktadır: "Şili'nin başkenti Santiago kentinin Belediye Başkanının, kentte yaşayan kişilerin örnek alması için Apoguindo Caddesi'ndeki Novigod Parkı'na, Atatürk'ün, üzerinde bazı sözlerin de yer aldığı rölyefini yaptırdığını fark ettim. O an kendim ve Türklüğümle gurur duydum. O anı kelimelere dökmem imkansız...Yetkililere sorduğumda, Atatürk'ün kentte örnek alındığını, herkesin örnek alması için de bir parka Atatürk rölyefinin konulduğunu öğrendim." Rölyef ve rölyefin bulunduğu anıt duvarın üzerindeki yazının ise kendisini daha da şaşırttığını ifade eden Kasabalı, burada İspanyolca, "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, vatanının fedakâr ve sadık hizmetkarı, benzeri olmayan kahraman, insanlık idealinin canlı emsali... Bütün hayatını Türk Milletine vakfetmiş, milletine kendi ruhunu, ateşini vermiştir. Hatırası milletinin ruhunu ateşli tutan sönmez bir meşale olarak yaşamaktadır" sözlerinin yazılı olduğunu belirtmekte...

Avustralya'nın Canberra kentindeki anıt ise, Çanakkale Muharebeleri’nde şehit düşen Türk ve Anzak askerlerinin anısını yaşatmak için, iki ülke arasındaki görüşmeler sonucu, Avustralya’da bir Atatürk Anıtı açılmasına karar verilmesi sonucu dikilmiştir. Ayrıca, bu ülkede bazı yerlerin isimleri Atatürk Anıt Bahçesi, Atatürk Kıyısı, Atatürk Girişi adı altında değiştirilmiştir. Bu hususta bilinen ve ilginç olan nokta, tarihte ilk defa bir savaşın iki ülke arasında dostluk bağının kurulmasına sebep oluşudur.

Romanya daki ''Atatürk Meydanı'', Bükreş'te oldukça küçük bir meydan olsa da burada da bir Atatürk büstü bulunmaktadır.

Castro ve Küba'ya tekrar dönersek,


12 Aralık 1996’da bir ödül töreni için gittiği Küba’da Fidel Castro ile görüşen Dursun Özden (4) kendisine “Türkiye’de solcu, ilerici ve devrimci gençler; Che Guevara ve Fidel Castro’yu çok seviyorlar ve sizleri mutlak önder olarak kabul ediyorlar...” der. Bu sözlere Castro’nun verdiği yanıt çok anlamlıdır: <ı>“Devrimci M.Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar? Devrimci Atatürk bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır...”

Aradan dört ay geçtikten sonra, Mart 1997 de Habitat Toplantısı için İstanbul’a gelen Fidel Castro o dönemki Yeni Yüzyıl gazetesinde Jale Özgentürk ile yaptığı söyleşide benzer sözleri ülkemizde de tekrarlamıştır: “Asıl devrimci M.Kemal Atatürk’tür. Ben bir devrim yaptım, ama O’nun yaptıklarını asla başaramazdım. Sakın kendinize başka esin kaynağı aramayın...” Fidel Castro’nun bu sözleri karşısında heyecanlanmamak mümkün mü?

Bu bağlamda son yıllarda Latin Amerika ülkelerinde esmekte olan “ulusalcı ve antiemperyalist rüzgârda” Mustafa Kemal'in yaydığı ışığının etkisi de yok mudur acaba diye de düşünmeden edemiyor insan?

O Mustafa Kemal ışığıdır ki; doğudan batıya, güneyden kuzeye, birçok halk hareketini ve halk önderini etkilemiştir. Örneğin, çağdaşları olan Lenin ve Churchil kendisini hep takdir etmişlerdir. Örneğin, 1935’teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı’nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao’nun ilk sözleri şöyledir: “Ben, Çin’in Atatürk’üyüm...” ve 1948’den bugüne dek, Çin Halk Cumhuriyeti’nde ilköğretimin sekiz ve dokuzuncu sınıflarda 'Yakınçağ Tarihi' derslerinde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri okutulmaktadır. O'nun özellikle anti-emperyalist kişiliği ve Sevr'i yırtıp Lozan'ı kabul ettirme özelliği bu kitaplarda vurgulandığı belirtilmekte... Bu bağlamda M. Kemal'in adı, Lenin ve Gandi ile birlikte anılmakta ve kitaplarda ve benzeri eğitim materyallerinde (Slayt, DVD) yer almaktadır.

Son günlerdeki sevindirici bir haber de; Havana Üniversitesi'nde Türkoloji bölümünün açılacak olması... Karşılığında da güzide Ankara Üniversitemiz bünyesinde de bir 'Eski Latin Dilleri' bölümü açılacak. Bu noktaya gelinmesinde sanırım yazım boyunca değinmeye çalıştığım tarihsel ilgi ve derinliğin önemli bir payı olsa gerek! Yoksa bu durumu son on yılda bizden Küba'ya doğru -ucuz döviz kurunun da etkisiyle- artan turistik trafikle açıklamak olanaklı olamazdı.

Yine de tüm bu esinlenmeler büyük önderimiz Mustafa Kemal'in sosyalist olduğu anlamına gelmemektedir. Fakat yaptığı devrimin gücü, çapı, derinliği ve yarattığı etkiler açısından çok önemli bir anlam taşımaktadır. Küreselleşmenin yaşanan son krizle birlikte iyice sallandığı günümüzde, alternatif duruşların ve bu konudaki tarihsel örneklerin giderek artan bir endişe kaynağı olmaları acaba basit bir rastlantıdan mı ibarettir?

Bu yazı, hem Küba devriminin 50. yılında (1 Ocak 1959) günceli kavrasın hem de Ernesto Gomez'in yeni romanına(5) ve Havana Üniversitesi Türkoloji bölümünün açılışına içten bir selâm olsun istedim.


İ.Ersin KABOĞLU,
23 Mart 2009, Ankara


Kaynakça ve Blognotlar:

(1) www.turkish-media.com/forum/lofiversion/index.php/t150528.html

(2) www.68dayanisma.org

(3) Söz konusu rölyef Aynur Kasabalı'nın seyahatlerden birinde tespit edilerek ülkemize tanıtılmıştır.

www.büyükçöplük.com

(4) Gazeteci, yazar, şair ve folklör araştırmacısı olup 1996 yılında, Küba Guayasamin Vakfı, Latin Amerika Edebiyat Ödülü'nü almıştır.

(5) ttph://www.gazeteport.com.tr/YAZARLAR/NEWS/GP_323233

(*) Bu konuda çok daha eskilere giden bir kitap da yayımlandı. Küba'nın Ankara Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal'ın kaleme aldığı ''Havana'da Türk Tutkusu 1898'' adlı roman, okurla buluştu. Kitapta, Sultan II. Abdülhamit'in 1898'de yaveri Ahmet Paşa'yı Küba'nın İspanya'ya karşı verdiği mücadele ile o günlerde karmaşa halindeki bir başka ada olan Girit'teki mücadelenin benzerliklerini saptamak üzere Küba'ya göndermesini konu alıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'dan Havana'ya uzanan bu yolculuğunda Yaver Ahmet Paşa, hem birbirinden çok uzaktaki iki farklı ülkeyi izliyor, hem de aşkın ve inancın dünyanın bütün coğrafyalarında nasıl aynı şekilde yaşandığına tanıklık ediyor.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..