Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '18

 
Kategori
Deneme
 

O Bizim Prometemiz, Benim de Arslan Kaynardağ'ım (*)

O Bizim Prometemiz, Benim de Arslan Kaynardağ'ım (*)
 

Evet “benim de” diyorum, çünkü o kadar yakınımda ki, o kadar insancı ve o kadar dost ki, onun bu yakınlığını ancak böyle dile getirebiliyorum.

Cumhuriyetle aynı yılda doğmuş, cumhuriyetle büyümüş, çok değerli öğretmenim Arslan Kaynardağ’a bundan daha büyük bir ödül olabilir mi?

Aydınlanma tarihimize, düşün dünyamıza, tek kitabıyla da olsa, şiirimize toplumsalcı anlayışıyla eklemlediği insancıl duyarlıklarıyla şiir evrenimizi güzellemesine, bütün yaşamınca sergilediği aydınlanmacı-hümanist kişiliğine bundan daha çok yakışan ve onun yaşamını anlamlandıran bir doğum günü olamaz diye düşünüyorum. Kendisi de bu görüşümü doğrularcasına şöyle diyor bir konuşmasında; imrenilesi incelik dolu bir duyarlıkla:

 “…1923’de doğmuşum. Doğum tarihimi daha önceki tarihlerden hiçbiriyle değiştirmek istemem. Cumhuriyetle aynı yaşta olmak beni sevindiriyor. Yani, padişahsız bir Türkiye’de doğan ilk çocuklardan biriyim. Bunun elbette anlamı olmalı...” demektedir.

Bir tarihsellikle baş başa ve de tarihsel bir kişilikle karşı karşıya olduğumuz kesin. Bunu bize  duyumsatan, bir konuşmasından alıntıladığım yukarıdaki o kısacık bölüm, bir bakıma ve de her anlamda, Arslan Kaynardağ’ın yaşamının özetidir de aslında. Bir aydının, çağa hazır bir aydının çocuğudur öğretmenimiz. Bakın ne diyor:

“…Uygarlığa hayrandı babam, çağdaşlaşmaya açık bir aydındı…”

 Fransız Devrimi’ni çok iyi bildiği, bir yandan da, Cevdet Paşa’nın, Mizancı Murat’ın tarihlerini, Ziya Paşa’nın, Namık Kemal’in şiirlerini; öte yandan Rousseau’yu, Victor Higo’yu okurmuş. Bütün isteği, baskıların olmadığı, halkın halk tarafından yönetildiği bir anlayışın egemen olduğu bir coğrafyada yaşamaktır.

Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine çıkartan Atatürk Devrimlerinin hız kesmediği bir dönemi yaşamış olmasının yanında, 20. yüzyılın dönüm noktası diye bildiğimiz olaylar da onun yaşamına yön veren olaylardır. Cumhuriyetin özünü çok iyi kavramıştır  öğretmenimiz. Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü de aynı bilinçle özümsemesi ve bunu bütün yaşamınca (doğaldır ki düşünsel yaşamdır bu) savuna gelmesi, onu, yaşadığı dönemin iyi bir tanığı yapmıştır. Bu özelliğinin yanında, aydınlanmacı-hümanist kişiliği, şairliği, düşünürlüğü ve düşünce tarihimize kazandırdığı yapıtlarıyla Arslan Kaynardağ, aydınlama tarihimizin de çok önemli düşünürlerinden biridir.

Özellikle adından söz etmeden geçemiyeceğim üç yapıtı, yalnızca benim için değil, tüm felsefecilerle birlikte, Atatürk Aydınlanmacılığını bilinçle özümsemiş herkesin başucu kitaplarıdır kanımca: “FELSEFECİLERLE SÖYLEŞİLER” Elif Yayınevi. İkincisi: Türkiye Felsefe Kurumu tarafından yayımlanan “KADIN FELSEFECİLERİMİZ/İnceleme ve Antoloji.” Üçüncüsü: “TÜRKİYE’DE CUMHURİYET DÖNEMİNDE FELSEFE” adlı yapıtıdır. Bu yapıtı  ise Kültür Bakanlığı Cumhuriyet Kitaplığı’nca 2002 yılında 5000 adet olarak basılmıştır. Bu üç yapıt, aynı zamanda Cumhuriyet tarihimizde, Aydınlanmacı Türk Felsefesi’nin nereden nereye geldiğinin ayrıntılı bir tarihini sunmaktadır bize değerli öğretmenimiz. Ben bir felsefe sever olarak öğretmenimizin, diğer yapıtlarından olduğu gibi  bu çok önemsediğim üç yapıtından da oldukça beslendim. Diyebilirim ki, lisede başlayıp üniversitede ders öğretmenim Prof. Dr. İsmail Tunalı ile perçinlenen felsefeye ilgim, Arslan Kaynardağ’la daha da artarak gelişmiştir. Onun, gündelik konuşma dilinde olduğu kadar  yazı dilinde de egemen olan yalınlık, bana göre felsefeyi ikinci, üçüncü ve daha başka kişilere sevdirme konusunda çok etkili olmaktadır. Edebiyat-felsefe   ilişkilendirmelerinde/ bağlantılandırmalarında, felsefenin gücünden yararlandığı kadar, edebiyatı hem dil bilimsel bağlamda, hem de söylem ve yazınsal bağlamdaki inceliklerini çok iyi kavramış olmasını da gözardı etmemek gerek. Disiplin olarak edebiyat türlerinden yararlanırken, nasıl kullanılması gerektiğini ve edebiyatın geniş sunumlu  olanaklarını, felsefi disiplin içinde nasıl eritilerek yalın ve anlaşılması çok kolay bir felsefi metne dönüştürmedeki ustalığı, dili çok iyi bilmesi ve ona egemen olmasından ileri gelmektedir. Onun düşün sofralarının konuğu oldunuz mu bilmiyorum, ama ben tamı tamına 56 altı dakika telefon sohbetinde bulundum. Hem de kendisi arayarak. Ne için biliyor musunuz, “Vedat Günyol’a Armağan 100’e 5 Vardı”  kitabıma hazırladığım sunu yazısını kendisine göndermiştim, okuması ve iyice bir gözden geçirmesi için. Okumuş. Notlar düşmüş altına. Eve geldim, çalıyor telefonum, hem de ısrarlı, açtım. Karşımda Arslan Kaynardağ öğretmenim. Düzeltilecek yerler için düştüğü notları yazdırmaya başlıyor. 5 dakika..., 10 dk…, 15 dk…, 25dk…  Hiç durmadan devam ediyoruz. Arada devreye girip çıkarılması gereken yerler üstüne tuttuğu notları okuyor, ben de elimdeki metne ekliyorum. 35 dakika oldu. Bir yandan da saatimi kontrol ediyorum. Büyük bir sabır ve incelikle okumalarımı dinliyor. Müdahele etmesi gereken yerlerde “Dur arkadaş. Şu okuduğun paragrafı yeniden bir oku” diye de uyarılarda bulunuyor.  45 dakika oldu. 46…, 47…, 48…, 49…, 50…, 51… Tamı  tamına 56 dakika, telefonda ben okuyorum o dinleyip, düzeltilmesi gereken yerler üstünde duruyor. Teşekkür ettim. Telefonu, sunu yazısının düzeltilmiş son çıktısından kendisine göndermemi söyleyip iyi akşamlar dileğiyle birlikte, eşime ve çocuklarıma selam söyleyip kapatıyor.

Şu sözlerini iyice anımsıyorum:.

“Senin bu yaptığın çok önemli bir iş. Öncelikle seni kutlarım. Türkiye’mizde bu türden çalışmalar sık olmasa da yapıla gelmektedir. Tabi senin böyle bir şeyi tek başına üstlenmiş olman ve bunu tek başına sürdürüyor olmanın zorluklarını çok iyi bildiğimden, bu işler öyle zorlamayla olabilecek işler değil. İnsanın gönül vermiş olması kadar, bu  işi sevmesi,  sabırla, bıkmadan, usanmadan çalışması da çok önemlidir. Ben, bu çalışmanın altından başarılıyla kalkacağından eminim. Güzel bir armağan kitap olacak bu. Ama şuna dikkat etmek gerekecek. Bu kitap için gelen yazıların içerikleri, nitelikleri, ne tür yazı oldukları; anı mı, inceleme mi, deneme mi yaksa bir başka tür mü olduklarına bakmak gerek. Yazıları kitaba koyarken hangi düzen içinde sıralama yapılacak örneğin? Yaş sırası mı izlenecek, yoksa alfabetik bir sıraya göre mi dizilecek bütün yazılar? Bunun yanında bir diğer önemli konu, kitabın sunu yazısı. Biliyorsun sunu yazıları önemlidir bir kitap için. Kitabın içeriği hakkında kısa, öz ve bütününü okuyucuya kavratıcı olmalı. Hangi yayınevinden çıkacak örneğin? Bu da önemli bir konu. Ayrıca dizgi yanlışlarına da dikkat etmek gerekir. Mümkün olduğunca yanlışsız çıkmalı. Hatta senin dışında birkaç kişinin de çıktıları gözden geçirmesinde büyük yararlar vardır. Bir başka önemli konu da kitap kapağı. Bana soracak olursan çok yalın olmalı kapak. Fazla abartmaya gerek yok. Zaten Vedat Bey’de abartmalardan pek hoşlanmazdı. Kendi halinde yaşamayı daha çok sevdiğinden, onun bu yanının vurgulandığı ve öne çıkarıldığı bir kapak tasarlamalı. Şimdilik aklımda olanlar bunlar. Aklıma başka düşünceler gelirse telefon açar söylerim…”

Onunla aynı çağda yaşamış olmamızın önemi çok büyük bu anlamda. Çağdaşı olarak benim (her ne kadar yaşım körpe kalsa da anıtlaşmış yaşamı karşısında onun, o, kendisinden küçükleri de çağdaşı sayar) kendisiyle aynı değerler çevresinde buluşup düşünce ve duygu birlikteliğinde oluşum/oluşumuz, yaşama bakışımı da etkilemiştir o. Dostluğunu kazanmış olmak, bu dostluk çerçevesinde geliştirdiğimiz ilişkilerimizi, ortaklaşa yaptığımız kimi küçük çalışmalarla daha da  perçinledik. Benim açımdan çok önemli gelişmedir bu. Şu da önemlidir diye düşünüyorum: Arslan Kaynardağ ve kuşağının içinde var oldukları, yazıları ve yapıtlarıyla uyarıcılıklarını, yol göstericiliklerini sürdürdükleri her dönemde, inandığımız değerlerimizin korunup savunulması daha da bir kolaylaşıyor.

Çünkü yakın tarihimizin bu çok önemli tanıkları, cumhuriyetin gelişme ve değişme süreçlerini bire bir yaşayarak bugüne gelmiş, devrimi kafalarında ve yüreklerinde duyduklarından, Atatürk’e ve devrimlerine bağlılıklarında en ufak bir sapma olmamıştır. Aydınlanma tarihimizin ateş yakıcılarından olan, insancı bilgemiz, kültürün ve bizim sevgili öğretmenimiz Arslan Kaynardağ’a buradan merhaba diyorum.

Tam da burada, bir bilgenin söyledikleri düşüyor önüme yol gösterici olarak:

“Filozofların aydınlatamadığı toplumu, şarlatanlar aldatır.”

Aldatan şarlatanların, Atatürk’le, cumhuriyetle tarihten bu yana bir türlü içlerine sindiremedikleri kuyruk acılarının, intikam savaşları var. Ve biz böyle süklüm püklüm, darmadağınık, param parça, çil yavrusu gibi ortalık yerlerde ve de  orta malı olduğumuz sürece, şarlatanlar  bu savaşı mutlaka kazanmak niyetindeler.

Kültürün devrimcisi, düşünürü, öğretmeni, aydını, sanatçısı, yazarı ve felsefecisi  değerli öğretmenim Arslan Kaynardağ’a buradan saygı ve sevgilerimi gönderiyorum. İyi ki sizinle aynı çağı yaşamış ve aynı değerler çevresinde, Atatürkçü düşüncenin ışığı altında buluşmuşum. Sizi tanımasaydım yaşamımdaki yeriniz sessiz, ıssız ve kimsesiz kalacaktı. Şimdi dolu…

                                                                          14 Kasım 2005/Kartal-İST.

(*) Cumhuriyet Kitap'ta yayımlandı.

Arslan Kaynardağ:

Şair, araştırmacı yazar (D. 23.07.1923 San'a Yemen-Ö. 05.06.2008, İstanbul). Tam adı, Arlan Turgut Kaynardağ. Kastamonu Lisesi (1941), İstanbul Üniversitedi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü (1948) mezunu. Aynı bölümde "Spinoza'da Doğruluk Kavramı" adlı tezle doktorasını tamamladı.

Aralarında şiir, söyleşi ve araştırma-inceleme alanlarında 16 yapıtı bulunmakta. 

1962'den sonra İstanbulBeyazıt Sahaflar Çarşısındabulunan Elif Kitapevini işletti. "Son Dakika" (1942) dergisinde çıkan bir söyleşisiyle edebiyat dünyasına girdi. Şiir ve yazıları Yığın, Fikirler, Vakit, Son Saat, Türk Dili, Yeni Ufuklar, Yeditepe, Cumhuriyet, Sanat Olayı, Felsefe dergi ve gazetelerinde yayımlandı. İki şiiri bestelendi. PEN Yazarları Derneği, Türkiye Felsefe Kurumu, BİLSAK ve İstanbul Sahaflar Derneği üyeliklerinde bulundu...

 

 
Toplam blog
: 36
: 110
Kayıt tarihi
: 20.06.18
 
 

Günümüz şairlerinden. 1961 Erzincan doğumlu. Öğretmen şair. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fak..