Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '10

 
Kategori
İzmir
 

O gülümseme...

O gülümseme...
 

Bu gülümseme her şeye bedel. Kalpleri burktu.


Konak Belediyesi Zabıtası, “Hazırol” vaziyette âmirlerinin emirlerini, pür dikkat dinlediler. Kalın kaşlı, iri benizli, sert tavırlı zabıta memuru ne diyordu? “ Haklarında yoğun şikâyetler var. Ne kadar korsan otoparkçı, işportacı, seyyar satıcı ve dilenci olmak üzere icra-i faaliyette bulunanlar varsa, hepsi, suç aletleriyle birlikte yakalanarak gereği yapılacaktır arkadaşlar”

Ve ekip, gösterilen hedeflere yıldırım gibi dağıldı. Alsancak’tan itibaren ortalıklar tarandı. 11’i dilenci olmak üzere 23 kişi yakalandı. Gereken işlemleri de oracıkta yapıldı.

Çocuk yaştaki dilencilerden ayrı, kundak çocuklarının da toparlandığı operasyonda, neye uğradığını anlayamayanlar, oracıkta arandı ve üzerlerinden çıkanlar ortaya kondu. Çoğu otobüslerle topluca, Kula’dan geliyor. Cuma günü de camilerde dilendikten sonra memleketlerine dönüyorlardı. Hem ziyaret, hem ticaret gibi bir şey.

Yakalananlardan bir tanesi de “memlekette iş mi var da çalışmıyoruz” diyerek direndi ise de, üzerinden çıkan paralar bir bir zapta geçiyordu.

“Yaz” diyordu âmir memuruna “ On tane on kuruşluk, 17 tane beş kuruşluk, iki tane de birer liralık, üzerlerinden çıkmıştır”.

Zor zanaat zabıta olmak. Ne topun var, ne kalkanın, ne tabancan, ne tüfeğin. İriysen, boğuşmalarda kazanırsın. Değilse, köteği yersin. Kuzey Kıbrıs’ta, kuruluşunun ilk yıllarında iken, zabıta memurunu dövmenin cezası, 500 kuruştu daha kuruluşunun ilk yıllarında. Sonra değişti mi bu madde, bilmiyorum.

İçlerinden sırım gibi olanı dert yanıyordu: “ A be, yapalım dedik bir yaz turizmi. Kiraladık Kuladan arabayı. Tekerleğine çomak soktular arabanın. Kalıyorduk Basmane otellerinde. Yatıyorduk Fuarın çimenlerinde. Biz epiciğimiz bu memlekette turistizdir be! A be turist olmak da mı yasak?! A be Allahından bulasınız. Sürüm sürüm sürünesiniz!”

Birisi para sayarken, diğer iki memur, kucakta gülümseyen kundakdaki çocuğun gülücükleriyle oyalanıyorlardı.

Tutanak, kaşe, parmak imzası, sulu imza, kuru imza, pilav üstü az kuru imza derken, bir yanda sayılan paralar, bir yanda dünyadan habersiz o kundak çocuğunun tarifsiz iç burkan, masum dünyalar güzeli gülüşü.

“Yaz, on tane on kuruşluk. Yaz 17 tane 5 kuruşluk”.. Ve… Kundak çocuğunun o masum duruşu, bakışı, gülüşü, bütün sosyal travmayı ortaya seriyordu. Zabıtalar, çocuğu sevecen ve babacan bir şekilde meşgul ederlerken, bu gülüşün altında kaldılar mı acaba? Hı?! Ne dersiniz?!

Yarın bir gün o çocuk büyüyecek. Fakülteler bitirse de, bitirmese de, aynı şehrin emniyet müdürü olsa da olmasa da. Aynı şehrin belediye başkanı olsa da olmasa da bu resim karşısına geldiğinde, neler düşünecek acaba? Bu kendi gülücüğünü hatırlayabilecek mi?

Zor zanaat vesselam zabıtacılık!

Yaz, on tane on kuruşluk, Yaz 17 tane…..”

Ört ki, ölem!

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..