Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '22

 
Kategori
Eğitim
 

O KADAR DA KESİN KONUŞMAYALIM

Türkiye’de sorsan herkes kendince bir şey anlatıyor: Herkes her şeyin uzmanı. Ukraynalıların aslen Slav olduğundan dem vuruyor. Olabilir, kesin bir şey demek mümkün değil. Demek mümkün değil de gelin basit bir Google araştırması yapalım.  Birinci aramada Hun İmparatorluğu olsun. Bakalım ne yazıyor?  “Hunların kökeni ve diğer eski antik topluluklar ile ilişkileri hâlâ kesinlik kazanmamış tartışmalı bir konudur.   Akademisyenler genellikle Hunların kökenlerini Orta Asya'ya dayandırmakla beraber hangi kavimden türedikleri konusunda ortak bir fikre sahip değillerdir. Klasik kaynaklar Hunları 370 yılı civarında Avrupa'da birden ortaya çıkan bir kavim olarak tanımlamaktadır.  Pek çok Romalı yazar Hunların köklerini diğer bozkır göçebe toplumları ile bağdaşlaştırmaya çalışmışlardır.  Romalı yazarlar aynı zamanda Hunların Avrasya stepleri olarak adlandırılan bölgeden Kırım'a gelerek Gotlar'a saldırmalarını konu alan hikâyelerden bahsetmektedirler.  Macar Türkolog Gyula Németh, Hunlar Hangi Dili Konuşurdu adlı makalesinde Avrupa Hunlarının dili üzerine şu açıklamayı yapmaktadır: Tüm bunlardan yola çıkarak Avrupa Hunlarının yönetici boyunun ve elbette Hun halkının da Türk dilini konuştuğunu, daha doğrusu bir halk olarak Türki olduğunu söyleyebiliriz.  Lajos Ligeti de Attila ve Hunların Tarihi Kökenleri makalesinde, Avrupa Hunlarının dili ile ilgili şu saptamalarda bulunmaktadır: ...var olanlardan çıkarılabilecek sonuç, her iki bölgede de genellikle Türki konuşan bir halkla karşı karşıyayız.  Péter Váczy ise Avrupa'da Hunlar adlı makalesinde Antropoloji, Latin yazarlarını destekliyor; Hunlar Türktüler. Ama Türk olan sadece dış görünüşleri değildi, dilleri de Türk idi. tanımlamasını yapmaktadır.  Türkçe ve Moğolca üzerine uzmanlaşmış Macar dilbilimci Lajos Ligeti, Attila ve Hunların Tarihi Kökenleri çalışmasında Hunların kökeni ilgili şöyle söylemiştir: Ama egemen olan Attila halkının ve boyunun Türk olduğu gerçeği yadsınamaz. Burada çok sayıda Türk kökenli ad kanıt olarak gösterilebildiği gibi, Attila'nın ölümünden sonra egemen hanedan ailesinin erkeklerinin yönetiminde oluşturulan alt imparatorluklar tamamen saf Türk halkları içermekteydi.  Peter Vaczy ise Hunların Türk kökenlerinin, eski dönem kaynakları ve antropolojik veriler ile desteklendiğini belirttikten sonra şu açıklamayı yapmaktadır: Ama Türk olan sadece dış görünüşleri değil, dilleri de Türk idi.  Jordanes'in Getica eseri Gotların Hunları kötü ruhların ve cadıların soyundan gelen bir halk olarak gördüklerini belirtmiştir  Joseph de Guignes ilk defa 18. yüzyılda 4. ve 5. yüzyılda yaşamış Avrupa Hunları ile M.Ö. 3. yüzyıl ile M. S. 2 yüzyıl arasında Çin ve Moğolistan'da yaşamış Hiung-nu halkı arasında kökensel bir bağ olduğu iddiasını öne sürmüştür.  İlerleyen yıllarda Hiungnuların (Türk tarih literatüründe Büyük Hun İmparatorluğu) kuzey kolunun Çin ile yaptıkları savaşı kaybetmelerinden ötürü kuzey batıya göç etmesi ve Avrupa Hunlarının kısmende olsa göç eden bu halkların kökensel, kültürel ve genetik açıdan bir devamı olduğu fikri yaygınlaşmaya başladı.  Dönemin Çin kaynaklarına dayandırılan bazı görüşlere göre de, Hiung-nu halkının devamının, 3. yüzyıla kadar süren Batı Hun ve Doğu Hunlar olduğu, sonrasında da 375 yılından itibaren Asya'dan Doğu Avrupa topraklarına kadar gelip Avrupa Hunlarının temelini oluşturduğu iddia edilir. Hatta, Avarlar, Bolgarlar (Ön Bulgarlar) ve Hungarların (Macarlar) da aynı kökenden geldikleri iddialar arasındadır.  Akademisyenler aynı zamanda Eftalitlerin (Ak Hunlar) ve Kidarite Krallığı'nı kuran (Kızıl Hunlar da denen) Kidaritlerin de Hunlar ile akraba bir kavim olduğunu düşünmeye başlamışlardır.  Otto J. Maenchen-Helfen bu geleneksel fikrin birincil kaynak olarak arkeolojik bulgulara dayanmak yerine yazılı kaynaklara dayandığı gerekçesini öne sürerek güvenilmez olduğunu savunan ilk kişi olmuştur  Maenchen-Helfen'in çeşitli çalışmaları sonucunda Xiongnu ve Hunların aynı kavim veya aynı ataya sahip olan akraba kavimler olması fikri tartışmalı bir konu olmaya başlamıştır.  Buna ek olarak daha önce Hunlar ile bağdaşlaştırılmış Eftalitlerin (Akhunlar) ve Kidarite Krallığı'nın da Hunlardan farklı bir kavim olduğuna dair çalışmalar yürütülmüştür.  Walter Pohl ise hiçbir savaşçı bozkır konfederasyonunun etnik olarak tek bir milletten oluşmadığını, tarihte görülen farklı gruplarca kurulmuş benzer isimli devletlerin bu isimleri ismin prestiji yüzünden seçtiklerini veya diğer devletler tarafından kan bağına bakılmaksızın sadece geldikleri yer veya yaşayış tarzları yüzünden onlara bu isimlerin verildiklerini söylemiş ve Hiung-nular, Akhunlar ve Avrupa Hunları arasında tam bir köken ya da kan ilişkisi olmadığını savunmuştur.  Hun İmparatorluğu Hazar’dan başlayarak, güneyde İtalya ve batıda Almanya’nın içleri hatta Hollanda’ya kadar, bugünkü Bulgaristan’dan İstanbul sınırlarına kadar bir hâkimiyet alanına sahiptir.”  https://tr.wikipedia.org/wiki/Hun_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu  İkinci arama Hazar İmparatorluğu olsun. Yine bakalım ne yazıyor.  “Hazarların bir süre Büyük Hun Devleti'ne bağlı kavimler arasında bulunmuş olmaları ihtimali vardır.  586'dan sonraki Bizans kaynaklarında Hazarlar, "Türkler" olarak geçmektedir.  İslamiyet'ten önce Türklerin tamamına yakını Tengrici olmasına rağmen Hazar Kağanı ve yönetim kademesindeki Türklerin çoğu, 740'lı yıllarda Museviliği benimsemiştir.[18] Birkaç akademisyen, Hazar Türklerinin birçok Doğu Avrupa ve Rus Yahudisinin ataları olduğunu düşünmektedir. Tüm bunların yanı sıra Hazarlar dini toleransın yaygın olduğu ve Tengriciliğin serbestçe yayıldığı bir toplumdu.  10. yüzyılın başına kadar genişlemesini sürdüren ve Hazar Denizi'ne adını veren Hazarlar, daha çok Halife Osman'ın başında bulunduğu İslam Devleti ve Sasanilerle savaştılar. Kağanlık doğudan gelen Peçenekler sebebiyle zayıfladı ve Kiev Knezliği tarafından yıkıldı.”  https://tr.wikipedia.org/wiki/Hazar_Ka%C4%9Fanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1  Üçüncü arama ise Moğol İmparatorluğu olsun.  “Moğollar'ın tarih sahnesine çıkışı, Temuçin'in tüm kabileleri Moğol siyasi çatısı altında birleştirip 1206'da Cengiz Han unvanını alması ile gerçekleşti.  1206'ya kadar yaptığı mücadeleler sonucunda Merkitler'i, Naymanlar'ı, Moğollar'ı, Uygurlar'ı, Keraitler'i, Tatarlar'ı ve diğer küçük kabileleri kendi liderliği altında birleştiren Cengiz Han, 1206-1227 arasında Kuzey Çin'deki Batı Şia ve Jin Hanedanı, Orta Asya'daki Karahıtay, Türkistan ve İran'daki Harezmşahlar ile Kafkasya'da Gürcüler, Deşt-i Kıpçak'taki Rus Knezlikleri, Kıpçaklar ve İdil Bulgarları üzerine gerçekleştirdiği seferler sonucunda Pasifik'ten Hazar Denizi'ne kadar uzanan Moğol İmparatorluğu'nu kurdu.  Cengiz Han daha hayatta iken kurduğu imparatorluğu dört oğlunun idaresine vermiş ve kaynaklar bunlardan "dört ulus" diye söz etmişlerdir. Kağanlık, ''büyük han'' olarak merkez Karakurum’da olmak üzere Ögeday'a bırakılırken, Balkaş’ın kuzey ve doğusundaki Tarbagatay, Kara İrtiş ve Uranga bölgelerinin idaresi de ona verilmişti. Çağatay’a eski Kara Hıtay İmparatorluğu, Issık Göl, Çu ve Talas havzaları ile Maveraünnehir’e kadar uzanan topraklar verilmiştir. Cengiz’in en küçük oğlu Tuluy ise Moğol geleneğine göre ailenin koruyucusu “Otçigin” sıfatıyla babadan kalan ilk toprakların mirasçısı olarak Tula, Yukarı Onon, Yukarı Kerulen arasındaki topraklara sahip olmuştur. Tuluy, cesur ve iyi bir asker olmasına rağmen çok fazla genişleme siyaseti gütmemiş ve kendisini içkiye vererek 1232’de ölmüştür. Güney Sibirya, Kıpçak bozkırları, Harezm ve Kafkasya toprakları büyük oğlu Cuci’ye verilmişti. Ancak Cuci, Cengiz Han'ın ölümünden 6 ay önce öldüğü için idaresi altındaki topraklar, onun oğulları Orda ve Batu'ya verildi. Batı'da alınacak yeni topraklar da Batu'nun idaresine bırakıldı.  1235-1242 arası Batu Han, Moskova ve Kiev’i fetheder ve böylece Rusların “Tatar Boyunduruğu” dediği yaklaşık 300 sene sürecek dönem başlar. Avrupa’daki Moğol seferlerini planlayan Subutay ile Batu Han’ın seferleriyle Moğollar Rusya, Ukrayna, Polonya üzerinden Almanya’nın doğusuna, Hırvatistan ve Dalmaçya sahillerine kadar istila etmişler, hatta büyük bir Polonya ordusu ile Macar ordusunu yenerek Macaristan topraklarını da ele geçirmişlerdi. Ancak Batu Han, 1242 yılında Viyana önlerinde iken Ögeday ölünce, seferde olan yeni kağanın seçilmesi için ordusuyla Moğolistan’a döner ve Avrupa, Moğol istilasından ancak bu şekilde kurtulur. Bir diğer yoruma göre, Doğu Avrupa topraklarının zengin olmaması, Moğollar'ın İran ve Çin’de yaptıkları gibi Doğu Avrupa'da yerleşmemesinin başlıca nedeniydi. Batu Han'a ait olan yerlere, babasının adından dolayı "Cuci Ulusu" deniyordu. Batu, Cengiz Han'ın hâkimiyet alameti olarak kendisi için altın busagalı ak orda kurdurmuştu. Üzeri altın kaplama olduğu için, bu otağa altın orda deniliyordu. Böylece babasından dolayı “Cuci Ulusu” olarak anılan Batu Han'ın Altın Orda'sı, imparatorluk parçalandıktan sonra kurulacak olan dört devletten birine temel teşkil etti.”          Dördüncü aramamız ise Timur İmparatorluğu olsun  “Timur, 1370-1405 yılları arasında yaptığı seferlerle, Harezm, Doğu Türkistan, İran, Azerbaycan, Hindistan Delhi Sultanlığı, Irak, Suriye, Altın Orda Devleti ve Osmanlı Devleti'nin de içinde bulunduğu topraklara hâkim olmuştur.  Timur Devleti, Timur Han tarafından 1370 yılında tarih sahnesine çıkan ve kısa süre içerisinde Delhi’den Bursa’ya kadar uzanan geniş coğrafyayı hâkimiyet altına alan, Timur Han’ın ölümü üzerine parçalanıp yıkılan büyük bir Türk Devleti olarak tarih sahnesinde yer alır.   İmparator Timur dinin, sanat ve ilmin koruyucusu olarak Türk dilinin, sanat ve kültürünün Fars kültürü baskısı altında kaybolmasını önlemiştir. Onun döneminde özellikle Türk edebiyatı önemli gelişmeler göstererek sanat, bilim ve edebiyat dünyasında adeta Rönesans yaşanmıştır.”                    Son aramamız da Altın Orda Devleti olsun.    “1242'de Altın Orda Devleti'ni kuran Batu Han, İdil Nehri'nin aşağı havzasındaki Saray kentini kendine başkent edindi ve topraklarını genişletti. 1256’da Batu Han öldüğünde devletin sınırları Kıpçak Bozkırı'nı, İdil'in aşağı ve orta havzasını, Seyhun ve İdil ırmakları arasındaki Aral Gölü yöresini ve Kafkaslar'ın Azerbaycan'a kadar olan kesimini kapsıyordu. Altın Orda Devleti, Lehistan (Polonya) ve Litvanya'yı vergiye bağlamıştı.  Batu Han'ın yerine Berke Han geçti. Berke Han, İslam dinini benimsedi ve Moğolların bir başka kolu olan İlhanlılarla savaştı. Bulgaristan'da Bizans ordusunu yendi. 1260'ta, ortaçağın en büyük kentlerinden biri sayılan Saray Berke kentini kurdu.  Berke Han'ın ölümünden sonra Mengü Timur Han, Özbek Han ve Canibeg Han Altın Orda Devleti’nin gücünü korudular. Canibeg Han'ın ölümünden sonra taht kavgaları başladı. Toktamış Han 1380'de Timur'un desteğiyle tahta çıkarak bu çatışmalara son verdi. Daha sonra Timur’un Altın Orda topraklarına sefer düzenlemesi ve taht kavgalarının yeniden başlaması Altın Orda Devleti'ni güçsüz düşürdü. Bu kavgalarla parçalanan Altın Orda Devleti topraklarında Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Nogay Hanlığı, Sibir Hanlığı kuruldu ve daha sonra Rusya Çarlığı olacak Moskova Knezliği bağımsız kaldı.  Moskova Knezliği dışında kalan toprakları Kırım Hanlığı ele geçirdi ve 1502'de Altın Orda Devleti tarih sahnesinden silindi.”  https://tr.wikipedia.org/wiki/Alt%C4%B1n_Orda_Devleti  Bunu niçin yaptım? Tarih ve ırklar konusunda herkes bir şekilde ahkâm kesmeyi seviyor. Yani nasıl ki Anadolu’da herkes aynı soydan gelemezse, görüldüğü gibi Karadeniz’in kuzeyi Kafkasya’dan başlayıp Polonya-Macaristan’a kadar birçok Türk, Moğol, Tatar karışımı halkların kurduğu devletlerin etkisi altında kalmış. Tarih dün başladıysa tamam, Ukrayna, Polonya hatta Rusya’nın önemli kısmı Slav asıllıdır ama diğer milletleri nereye koyacaksınız? Buharlaştılar mı?

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..