Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '11

 
Kategori
Deneme
 

O türden kişiler, birileri ve biz…

O türden kişiler, birileri ve biz…
 

Türk Dil Kurumu sözlüğü’nün 1456. sayfasında “terbiye” sözcüğünün iki anlamı olduğundan söz ediliyor. 

Sözlükte yer alan birinci anlam, Eğitim almış olma halini kapsıyor. 

İkinci anlam ise, Görgü, sözcüğü çerçevesinde oluşuyor. 

Bu iki anlamı bir tek pota içinde eritirsek, bir insanın terbiyeli olması demek, [kısaca] iyi eğitim almış, görgülü bir kişi olması anlamlarını yükleniyor… 

Peki, gelelim sorunun can yakan noktasına: İyi eğitim almak, ne demek?.. 

Ziya Paşa,  

- Tahsil cehaleti alır; eşeklik baki kalır”, buyurmuş… 

Doğru söz, özlü kelam… 

Ancak bu yazının konusu, bu özlü sözün çevresinde dolaşmıyor. 

Ayrıca eğitimli olmak, insanın kafatasını bilgi deposu haline getirmesi anlamına da gelmiyor. 

Bilgiyi sindirmek; onu, kendi kişisel gelişmesinin harcı haline getirmek, bilgiden insanlık için yeni yeni değerler üretme enerjisini taşımak ve en önemlisi de, bütün bu saydığımız nitelik ve edimleri hayatın pratiğine geçirme yönünde içtenlikli bir eylem tutarlılığına sahip olabilmek!.. İşte budur eğitimli olmak… 

Eğitimli olmak, sözünü ettiğimiz bu değerlerin potasında olmak ve bu yönde mücadele etmek, emek sarf etmektir! 

Eğitimli kişi, aydın kişidir. 

Kafası, gönlü, yüreği aydınlanmış kişidir. 

Bu anlamda [ve aynı zamanda] “görgülü” kişidir eğitimli kişi… 

Dünyanın türlü çeşitli gerçeğini, kendi kişisel eğitimi üzerine bina ettiği kişiliğinin potasında öğütüp, yeniden şekillendirebilen ve ona yeni bir renk, şekil ve doku katabilen bir kişidir… 

Terbiyesiz kişi ise, sözünü ettiğimiz bütün bu erdemlerin yanına bile uğramadan hayatı bir obur gibi tüketip, yitiren, “öylesine bir âdem”dir… 

“Öylesine bir âdem, ” deyip geçmeyin… Zor zanaattır, öylesine bir âdemin yaşamı da, kaderi de… 

İnsan, öylesine bir adem olmak gerçeği ile baş başa kaldığında, hali-pür-melali vahimdir; acıklıdır!.. 

Gümrah bir kahkaha gibi cıvık cıvıktır kimliğinin silueti… 

İçi boş bir kazan gibidir kafatasının cilalı yüzü… 

Gönlünü karalar çalmış, beynini Dolarlar, Avrolar boşaltmıştır. 

Gözleri fıldır fıldırdır… Ürkek bir ceylan gibi seker göz kapakları… 

Derdi gücü bir koltuktur. 

Dünyasının ufku makamdır ve “mevki” kadar dardır bakışı… Unvan kadar sığdır!.. 

Çünkü fizik biliminin “Bileşik Kaplar Teorisi” toplum bilimde de geçerlidir… 

Evrende bir boşluk varsa, doldurulur… 

İnsanın “Kendi”sinde bir boşluk oluşursa, bu boşluk da bir şeylerle ister istemez doldurulacaktır… 

Ama, neyle?.. 

Ne bulunursa kıyıda köşede, onunla… 

Örneğin bir koltukla, iki mevki ile, üç makamla ve dört unvanla… 

İşin bundan sonrası, “Kah-gidi-kah-kah…”dır; yani gülünçtür, trajiktir, komiktir… 

Peki, bu duruma düşmemek için yapılacak şey nedir? 

Birileri bu türden kişilere bir şeyleri anlatabilir mi, dersiniz?.,  

Peki anlatılacak bir şeylerin içeriğinde neler olmalıdır? 

Terbiye mi? 

Terbiyesizliğin ne olduğu mu? 

Kültür mü? 

Kültürsüzlüğün ne olduğu mu? 

İşte bu yazının ana fikrinin kökünde bu sorunsal yatmaktadır. 

İkinci gerçek ise, bu ülkenin sürekli olarak büyümekte olduğudur… 

Kenti de büyüyor, kasabası da, beldesi de, köyü de… 

Demek ki, bu türden kişiler de, birileri de ve bizler de büyüyoruz ve büyümek zorundayız. 

İşte kafalarımıza kazımak zorunda olduğumuz şey bu iki gerçektir… 

Hepsi bu kadar! 

LÜTFEN “TIK”LAYINIZ: 

www.soruyusormak.com 

www.dnm-ler.com 

www.kitlecizgisi.com 

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..