Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Obama: Bir Rüyanın Rüyası ve Hipergerçeklik

Obama: Bir Rüyanın Rüyası ve Hipergerçeklik
 

Obama bir zamanlar gerçekti.. Şimdi hipergerçek oldu.


Amerikan Seçimleriyle ilgili bu üçüncü yazım. Ben bu konuyu çok sevdim gerçekten. Çünkü Obama-Siyah-Başkan üçlüsü üzerine oluşturulan yanılsamanın yanılsamasının yanılsaması – yani bir tür hipergerçeküstü durum tüm göstergebilim veya kültürel çalışmalar için bir araştırma konusu olarak ele alınabilecek türden bir konu aslında ve bilmiyorum birileri bunun farkında mı? (yaşasaydı Amerikan Seçimlerini Obama isimli bir “siyah olmayan siyah’ın, beyazların kurguladığı bir Amerikan Rüyası'nda gerçekleşerek kazanması karşısında Baudrillard’ın neler söyleyeceğini bilmeyi çok isterdim.)

Jean Baudrillard, bence geçen yüzyılın ve gelecek yüzyılın da en önemli düşünürlerindendir. Ortaya attığı kavramlar, üzerinde uzlaşılması zor ve bir o kadar da anlaşılmaz gibi dursa da Baudrillard’ın “Simulakr”, Simulasyon, Hiperrealite- hipergerçeklik- gibi kavramlarla ne demek istediğini somutlaştırarak anlattığı kitaplarından birisi “Amerika” isimli kitabıdır. Bu kitapta Baudrillard, Amerika’yı gezgin bir entelektüel gözüyle betimler ve kendine özgü düşünce üretme sanatını bir gösteriye dönüştürür.

“Amerikalılar inanmış insanlar, her şeye inanmış ve inandırmaya çalışan insanlar. İyi niyetlerinin özelliklerinden biri de kendilerine ait olmayan, ancak büyük ölçüde yok ettikleri ya da aşırdıkları bir geçmişin, bir tarihin her şeyini yeniden oluşturmakta ayak diretmeleri. Rönesans şatoları, fosilleşmiş filler, kendilerine ayrılmış özel yerlerde yaşayan Kızılderililer, hologramlı sekoyalar vb. ….

"Bu, Amerikalıların yazgısı ; çünkü tarihin ilk sahibi olamadılar ama yeniden oluşturma yöntemleriyle her şeyi ölümsüzleştirmeyi ilk gerçekleştiren onlar olacaklar….

….. Onlara göre her şey korunmaya, ilaçlanmaya, onarıma değer. Her şey ikinci kez doğmaya adaydır, her zaman taklidinde yeniden doğar. ….

..İlk vaftizi kaçırdıkları için her şeyi ikinci kez vaftiz etmek isterler ve bilindiği gibi ilkinin yeniden ama daha gerçek baskısı olan bu sonraki kutsallaştırmaya önem verirler. (sf 54)

Baudrillard Ronald Reagan’ın başkanlığa seçilmesini de şöyle değerlendirir kitabında;

“Hükümetlerin tanıtım dokunulmazlığı, büyük temizleme tozu markalarının tanıtım dokunulmazlığına benziyor.”

"Reagan'ın inandırıcılığı, onun şeffaflığı ve gülümsemesinin hiçliği ile tam olarak eşdeğerdir". (sf. 47)

”ancak Reagan’a gösterilen güven, paradoksal bir güven. ……Paradoksal güven birisine başarısızlığı ya da niteliksizliği dolayısıyla gösterilen güvendir."

“Avrupa’da Devrim ve Terör adına yiğitçe oynanıp yok edilen her şey Atlantik ötesinde en basit ve en ampirik biçimde gerçekleşti (zenginlik, hak, özgürlük, toplum sözleşmesi, temsil edilme). Aynı şekilde kesinlikle karşı-kültür, anlamı bozma, aklı yok etme, temsiliyetin sona erdirilmesi adına düşlediğimiz her şey, Avrupa’da kavramsal, siyasal, estetik ve toplumsal sarsıntılara neden olan ve hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmeyen bu anti-ütopya (Mayıs 68 bunun son örneği), bütün bunlar burada, Amerika’da en basit en köklü biçimde gerçekleşmiştir.

"Burada ütopya gerçekleştirilmiştir, anti-ütopya gerçekleştiriliyor: Akıldışılığın, alansızlaşmanın* ortadan kaldırılmasının , öznenin ve dilin belirsizliğinin anti-ütopyası; bütün değerleri etkisiz kılmanın, kültürü yok etmenin anti ütopyası. Amerika her şeyi gerçekleştiriyor, bu işi de ampirik ve vahşi bir biçimde yapıyor. Biz yalnızca düş kurup, ara sıra eyleme geçiyoruz. …”

(sf. 115) *(deleuze ve Guattarinin "deterritorialisasion" kavramına gönderme çev.notu.)

“Eğer ütopya gerçekleşmişse mutsuzluk yok demektir, yoksullar artık inandırıcı değildirler. Eğer Amerika dirilmişse o zaman Kızılderililerin toptan öldürülmeleri gerçekleşmemiş, Vietnam savaşı olmamış demektir.” (sf.129)

"Amerika bugün eski Amerika değildir, ama yoluna devam ediyor, gücü "histerezis" sürecine girmiştir: Histerezis şu demektir: Atalet içinde gelişmeyi sürdüren bir şeyin süreci; neden ortadan kalktığı halde sonucu süren bir etkinliğin süreci." (sf. 133)

Bugün Amerika’da bir devrim gerçekleştiğini zannedenlere, inanarak düşünenlere veya inanmadan propoganda yapanlara (ki ikisi arasında bir fark da yoktur nihayetinde ve köşeler bu yazılarla dolu) göre de artık siyah-beyaz ayrımcılığı yok, ezen- ezilen yok, siyahlar artık Başkan olabildiğine göre artık hiçbir siyahın da Martin Luther King gibi çıkıp “ I HAVE A DREAM” deme ihtiyacı” yok” demektir. Çünkü onların da rüyası gerçekleşmiş, Devrim bitmiştir. İşte bu da hipergerçekliğin hipergerçek kurgulanmasıdır.

Baudrillard’ın Reagan’da gördüğü hipergerçekliğin aynısı ben de Obama’da görebiliyorum ve bu hipergerçekliğe direnmeye çalışıyorum, çünkü Amerikalı değilim. Ben de Batı Avrupa değerlerinin “rüya”sının hipergerçekliği içinde "doğulu" düşünen biriyim. Baudrillard, Amerikan devriminin, Avrupa devriminin tersine gerçekleştiğini söyleyen Hannah Arendt'i anımsatırken, kızılderililerin yok edilişlerini vurgular kitabında fakat ilginçtir , siyahlardan neredeyse hiç bahsetmez. Bu da onun Avrupa'lı oluşundandır büyük ihtimalle. Ancak hipergerçekliğin, korkunun paylaşıldığı doğu toplumlarında ve Amerika gibi ütopya toplumlarında en rahat üretilebildiğini savunur. Bu noktada bizim ülkemizin Amerika'ya tersi bir yönde ve paralel zeminde çok benzediğini düşünüyorum.

Obama, Reagan’ın hipergerçekliğinin ötesinde ve hatta tam da tersi yönde ve tam da tersi değerler üzerinden kurgulanan ve gerçekleşen bir rüyadır. Amerikalılar öldürülen bir siyahın rüyasından o kadar korkmuştur ki, bu rüya üzerinden hipergerçek bir siyah başkan yaratma anti-ütopyasını gerçekleştirebilmişlerdir. Başarısız bir beyaz olan Bush'un kimliğinde ölmekte olan Amerikan Rüyası, başarılarla dolu bir siyah olan Obama'nın kimliğinde dirilmiştir.

Reagan, tıpkı Baudrillard’ın vurguladığı gibi Vietnam savaşının televizyondaki jangıllarda gezinen çekik gözlü uzaylı yaratıkların yok edilmesinin hipergerçek sunumu sonucu, Hollywood’dan çıkan hipergerçek bir aktörle Amerikan Rüyası’nın “geri getirilmesi” iken,

Obama, 11 Eylül saldırısının tüm dünyada canlı yayında izlenebilmesindeki hipergerçekliğin ve Irak Savaşı’nda tankın içindeki askerin kulaklığında dinlediği müzik eşliğinde “garak gubak diye konuşan ilkel yaratıkları“ nişan almasındaki hipergerçekliğin, Ebu Garip hapisanesindeki işkenceci askerlerin videolarındaki ve Bush’un safiyane ve hatta aptalca neşesindeki hipergerçekliğin karşısında, bir zamanlar öldürülmüş ve unutulmuş bir başka Amerikalı’nın, Martin Luther King’in Amerikan Rüyası’nda yeniden kurgulanarak üretilmiştir.

Bu anlamda bence Obama, Reagan’dan daha da hipergerçektir. Yani gerçeğin o kadar yanılsamasının yanılsamasının yanılsamasıdır ki bir zamanlar ezilen ve yok sayılan siyahların gerçeğinin hiçbir anlamı kalmadığı ve tamamen kaybolduğu gibi bu rüya için acı çekmiş ve düşlemiş gerçek siyahlar bile beyaz Amerikalıların düşünde kendini gerçekten beyaz zannedebilmişlerdir Obama’nın başkan oluşuyla.

Obama, bir Amerikan rüyasının hipergerçekliğidir, hatta, bir rüyanın rüyasının rüyasının rüyasının rüyasının rüyasının….



kaynak: "Amerika" , Jean Baudrillard, Ayrıntı yay. çeviri Yaşar Avunç.

 
Toplam blog
: 121
: 2834
Kayıt tarihi
: 09.07.06
 
 

Başkentte doğmuşum ve orada gidilecek tüm okullara gitmişim: ODTÜ-Psikoloji ve Ankara Üni. İletiş..