Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '08

 
Kategori
Dünya
 

Obama, Clinton ve Amerikan seçimleri

Obama, Clinton ve Amerikan seçimleri
 

ABD Başkanlık Seçimi'ne Doğru


Amerika Birleşik Devletleri’nin 44. başkanı 4 Kasım 2008 tarihinde yapılacak olan seçimler sonucunda belli olacak. Cumhuriyetçi Parti'nin adaylığını John McCain kesinleştirirken, Demokrat Parti'de eski ''First Lady'' Hillary Clinton ile ''yenilik'' vaadiyle yola çıkan Afro-Amerikan senatör Barack Obama başabaş bir yarış yapıyorlar.

18 Nisan 2008 tarihinde Associated Press-Yahoo işbirliğiyle ülke çapında yapılan ankete göre Başkanlık Seçimi’nde John McCain; Obama veya Clinton’dan en az on puan daha fazla oy alarak birinci turda başkan seçilecek (1) Bu sonucun en önemli nedenleri; John McCain’in saygın kişiliği ve Demokrat Parti’deki iç çekişme olarak gösteriliyor. Öyle ki, Amerikan Senatosu’nun Demokrat Parti’li başkanı Nancy Pelosi de iç çekişmenin seçimi kaybettirdiğini düşünüyor ve ‘’Bir an önce uzlaşalım, tek aday belli olsun.’’ çağrısı yapıyor. (2) Demokrat Parti’nin çok rahat kazanabileceği bu seçimi büyük ölçüde kaybedecek olmasının en önemli nedeni ise öne çıkarılan adayların Amerikan toplumunca antipati toplaması ve bu adaylara sıcak bakılmaması gibi gözüküyor.

Adayların üçü de seçilmeleri halinde tarihe ‘’ilk’’ olarak geçecekler. Cumhuriyetçi John McCain (72) seçilmesi halinde tarihin en yaşlı başkanı olacak. Demokrat Parti’nin iki adayından Hillary Clinton seçilmesi halinde tarihin ilk kadın başkanı, Barack Obama ise seçilmesi halinde tarihin ilk Afro-Amerikan başkanı olacak.

Amerikan toplumunun genel yapısına baktığımızda tarihin en yaşlı başkanını seçmeleri, bir kadın veya bir Afro-Amerikan’ı seçmelerinden daha muhtemel görünüyor diyebiliriz.

Hillary Clinton’dan başlayalım… 26 Ekim 1947 doğumlu Hillary Rodham Clinton 1993 yılında Amerikan Başkanı seçilen eşi Bill Clinton’ın başkanlığı döneminde 2001’e kadar ‘’First Lady’’ ünvanını taşıdı. ‘’First Lady’’likten emekli olduktan sonra ise Amerikan Senato’suna New York Senatörü olarak girdi. Türkiye’de parlamentonun sadece %10’unu kadınlar elde ederken, Bakanlar Kurulu’nda ise sadece bir kadın bakana sahibiz. Fransa’da on beş bakanlıktan yedisinin başına kadınlar atanırken, İspanya’da ise son seçimler sonunda on yedi bakandan dokuzu kadın olmuştur.

Dünya geneline baktığımızda kadın politikacıların atakta olduğunu ve sayılarının hızla arttığını görüyoruz. Fransa ve İspanya’daki duruma karşılık olarak ‘’Onlar atanmış kadınlar, sonuçta seçmen kadın adayı seçmez!’’ şeklinde yaklaşabilirsiniz. Bu durumda seçilmiş kadın başkanlardan da bahsedelim. Bugün itibariyle Şili, Liberya, Finlandiya, Filipinler, İrlanda ve Letonya kadın devlet başkanlarına sahipken; Almanya, Yeni Zelanda, Bangladeş’in ise başbakanları kadın. (3) Dünyadaki ilk kadın liderin 1960’da Sri Lanka’da göreve geldiğini hatırlarsak bu yükselişin son derece hızlı gerçekleştiğini anlarız.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ise 2000 yılına kadar siyaset arenasında boy gösteren bir kadına rastlanmamıştır. 2000 sonrasında önce Ulusal Güvenlik Danışmanı, sonra Dışişleri Bakanı olan Condoleezza Rice, Senato Başkanı seçilen Nancy Pelosi ve son olarak başkan adayı olan Hillary Clinton. Dünya çapında olduğu gibi Amerikan siyasetinde de kadınların yükselişi var ama bu gerçek bir kadının başkan olabileceği anlamına gelir mi?

Hiç sanmıyoruz. Amerikan toplumunda '70lerden beri cinsiyet ayrımcılığı kademe kademe yok olsa da Amerika'nın bir kadın başkanı seçmeye hazır olduğunu düşünmek zor. Öyle ki, bugüne kadar hiçbir kadın ABD'nde başkanlığa aday bile gösterilmemiştir. Amerikan Senatosu'nda on altı, Bakanlar Kurulu'nda ise sadece bir kadın vekil bulunmaktadır. Amerikan toplumunun geneline baktığımızda; Hillary Clinton başkan adaylığını açıkladığı günden beri; Clinton karşıtı büyük bir kampanya başlatılmıştır; Hillary'nin ''Evinde oturup, kocasıyla ilgilenmesini düşünenler''in sayısı hiç azımsanacak kadar değildir. Clinton'un kampanyasına en büyük eleştiri de bu konuda gelmiştir. Clinton, genellikle eşini ön plana çıkarmış ve rakiplerine göre kamuoyuna kimin aday olduğunu şaşırtmıştır. Amerika toplumunun da Hillary'den çok eşini dinlemesi bize Hillary Clinton'a ne kadar oy çıkabileceği hakkında bir fikir veriyor...

Demokrat Parti'nin diğer aday adayı olan Barack Obama'dan bahsedelim. Obama'nın konusu Hillary'nin konusundan çok daha hassas ve Amerikan toplumunda çok az seslendirilen bir konu: Afro-Amerikanlara ayrımcılık. ABD Anayasası'na göre bir insana derisi yüzünden ''siyah'' demek suçtur, bu nedenle ben de ''Afro-Amerikan'' yani ''Afrika kökenli Amerikan'' sözcüğünü tercih edeceğim. ABD Anayasası'nın bir başka maddesine göre ise ''zenci'' anlamına gelen ''nigger'' kelimesini kullanmak kesinlikle yasaktır ve suçtur. Ne yazık ki, dünya çapında insan nüfusunun büyük bir kısmı ''zenci'' kelimesi ırkçı bir anlamda kullanılmamakta ve kullanımı devam etmektedir, ABD ise II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan acı olaylar sonucunda ''zenci'' denmesini bile ırkçı kabul etmiştir, eşitliğin temeline aykırı bulmuştur.

Barack Obama için de kimse açıkça ''O siyahtır, başkan olamaz.'' söyleminde bulunamamaktadır. 4 Ağustos 1961 doğumlu olan Barack Obama, Kenyalı bir babanın oğludur. Yeni nesil Afro-Amerikanları iyi temsil ettiğini düşündüğümüz Obama, seçilmese bile Amerikan tarihine girmeyi başarmıştır. ABD Senatosu'na bugüne kadar girmeyi başaran sadece beşinci Afro-Amerikan olan Obama başkanlık için yarışan da ilk Afro-Amerikan.

2001 yılında çekimlerine başlanan ''24'' dizisi de ''Afro-Amerikan Amerika Başkanı'' temasını işlemiş; ilk sezonlarda David Palmer, daha sonra da kardeşi Wayne Palmer ABD Başkanı görevini üstlenmiştir. Gerçek yaşama dönecek olursak; 1961'de dönemin başkanı John F.Kennedy döneminde başlatılan ''eşitliğe gidiş'' projesinin günümüzde kademe kademe etkinsizleştirildiği görülmektedir. Amerikan polisinin siyahlara karşı daha sert -hatta çok sert- olduğu görülmekte, eğitimde fırsat eşitliliği verilmemekte ve Afro-Amerikan vatandaşların işsizliği, beyaz vatandaşların işsizliğinden çok daha fazla olmaktadır. (4) Başkanlık yarışı başlarken yapılan bir ankete göre Amerikalılar'ın sadece yüzde 54'ü Afro-Amerikan bir başkan olabileceğini düşünmektedir. (5)

Obama'nın bir diğer etnik sorunu da ''Müslümanlık iddiaları''dır. Barack Obama'nın bu tartışmaları çok kötü idare ettiğini/edemediğini düşünüyorum. Rakipleri ve kamuoyu tarafından Müslüman olmakla suçlanan Barack Hüseyin Obama bence ırkçılığın alasını yapmıştır ve ''Ne Müslümanı? Ben en büyük Hristiyan'ım'' gibilerinden konuşarak; İncil'i öpmüş, başına koymuş ve tribünlere oynamıştır. Oysa ki, gerçek bir politikacının ''Değilim ama olsam ne olur; Müslüman olmakla terörizm yanlısı olmak arasında fark vardır.'' demesini beklerdik.

ABD tarihindeki kırk üç başkanın ortak özelliği tecrübeli politikacı ve beyaz erkek olmalarıdır. Hillary Clinton ve Barack Obama'nın politik beceriksizlikleri olmasa kırkdördüncü başkanın farklı bir kişilik olabileceğini tasavvur edebilirdik; kırkbeşinci başkan farklı bir kişilik olabilir, bekleyelim görelim...

1- http://www.zamanus.com/us/detaylar.do?load=detay&link=23021

2- http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=672288

3- http://www.gundemonline.com/haber.asp?haberid=24755

4- http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=682346

5- http://www.milliyet.com.tr/2008/01/16/son/sondun19.asp

 
Toplam blog
: 641
: 316
Kayıt tarihi
: 16.12.07
 
 

Bir uluslararası ilişkiler öğrencisinin gözünden dünya ve bonusu olarak da futbol... ..