Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '13

 
Kategori
Magazin
 

Obama çifti eve döner

Obama çifti eve döner
 

Danimarka Başbakanı  Helle Thörning Schmidt, Mandela için yapılan töreni cep telefonu ile görüntülemeye çalışırken, iki yanında oturan ABD başkanı Obama ve İngiltere Başbakanı David Cameron da Başbakan Schmidt’e iyice sokulup çektiği görüntüleri kahkahalarla izleyince First Lady Michelle Obama buna sinirlenerek eşinden hemen yer değiştirmesini istedi. ABD Başkanı Obama, eşinin kıskançlık krizine karşı koyamadı ve hemen yerini değiştirmek zorunda kaldı. Michelle Obama, eşi ile Danimarka Başbakanı  Helle Thörning Schmidt’in arasına oturdu.

Okumuşsunuzdur haberi…

Fotoğrafı da görmüşsünüzdür…

Kıskanç bakışlı Michelle Obama’yı gördünüz değil mi?

Gergin, kıskanmış, “seni gebertirim sarı çiyan!” der gibi bakıyor…

Obama’nın ağzı kulaklarında…

Cenaze törenine gelmiş gibi değil…

Adam Dünya’yı yönetiyor, gel gör ki sarışın Danimarkalı karşısında çaresiz…

Magazinin ve sosyal medyanın bu haftaki popüler konusuydu bu kıskançlık haberi…

Ne yapalım biliyor musunuz?

Obama çifti Güney Afrika’dan Amerika’ya döndükten sonra neler olmuş olabilir ona bir bakalım…

Bakalım dediğim, tahmin edelim birlikte…

Güney Afrika’daki cenaze töreninde bu olay yaşanmış, Obama çifti eskortların arasında Beyaz Saray’a varmışlar…

Arabadan inip Beyaz Saray’a girişlerine gidelim, neler olmuş olabileceğine dair bir hikaye yazalım…

**

Arabadan ilk önce Amerika’nın First Lady’si Michelle indi.

Beyaz Saray’ın kapısına yanaşan konvoyun duvarlarda oluşturduğu ışık oyunları ilgisini çekmiyordu bu gece.

Uçakta geçirdikleri 10 saatten fazla sürede hemen hemen hiç konuşmamıştı. Air Force One’nın gökyüzünde çıkardığı uğultunun arasında biraz kitap okumuş, danışmanlarıyla rutin bir şeyler konuşmuş, geri kalan zamanda da uyumaya çalışmıştı.

Binaya doğru yürümeye başladığında Barack Obama da arabadan inmiş ona eşlik ediyordu. Peşlerindeki kalabalıkla konvoyun duvarlarını kırmızı mavi yanıp sönen ışıklarla döşediği beyaz binaya girdiler.

Hiç konuşmak istemiyordu. Peşindeki kalabalıktan bir an önce kurtulmak istiyordu. Koridorda yürümeye başlamasına fırsat kalmadan Başkan’ın sesi duyuldu. Michelle arkasındaki sese döndü.

“Michelle, eve mi geçiyorsun?”

Göz bebeklerinde en ufak bir sevecenlik olmadan siyah adamın gözlerine baktı.

“Evet”

Tekrar koridora dönüp yürümeye başladığında zemini ayaklarının altında eziyordu adeta. Arkasından “Biraz sonra gelirim” diyen kocasına cevap vermemişti.

Peşindeki kalabalıkla koridorları geçti. Yapması gereken birkaç ufak işi halletti. Yarınki programıyla ilgili bilgilendirmeyi bitene kadar dinlemek istemediği için sonlarına doğru karşısındaki danışmanı göz hapsine aldı. Danışman kısa kesmesi gerektiği anladığı için çok uzatmadan söyleyeceklerini tamamladı.

Peşindeki kalabalıktan kurtulup, kızlarını kontrol ettikten sonra yatak odasına geldiğinde üzerini değiştirip saten geceliğini giymek yerine koltuğa oturdu. Etrafına boş gözlerle bakıyordu.

Odanın duvarlarında o sarışın kadının silüetini görür gibiydi. ‘Sarışın ya, illa ki dikkat çekecek’ diye geçirdi aklından.

Zihninde yaptığı kavga henüz yeni başlamış, alevlenme aşamasındayken odanın kapısı açıldı. Başkan sonunda yatak odasına teşrif etmişti.

Başkan karısının koltukta oturduğu bölüme doğru yaklaştı. Ayakta duruyordu.
“Yatmıyor musun hayatım?” dedi sevecen bir sesle.
“Yatmıyorum” diyerek ayağa kalktı Michelle. İri gövdesiyle Başkan’nın karşına dikilmişti.
“Ne oldu hayatım? Neyin var?” diye sordu Başkan.
Cevap yüzüne doğru esen kasırgalar gibiydi.
“Neyim mi var! Bir de soruyor musun!”
“Michelle, sakin ol. Neden bu kadar sinirli olduğunu anlayamıyorum”
Michelle sakin değildi. Olmaya da hiç niyeti yoktu. Aynı sert ses tonuyla devam etti.
“Neyi anlayamıyorsun! Neyi! Ne yaptığını sanıyorsun sen!?”
Başkan şaşkın bakışlarını karısının üzerinde gezdirdi. Sinirli olduğunu her halinden anlayabiliyordu.

İlk defa görmüyordu bu belirtileri. 20 yıldır benzerlerine tanık olmuştu. Karısının Güney Afrika’daki Danimarka Başbakanı’yla gülüşmesine sinirlendiğinin farkındaydı. Çaresizlik dolu bir ses tonuyla cevap verdi.

“Michelle, Michelle, sakin ol lütfen. Bu kadar sinirleneceğin bir durum değil bu”
Michelle dudaklarının tamamını açmadan sadece sol yanağını yukarıya çekerek güler gibi bir hal aldı.

“Sen, koskocaman Birleşik Devletler Başkanı, Bay Obama, medyanın gözünün önünde kadınla gülüyorsun, neredeyse içine düşeceksin ve benim sinirleneceğim bir durum değil bu öyle mi!”

Başkan cevap vermek için dudaklarını açmak üzeriydi. Ama Michelle fırsat vermedi.
“Hem de ben yanındayken!”

Başkan biraz önce vereceği cevabı değiştirmek istemiyordu. Ses tonunu ilk andaki halinde tutarak cevapladı.

“Michelle biz sadece fotoğraflara bakıyorduk…”

Başkan’ın konuşmaya devam etmesini engelledi Michelle.

“Ne fotoğrafı be! Kadında bir şen kahkaha. Size fotoğraf gösteriyormuş! Laf! Cenaze törenine de saygısı yok aşiftenin!”

“Ne demeye çalışıyorsun?”

“Kadın bir şen kahkaha atıyor sen de hooop yanaşıyorsun diyorum!”

Başkan gerilmek istemese de vücudunda gerilimin ilk basınçları dolaşmaya başlamıştı. Biraz daha net bir ses tonuyla devam etti.
“Michelle akşam akşam saçmalama İsa aşkına”

Odayı dolduran öfke rüzgarı dinecek gibi görünmüyordu.
“Ne saçmalaması! Kadının içine düşüyorsun, bir de bana saçmalama diyorsun! Asıl sen saçmalama!”
Başkan bu tartışmayı sürdürmek niyetinde değildi. Ses tonunu tekrar bir alt tona ayarladı.
“Michelle, yapma hayatım böyle…”
Devam etmesine yine fırsat kalmadı.
“Gözümün önünde kadının neredeyse kucağına yatacaksın! Hiçbir şey düşünmüyorsun! Bu kaçıncı!”

Başkan şaşkınlığını belli edecek, daha doğrusu karısının bu kadar kızgın olmasına şaşırıyor olmasını belli edecek, bu konunun bu kadar kızılacak, üzerinde bu kadar konuşulacak, hatta bunun için tartışma ortamı oluşturulacak bir konu olmadığını belirten herhangi bir şey söylemek niyetinde değildi. Ses tonunu korumaya dikkat ederek konuşmaya çalışıyordu.
“Michelle, hadi hayatım, daha fazla uzatmayalım bu konuyu”
“Ben mi uzatıyorum? Sen bütün dünyanın gözü önünde kadının omzuna yatıyorsun, ben orada değilmişim gibi, kadınla gülüp eğleniyorsun ve ben uzatıyorum öyle mi!?”

Başkan sinirli karısını nasıl sakinleştireceğini tam kestiremiyordu. İçinden geçen cümleleri söylese iyice gerilim artacak, sonu gelmez, içinden çıkılmaz bir tartışma çamuruna bulanacaklardı.

O kadar da büyütülecek bir şey de yapmamıştı. Belki biraz, cenaze töreninde gülümsemiş olması hoş olmayabilirdi ama başka bir ülkenin Başbakanı’na karşı yaptığı bir şey yoktu ortada. En azından böyle fikir aklının ucundan geçmemişti. Kadın bir anlığına fotoğrafları göstermek istemişti ve o da görebilmek için eğilmişti. Ama bunlar karısını ilgilendirmiyordu. O kıskançlık krizine girmişti bir kere. Bu gecenin zorlu olacağı belliydi.

Başkan ses tonundaki kararlılığı bozmadan konuştu.
“Michelle, seni anlıyorum, lütfen hayatım, yarın çok işim var.”
Karşılıklı durdukları pozisyonu bozmak istemeyen Michelle üst perdeden konuşma konusunda taviz vermiyordu.
“Senin derdin ne biliyor musun? Sen kafana göre takılmayı marifet zannediyorsun!”
Başkan şaşırmıştı. Bir an ‘acaba öyle mi yapıyorum’ düşüncesinin kenarında dolaşıp fikre kapılmadan cevapladı.
“Uzatacak mısın hayatım? Ne istiyorsun? Özür dilememi mi?”
Michelle’in sağ kaşı havaya kalktı.
“Özür falan beklemiyorum!”
“Ne istiyorsun o zaman?”
“Bir şey istemiyorum Barack! Bir şey istemiyorum! Sen kafana göre takıl! İstediğini yap!”

Bütün bu konuşmalar boyunca Başkan, yavaş yavaş çıkardığı kravatını iki elinin arasına almış katlamakla meşguldü. Kravatı sağ eline aldı gövdesini sola doğru hafif çevirdi. Artık bu konuşmaya son vermek, bir an önce pijamalarını giyip yarın uğraşacağı dünya işleri için sağlam bir uyku çekmek istiyordu.

Michelle tartışmaya son vermek isteyen kocasının kafasındaki fikirleri adeta okumuştu.
“Tabi, sen pijamalarını giy, yatalım uyuyalım, konu kapansın gitsin değil mi!”

Başkan sola doğru çevirdiği gövdesini tekrar karşısında duran heybetli karısına çevirdi. Sağ elindeki kravatı sol eline yaklaştırdı. Sol elinin arasına aldığı yumuşak dokulu kravatın üzerinde baş parmağıyla işaret parmağını sıkıştırarak iki daire çizdi.

“Ne yapmamı istiyorsun Michelle? Basit bir olay için saatlerdir yapmadığın kalmadı.”
“Bir de alındın mı!? Ne yapmışım ben!? Törende yerini değiştirdim diye mi bozuldun!? Yarın medya yazacak diye mi endişeleniyorsun!? Ne yapacaktım!? Kadının içine düşüyordun. Oturup izleyemezdim! Sen o sarı çiyana yanaşıyorsun ve bunu ben oradayken yapıyorsun diye bir şey olmuyor, ben bununla ilgili daha bir cümle kurdum diye, hem de bunun için Güney Afrika’dan Beyaz Saray’a dönmeyi beklemiş olmama rağmen bana ‘yapmadığın kalmadı’ diyorsun öyle mi!?”
“Michelle..”
“Yooo, yooo. Tamam ben bir şey demiyorum. İstediğini yap!”
“Michelle ben zaten bir şey yapıyor değilim.”
“Tamam yapmıyorsun! Tamam!”

Başkan tartışmanın sonuna yaklaştıklarını hissediyordu. Kravatı tekrar sağ eline aldı sola doğru döndü. Artık pijamalarıyla arasında metreler vardı. Arkasındaki Michelle ses tonu yarı yarıya düşmüş olmasına rağmen iğneleyici bir ton kullanarak konuştu.
“Bu gece yüzünü görmek istemiyorum.”

Pijamalara giden yolda attığı iki adımın arkasından gelecek üçüncü adımı atamadı Başkan. Odanın ortasında durdu. Sağ omzunun üzerinden kafasını arkasına, karısına çevirdi.
“Ne demek şimdi bu?”

Michelle odanın köşesindeki banyo kapısına bakıyordu. Bakışlarını Başkan’a çevirip yürümeye başlarken aynı zamanda cümleler de ağzından dökülmeye başladı.
“Bu gece yüzünü görmek istemiyorum demek. Seni gördükçe sinirleniyorum.”

Başkan cümlelerin yarısını duyarken karısını görebilmişti. Yürüyen Michelle bir taraftan cümlelerini söylerken bir yandan yürüyerek Başkan’ın sol arkasından geçip banyo kapısına ulaşmıştı bile. Başkan arkaya çevirdiği başını banyo kapısına doğru çevirip banyo kapısı açılırken “Michelle..” dese de cevap alamadı. Kapı küçük bir gök gürültüsünü kıskandırırcasına kapandı.

Başkan sağ elinde kravatıyla odanın içinde ayakta duruyordu. Pijamalarına uzaktan baktı. Kravatı yatağın üstüne atmak istedi, yapmadı. Elindeki kravatla odanın kapısına doğru yürüdü.

Odanın kapısını açıp uzun koridora çıktı. Uzun koridorun en ucundaki Adam’ın ona bakmadığını biliyordu. Göz göze gelmediler.

Koridorda yürüyüp iki kapının önünden geçti. Başka bir yatak odasının kapısı olan üçüncü kapının önünde durdu. Odanın kapısını açtı. İçeriye baktı. Büyük yatağın başucunda pijamalar duruyordu. İçeri girdi. Kapıyı kapattı.

 
Toplam blog
: 34
: 704
Kayıt tarihi
: 17.02.09
 
 

İstanbul'da yaşıyorum. Yakın siyasi tarihimizle ve genel politik konularla ilgilenmeyi severim. F..