Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '09

 
Kategori
Dünya
 

Obama’nın Asya gezisi ve Çin

Obama’nın Asya gezisi ve Çin
 

Dünyanın 1 ve iki numaralı isimleri, Başkan Obama ve Hun Jin Tao.


Amerika’nın Nobel ödüllü Başkanı Barack Obama geçtiğimiz günlerde 4 ülkeyi ( Singapur, Japonya, Güney Kore ve Çin) kapsayan ve stratejik önem taşıyan Asya gezisini tamamladı. Özellikle son yıllarda Amerika’nın karşısında dünyanın ikinci süper gücü olarak yükselen Çin üzerine yoğunlaşan gezide, Barack Obama sadece Çin’de 4 gün geçirdi. Obama’nın bu gezisinden basına yansıyanları ve gezinin ardından yakın gelecekte Amerika’nın Asya ve Çin’de neler yapmak istediğini bu yazımda ele almaya çalışacağım.

Asya’nın Önemi ve ABD

Birçoğumuzun bildiği gibi özelikle son 20 yılda Çin’in yapmış olduğu atılım ve diğer Asya ülkelerinin ekonomik olarak toparlanmasıyla beraber yükselişe geçen Asya ekoomisi tüm dünya için büyük önem taşıyan bir konuma geldi. Her ne kadar 1997’de Asya’yı sallayan ekonomik kriz ile büyük yara alsa da, içerisinde bulundurduğu Çin gibi bir ekonomi lokomotifi sayesinde tüm bölge ülkeleri bu yaraları sardı ve dünya üretiminin neredeyse yarısı günümüzde Asya’da üretilir hale geldi. Nüfusu ile dünyanın yarısının yaşadığı bu bölge geleceğin güç merkezi olarak yükselmeye başlarken diğer dünya ülkeleri de gelecek stratejik planlarına Çin merkezli Asya başlıkları açmaya çoktan başladılar bile.

Bir taraftan dünyanın her yıl büyüme rekorları kıran dev ekonomisi ve fabrikası Çin, diğer taraftan enerji devi Rusya ve Hindistan’ın ekonomilerinin boyutu ile bu 3 dev ülkenin etkisini sıkı sıkıya hisseden Asya, diğer taraftan ABD için hem bir tehdit hem de bir ortak olmanın sinyallerini veriyor. Bu yüzdendir ki Asya’nın önemi sadece ABD için değil aynı zamanda AB içinde giderek önem kazanmaya devam ediyor. Asya’nın yükselişi ile beraber dünyadaki tüm gelişmiş ülkeler şimdiye dek yapmış oldukları Asya ve Çin planlarını yeniden gözden geçirmeye çoktan başladılar bile.

Bu yazdıklarıma ilaveten 3 ülkenin dışında her zaman dünyada ekonomisi ve teknolojisi ile en önlerde yer alan Japonya’yı da eklersek, dünyanın 2. büyük ekonomisi (Yakında bunu Çin devir alacak) olarak Japonya’nın da bölgenin önemli ortaklarından biri olduğunu da unutmamamız gerekiyor.

Ekonomik olarak güçlenen ve dünya dengelerinin Batıdan Doğuya kaymasına sebep olan Asya’da her şey sadece ekonomik başarı ile bitmiyor. Bu ekonomik başarının yanında birçok sorunu da bünyesinde barındıran Asya, tüm dünya güvenliği içinde önemli bir yer tutuyor. Özellikle Kuzey Kore’nin aktif nükleer güç barındırması ile sık sık Amerika’nın hedefi haline gelen bölge, Pakistan ve Afganistan’da yaşananlar ile de sık sık dünya gündeminde terör saldırıları ve büyük can kayıpları ile yer alıyor. Nüfusunun giderek artması, çevre kirliliğinin tüm dünyayı etkileyen bir konuma gelmesi ve sürekli dünya kaynaklarını daha hızlı tüketmesi ile de dünyanın çözüm bekleyen sorunları içerisinde Asya önemli bir yer tutuyor. Asya, tüm bunlara ilaveten ayrıca son yıllarda epey durulan Tayvan sorununa ve tüm dünyayı etkileyen doğal felaketlere de sahne oluyor.

Bir taraftan ekonomik başarı diğer taraftan da içerisinde birçok sorunu barındıran bu bölgenin yeni patronunu ve süper gücünü ise hepimiz isim olarak çok iyi biliyoruz. Bu güç tabiî ki de: Çin.

Yükselen Asya’nın bu gidişatına elbette ki kayıtsız kalamayacak olan ABD, Barack Obama ve beraberindekilerle birlikte bölgede 4 ülkeyi kapsayan uzun bir gezi gerçekleştirdi. Bu gezi de öne çıkan başlıklar genel olarak her son zamanlardakiler ile aynı oldu. Ekonomik işbirliği, güvenlik, ekonomik kriz, nükleer silahlanma ve özellikle de iklim değişikliği.

ABD son zamanlarda yaşadığı ekonomik sıkıntılara çözüm bulabilmek ve bölge de olan ağırlığını kaybetmemek için bu geziye büyük önem verdi. Elindeki ekonomik gücün yavaş yavaş Asya’ya kaydığının farkında olan ABD, Başkan Obama’nın bu gezisiyle beraber bölge ülkelerine daha sıkı ilişkiler kurma teklifinde bulundu. Dünya gündeminde öne çıkan konuları bölge ülkeleri ile birlikte çözme mesajları veren ABD, uzun zaman sonra artık tek başına bir süper güç olamayacağını anladığı için elindeki gücü ister istemez paylaşmaya açık olduğunun sinyalini verdi. Bu açıdan Obama’nın Asya gezisi ABD’nin güç paylaşım gezisi olarak tarihteki yerini aldı.

Obama her ülke de yaptığı konuşmalarında bölge ülkelerini ve özellikle her defasında Çin’i daha çok söz sahibi olmaya çağırdı. Her ne kadar Asya gezisi başlığı altında ele alsak ta, ABD Başkanı Obama’nın bu gezisi aslında ABD-Çin arasında geçen bir satranca dönüştü. Obama her ülkedeki konuşmasına Çin’i katarak Çin’e verdikleri önemi altını çizerek dile getirdi. Obama’nın dünya için verdiği her mesajın altında mutlaka bir Çin mesajı yatıyordu.

Barack Obama’nın Japonya’da yapmış olduğu konuşma da bunu bize kanıtladı. Japonya’daki konuşmasında Çin’e yer açmanın Japonya’yı dışlamak anlamına gelmediğini belirten Obama, ekonomisi güçlü bir dünya için güçlü bir Çin ekonomisine ihtiyaçları olduğunun altını çizdi ve zengin bir Çin zengin bir dünya diyerek Çin’in dünyadaki önemine sanırım en özel yorumu yaptı. Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi ABD gönülden istemese de artık Çin’in gücünü kabul ettiğini tüm dünyaya duyurdu. Japonya durağında Japon Başbakan Hatoyama ile görüşen Obama, iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğinin arttırılması ve Japonya’daki ABD askeri askerlerinin geri çekilmesi konularında görüş birliğine vardılar. Hatoyama ile 80 dakika görüşen Obama, gaz emisyonlarının azaltılması ve fakir ülkelere daha fazla yardım etme konularında da uzlaştılar. Özellikle Hatoyama’nın önceki konuşmalarında ABD’den daha bağımsız bir Japonya açılımı isteyen karakteri bu görüşmelerde ABD karşısında aynı duruşu sergileyemediği için Japonya’da eleştiri konusu oldu. Hatoyama, Japonya olarak ABD’nin bölgedeki varlığı ve ekonomik işbirliğine olduğundan sıcak davrandı. Belki de Japonya’nın yakın zaman sonra dünyanın 2. büyük ekonomisi koltuğunu Çin’e devir edecek olması bu politikada bir gevşemeye neden oldu. Çin’in karşısında eriyen bir Japonya benim ve birçok diğer araştırmacının gözümde, Japonya’nın ABD ile birlikte Çin’in karşısında daha güçlü durma planları yapıyor izlenimini uyandırdı.

Obama Asya’da olan gelişmelerin ABD ve diğer ülkelerde evlerinde oturanları etkileyen bir hale geldiğini ve bu etkinin giderek arttığını vurguladı. ABD’nin onlarca yıl pazarını diğer ülkelere açtığını ve tüm dünya ülkelerinin bu durumdan yararlanarak kalkındığını belirten ABD Başkanı, şimdi sıranın diğer ülkelerde olduğunu belirtti. Bu sözleri ile ABD mallarına olan kota ve diğer uygulamaları eleştiren Obama bir nevi bölge ülkelerinden ekonomik destek istedi. Özellikle ekonomik sıkıntılar ile boğuşan ve dış pazarlarda eskisi kadar destek bulamayan ABD, bu gezi sırasında Asya pazarından daha çok pay almak istediğini ülke yetkililerine ve işadamlarına iletti. Japonya’dan dünyaya seslenen Obama, kimsenin diğerlerinin başarısından korkmaması gerektiğini ve mücadeleyi birlikte gerçekleştirmelerin önemine değinerek Japonya durağını olumlu mesajlar ve Japonya ile işbirliğini güçlendirme mesajları ile tamamladı.

Obama’nın önemli mesajlar verdiği ve işbirliğini güçlendirdiği diğer bir durak ise Güney Kore oldu. Güney Kore Başbakanı Lee Myung-bak ile sıcak bir görüşme yapan Obama, önümüzdeki yıl iki ülke arasında serbest ticaretin başlayacağı mesajını verdi. Her ne kadar kesin bir dille açıklanmasa da, Obama iki ülkenin bunu hayata geçireceklerinin ilk sinyallerini vermiş oldu. Böylece Güney Kore pazarında daha çok yer almayı arzulayan ABD, Çin karşısında da Japonya’dan sonra Güney Kore’yi de kendisine daha yakın saflara çekmeyi başardı. Güney Kore’de de özellikle Amerikan sığır eti konusunda eleştiriler alan Obama ve ABD bu sorunları çözmek istediklerinin mesajını Koreli yetkililere iletti.

Güney Kore dediğimiz zaman akıllara gelen en önemli konu ise elbette ki Kuzey Kore ve nükleer silahlar konusu oldu. Obama Güney Kore’den Kuzeye mesajlar göndermeyi ihmal etmedi ve Kuzey Kore’ye barış çağrısında bulundu. Beyaz saray sözcüsü Robert Gibbs Kuzey Kore’nin bölgede gerilimi tırmandıracak her türlü girişimden uzak durması konusunda Kuzey Kore’yi uyardı. Obama bölge ülkelerinde sık sık tekrarladığı mesajı burada da yineledi. 6’lı görüşmelerin devam etmesini destekleyen ABD hükümeti, 6’lı görüşmelere olan güvenlerinin tam olduğunu vurguladı. ABD bu sorunu sert şekilde çözmenin riskli olduğunu ve her an Kuzey Kore’yi kışkırtmanın bölgeyi tehlikeye atacağını bildiği için Kuzey Kore konusunda uluslararası kamuoyunu ve çevre ülkelerini daha sıkı işbirliğine davet etti. Obama Güney Kore’den Kuzeye bir nevi zeytin dalı uzatarak Kuzey Kore’nin bu çalışmalara destek olması gerektiğini yineledi.

Gözüken o ki, ABD Kuzey Kore’yi daha çok diyalog ekseninde tutarak sonuca diğer ülkelerin desteğini de alarak gitmeyi hedefliyor. Kendi başına Kuzey Kore’nin karşısında dikilmenin ülkesini geçmişte zor durumda bıraktığını anlayan Obama, bu politikası ile Bush’un tam tersi bir politika uyguluyor. Bush hükümetinden hatırlayacağımız gibi. Bush sık sık bölgeyi vurmak ile tehdit ederken, Obama daha çok barışçıl yollar ile sorunları aşabileceklerinin üzerinde yoğunlaşıyor. Obama’nın ABD’nin içinde bulunduğu sıkıntılarında farkında olduğunu bildiğimiz için bu stratejisi şimdilik en iyi seçenek olarak ABD’nin önünde duruyor. Aksi halde Bush döneminde hem itibar hem de ekonomik olarak çöken ABD, Obama ile birlikte ağırda olsa bir toparlanma sürecine girmiş bulunuyor. Kolay ve hızlı bir toparlanma olamayacağını bilen Obama hükümeti her ülkede daha çok işbirliği ve güç paylaşımı üzerine politik mesajlar vermeyi Asya’da da sürdürmeye devam ediyor.

Obama’nın Singapur durağı ise siyasi mesajlardan çok ekonomik mesajların ön plana çıkmasıyla gündemde kaldı. Singapur’un bir şehir devlet olması ve siyasetten çok ekonomik gelişmesi ile gündemde olması da bu yönde bir politikanın baş etkeni oldu. Singapur durağında APEC (Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği) toplantısına katılan Obama, bölge liderleri ile daha çok ekonomik ağırlıklı konuştu.

Singapur Başbakanı Lee Hsien Loong, APEC’in bölgesel ve uluslararası önemine değindiği konuşmasında, APEC’ in doğuşunun 20. yılının daha da güçlenerek geleceği şekillendirmeye devam edeceğini belirtti. APEC gibi ekonomisi güçlü bir örgütte yer alan 21 üye ülkeye Türkiye’nin neden soğuk baktığını ya da neden katılmamış olduğunu anlayamadığımı bu satırların sonuna eklemek istiyor ve dünyanın yeni süper gücü Çin ile ABD görüşmesine ayrı bir başlık açarak yazıma devam ediyorum.

Obama ve Hu Jin Tao Görüşmesi

Yazımın başında da belirtmiştim, Obama’nın gezisi her ne kadar Asya başlığı taşısa da bu gezinin altın noktası ABD-Çin ilişkileri olarak ön plana çıkıyordu ve nitekim öylede oldu. Obama Çin’de 4 gün kaldı ve Çinli devlet adamları, öğrenciler, halk ile görüştü. Bunun yanında Obama, Yasak Şehir ile Çin tarihinde büyük önem taşıyan Çin Seddi’ni de görmeden Çin’den ayrılmadı.

Dünyanın en güçlü insanı olarak 1 numarada bulunan ABD Başkanı Obama ile hemen ardından dünyanın 2 numaralı ismi olarak yer alan Çin Devlet Başkanı Hu Jin Tao görüşmesi tam 2 saat sürdü. İki lider görüşmenin ardından ortak bir açıklama yaparak iki süper gücün daha sıkı çalışacağı mesajlarını dünyaya duyurdular. Obama ile daha önce iki kez Çin dışındaki toplantılarda görüşen Hu, bu kez Obama’yı Pekin’de ağırlamanın mutluluğunu gazeteciler ile paylaştı. Obama’da Çin’in yükselen gücünü ABD olarak olumlu karşıladıklarını ve desteklediklerini belirterek Hu Jin Tao’yu önümüzdeki sene ABD’ye davet etti. Hu Jin Tao bu davete hemen olumlu cevap vererek Çin’in ne kadar ABD’yi önemsediğini bir kez daha tüm dünyaya gösterdi. İki dev ülkenin birbirlerine bağlı olan gelişmeleri her ne kadar sorunları da beraberinde getirse de, Çinli ve Amerikalı yetkililer 4 gün boyunca akıcı bir politik görüşme örneği sergilediler. Obama’nın Tibet ve Tayvan vurgusu yaptığı konuşmasında Tek Çin politikasına olan desteği sürerken Çin’de bu destek karşısında mutlu olurken ABD’den Tayvan’a silah satışlarının engellenmesi konusuna değindi. Çin her ne kadar tam bir OK alamasa da, görünen o ki, ABD bu silahları Tayvan’a kolay kolay satamayacak. Bunun karşılığında Çin’den ne alabilecek diye sorarsak sanırım en güzel cevap ABD mallarına olan kısıtlamaların kaldırılması ve Çin para birimi Yüen’in değerinin arttırılması diye cevaplayabiliriz. Gerçi bunun gerçekleşmesi de çok yakın zamanda olacak gibi gözükmüyor. Çin ABD’den yediği belli başlı mallardaki kotaların gevşetilmesini beklese de bu aşamada da tam bir görüş birliği şimdilik sağlanmış durumda değil ve iki ülkenin bu konularda gelecekte zorluklar ile karışılacakları muhtemel gözüküyor.

Obama ve Hu görüşmesinde öne çıkan diğer bir başlık ise iklim değişikliği konusu oldu. Dünyanın en çok kirleten ve tüketen iki ülkesi konumunda bulunan bu iki dev güç ortaklık çabalarının arttırılmasını hedefleseler de kısa zamanda ne kadar yol alacakları kafalarda soru işaretleri oluşturdu. Özellikle dev bir fabrikaya dönmüş olan Çin’in bu aşamada atacağı adımlar merakla bekleniyor. Çin’in şimdiye kadar olan çevre projeleri ABD tarafından övgü dolu sözler alsa da, Çin’i daha sıkı ve geçerli politikalar üreterek görmek tüm dünyanın geleceğini çok yakından ilgilendiriyor. ABD dünyayı çevre konusunda uyaran mesajlarına Çin’de devam etse bile başta kendisinin iklim değişikliğine daha fazla zaman ve kaynak ayırması tüm dünya ülkeleri tarafından bekleniyor.

Obama Çin gezisinde diğer Çinli siyasiler ile de görüşerek Çin’in her alanda rakibi ve ortağı olduklarının altını sürekli kalın çizgilerle çizdi. Daha önce Çin hakkında “Çin bizim ne düşmanımız ne de dostumuz.” Diyerek Çin’in ABD gözünde nasıl bir konumda olduğunu belirten Obama, bu gezisinde rakip olmanın iki ülkeyi birbirine düşürmemesi gerektiğini vurguladı. Çin’in dünya meselelerine olan katkısının önemine övgüler yağdıran Obama, Çin’i daha fazla sorumluluk almaya çağırdı. Tüm bu mesajları verdiği sıralarda ise Çin sokaklarında Obamao T-shirtleri yok satıyordu. Obama’nın Çin ziyareti ekonomide de canlılık yaratmış olacak ki, Çinli girişimciler Mao ile Obama üzerinden epey para kazandılar. Kapitalizm karşıtı Mao bir gün Çin’de bu hale geleceğini bilseydi acaba ne düşünürdü? Buda bir başka soru.

Bu ekonomik canlanmanın diğer bir alanı ise Obama’nın yazmış olduğu kitaplar oldu. Çin’de en çok satanlar arasında yükselen Obama’nın kitapları sanırım bu geziden sonra katlanarak satmaya devam edecek. Çin Başbakanı Wen Jia Bao ile de bir araya gelen Obama, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesini istediklerini Başbakan Wen’ a iletti. Wen’da ABD ve Çin’den gelecekte bol bol başarılı ortaklık üretmek istediklerini Obama ile paylaştı.

Obama’nın gezisindeki diğer bir görüşmede Çinli üniversite öğrencileri arasında gerçekleşti. Çinli öğrenci ve halkın internetten sorularını cevaplayan Obama, konuşmasında iki ülkenin gençlerinin en büyük hazine olduğunu vurguladı. Çin’e giden Amerikalı öğrenci sayısını yakın zaman içinde 100.000 gibi büyük bir rakama çıkarmak istediklerini belirten Obama, Çin’e sadece ekonomi değil eğitim olarak da ne kadar büyük önem gösterdiklerini kanıtladı. Çin’e gelecek 100.000 Amerikalı öğrenci demek ABD’nin Çin dilini ve kültürünü daha yakından tanıması demek. Bu sayede iki ülkenin insanları daha yakın bir ilişki kurabilirler ve bu olumlu ilişkiler gelecekte politikada da kendini gösterir. Gelecek açısından olumlu ilişkilerin en önemli noktalarından birisinin eğitim olduğu Çin-ABD ilişkilerinde ağırlık kazanmaktadır.

Sonuç

Bu geziden arda kalanları uzun bir metin yerine madde madde yazmak istiyorum.

· ABD yıllar süren tek süper güç konumundan uzaklaşmaya devam ediyor ve dünya sahnesinde yeni süper güç Çin daha çok etkisini hissettirmeye başlıyor.

· Bölgesel ve Uluslararası sorunlarda artık diğer belli başlı ülkelerinde görüşlerinin önem kazanacağı döneme giriyoruz.

· ABD’nin eskisi gibi sert ve tehditkâr siyasetinin yerini diyalog ile çözüm bulma stratejisi almış görünüyor.

· ABD-Çin ilişkileri sorunlarla karşılaşacak olsa dahi her iki ülkenin birbirine çok ters politikalar gütmesi ikisine de zarar vereceği için iki ülke direkt anlaşmazlıklardan olabildiğince uzak duracaklarını hissettiriyorlar.

· Tayvan’ın Çin’e olan yakınlaşması ve dış dünyadan gelen desteği azalarak devam ediyor. Tayvan’da da halk ekonomi iyi olduğu sürece Çin ile yakınlaşmadan gayet memnun bir tavır sergiliyor.

· Dünya ülkeleri Kuzey Kore’yi daha yumuşamış olarak ve diyalog yanlısı görmek istediklerini belirtiyorlar. Kuzey Kore’nin bu iyimserliğe olumsuz bir karşılık vereceğini düşünmüyorum. Aksi halde üzerindeki baskılar yeniden artabilir ve bölgede gerilim yaşanır.

· Çin 2009’un son günlerinde %9, 6 gibi bir büyüme ile yoluna tüm hızıyla devam ediyor. Dünya ekonomisinin daraldığı bu dönemde krizin tek galibi Çin oluyor.

· Çin son ekonominin yanında kültür, müzik ve sinema gibi alanlarda da dünyada ağırlığını hissettireceği bir döneme giriyor. Çin’de bütçesi 100 Milyon dolarlık filmler dahi çevrilebilir hale geldikçe gelecekte Çin’in dünyadaki etkisi daha geniş alanlara yayılacak gibi gözüküyor.

· Türkiye olarak dış işlerinde mutlaka bir Çin’in araştıracak, politikalar üretecek bir Çin masası ya da birimi oluşturmamız gerekiyor.

· Türkiye’de ki Çin yatırımları ve Çin’den gelecek sermaye desteklenmeli ve ortak projeler ile sadece Batıya olan bağımlılığımız azaltılmalı.

· Türkiye ne yazık ki bölgesel ve uluslararası politikalarda ara güç değil ana güç olacak politikalar üretmediği için başka ülkelerin etkisi altında politikalar ortaya koyması yüzünden geri planda kalmaya devam ediyor. ,

· Çin’i daha yakından tanımak için daha fazla öğrenci Çin, Tayvan, Hong Kong’a gönderilmedi. İş adamları desteklenmeli.

· 2010 Shanghai EXPO için çok geniş katılımlı ve devlet destekli bir Türkiye projesi yaratılmalı. Bu fuarda Türkiye ile Çin şehirleri arasında ikili ilişkiler kurulmalı.

· Çin yakın zamanda dünyanın en güçlü 2. ekonomisi olacağının sinyallerini veriyor ve Çin’in dev ekonomisinin büyümesi yakın zamanda duracak gibi gözükmüyor.

Son Nokta:

Dünya Çin’i keşif ederken ülkemizde ne yazık ki gündem kendi içerisinde sıkışmış ve dar pencerelerden savruk bir şekilde idare edilmeye çalışılıyor. Bu yüzden de ülkemizin dış dünyada ne yazık ki ne politikaları ne de kendisi pek fazla dikkate alınmıyor. Bunun değişmesi için uluslararası projelerde Türkiye’nin tam anlamıyla kendini göstermesi, iç meselelerine boğulup kalmaması gerekiyor. Dünya gerçek açılım peşindeyken, ülkemiz açılım politikalarını kapanım politikasına dönüştürerek kan kaybetmeye devam ediyor. Böyle olduğu sürece de kendi ülkemizde yarattığımız balon imajımız dış dünyada çabuk sönüyor.

Saygılarımla

Uğur Rıfat Karlova

www.rifatkarlova.com

Not: Bu yazıdaki bilgiler Xinhua haber ajansının dünya basınına geçtiği haberlerden derlenerek kendi görüşlerim doğrultusunda yazılmıştır.

 
Toplam blog
: 180
: 4193
Kayıt tarihi
: 13.11.06
 
 

Kariyerini Uzakdoğu sahne ve televizyonlarında geliştiren  sunucu, şovmen, yazar, oyuncu Uğur Rıf..