Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '10

 
Kategori
Psikoloji
 

Obsesif Kompulsif hastalığımı nasıl yendim?

Obsesif Kompulsif hastalığımı nasıl yendim?
 

Hastalığımla yüzleşip, çareler ararken, bu sıkıntılara derman olacağına inandığım kitapları hatim ettim. Ünlü profesörlerin, yazdığı tavsiyeler hep ilaç kullanmak üzerineydi.

"Okuduğum kitaplardan birinde; İçinde bulunduğumuz takıntı durumlarınızı aşmanın en iyi yolunun o durumların üzerine çıkıp, bir süre sadece bir izleyici gibi davranmak olduğunu ve ısrarla bunu denememizi tavsiye ediyordu".

Ancak, kitabın bir başka tavsiyesi ise bırakın her şey aşağıda olmaya devam etsin, siz yukarıda kalın, sakin bir ruh hali ile izleyin. Tepkisiz kalırsanız, takıntılarınızı daha objektif görme fırsatı bulursunuz, en azından ben ne yapıyorum? …. diyeceğiniz durumları belki yakalarsınız, kendi kendinize başarılı bir terapi uygularsınız diyordu.

Hemen harekete geçmeliydim.

Denemesi bedava !…

Anlamıştım. Hani şu, öldüm ama sonra dirildim diye anlatan insanlar vardır. Hatırlasanıza, hepiniz iyi kötü buna benzer hikâyeler okumuşsunuzdur. Bedenim aşağıda kaldı, ben gökyüzüne yükseldim, yatakta yatan bedenimi, aile fertlerimin ağlayışlarını üzüntülerini izledim. Sesimi yükseltip, ben buradayım ölmedim ağlamayın diye bağırmak için çabaladım ama bir türlü sesimi duyuramadım derler ya! İşte tavsiye edilen durum aynen buna benziyordu.

Hadi kızım, başla bakalım, yaptığın sancılı hareketleri hatırlamaya çalış. Sancılı hareketler diyorum, gerçekten benim açımdan bakınca sancılı hareketler dayanılmaz boyuttaydı. Üstelik hızla artış göstermeye başlamıştı. Akşam işten geliyorum, üzerime çıkarır çıkarmaz, yemek hazırlayıp, bulaşıkları makineye koymadan önce iyice temizliyorum. Bol deterjanlı suyla yıkıyorum, yetinmiyorum. Makine da defalarca yıkıyorum. Sonra evi en az üç su silip temizliyorum. Kesinlikle elektrik süpürgesi ile şöyle bir toz alıp, vileda ile geçiştirmeyi beceremiyorum. Halılar ve yerler üç su silindikten sonra eğer ikna olmamışsam iki su takviyesi bile sancılı hallerime çare olmuyordu. Çamaşırlar en az iki kez makine de döndürülür, içime sinmezse bir su da elde yıkamaya bazen makine dört, beş kez dönmeye başlıyordu. Beni rahatsız ettiği kadar eşim ve çocuğuma da daral geliyordu…

Hani utanmasam aynı hallerimi, işyerimde ki odamda bile uygulardım.

Her ay sonu, bitmeyen kavgalar. Elektrik, su, deterjan, masrafı tarif edilmeyecek derecedeydi. Önüne gelen, doktora gitmemi tavsiye ediyor, çaktırmadan benzer halleri anlatan kitaplar hediye ediyorlar. Kibarca sen delirdin, aklına başına al, bu işin sonu yok uyarıları yapıyorlardı. Kimse derdimi anlamıyor, aslında ben o ilaçları içmemenin derdindeyim.

Doktora gitmekten korktuğum yoktu aslında!

İşte bu kitapta ki yazılan tavsiyeyi okuyana kadar, bildiğimden şaşmıyordum. Düzenli fikir değiştirme halindeydim. Her sabah doktora gitmeye karar veriyorum, sonra kendime mantıklı açıklamalar bularak vazgeçiyordum.

Nihayet bir gün kendime söz verdim. İşten geldiğim zaman, bulaşıkları çalkalamadan makineye atacaksın, evi kesinlikle silmeyeceksin, yatağa uzanıp gözlerini kapatıp beş yıldır yaptığın saçmalıkları yukarıya çıkarak düşüneceksin dedim.

Rutin yaptığım hallerimi gözümün önüne getirince anladım ki gerçekten ben çok itici davranıyorum. Yukarıdan bakınca gerçekler fulüyken, süratle netleşiyor. Birden, cebimden tomarla çıkan paralarım gözümün önüne geldi. Marketlerden hamal gibi taşıdığım deterjanlara mı yanayım, ellerim koca karı eline dönmüş o na mı üzüleyim!

Tabii bu arada içimde ki sesle yaptığım kavgayı size anlatsam bayılacaksınız gülmekten. O diyor, vazgeç, ben diyorum git başımdam. Daha fazla yazıp alay konusu olmak istemiyorum. Anlayacağınız kumam olsa bu kadar mücadele etmem:)

Görseniz onunla ne pazarlıklar yapıyorum? Temizlik faslını geçtikten sonra, sıra geldi ayakkabı, çanta, giyim saplantılarıma. Bir kocaman odayı giyim, ayakkabı odası yapmışım yetmiyor. Annemin bir odası da benim eşyalarıma ait. İşim uzun, takıntı bir değil ki!

Say say bitmiyor…

Resmen utandım. Valla dedim içimden bu adam çok iyi adam. Başkası olsa, benim on yedi yıl kahrımı çekmez. Bir de adama pabuç kadar dil uzatırım. Kızım kendine gel, aklını başına al, adam bir gün alıp başını gidecek. Çocuğun derileri yüzüldü her gece banyo yapmaktan. Kendini toparlamanın vakti gelmedi mi?

Ertesi günü, hemen yün satan bir mağazaya girdim. Renk renk yünler, çeşitli numaralarda şişler. Eve geldim, yemekten sonra bulaşıklar makineye ben örgülerin başına. Beynimi o manyak saplantılardan temizlemem lazım. İçimde ki sese avazım çıktığı kadar defol çekiyorum.

Yine yukardayım ama!

Her ilmek atışta, yaptığım saçmalıkları izliyorum gülüyorum. Kesinlikle evi silmemeye ant içtim. Temizlikçi çağıracağım ve asla o temizlik yaparken evde olmayacağım. Kocamla, çocuğumla hafta sonu gezmelerine gideceğim.. Ben ev temizlemekten, gezmeyi unutmuşum!

Bir ay sonra baktım ki, benim aşağıya inmeye hiç niyetim yok. Bir ay boyunca ne ayakkabı almışım, ne çanta, ne giyim? Deterjan masrafı hiç olmamış. Evdekiler yetip artmış bile…

Ellerimin derileri hücre yenilemiş. Derileri soyulan, tanınmaz hale gelen ellerim pamuk gibi olmuş.

Şimdi düşünüyorum da, ya benim kişilerle tokalaşmak, mikropların saldırısından korkmak, başkalarının çocuklarına zarar vermek, saç çekmek, ısırmak, seks üzerine sapkınlıklar gibi takıntılarım olsaydı.

Galiba ömür boyu yukarıda kalmayı tercih ederdim(!)

Halime şükür ettim.

Böylece tıp dilinde “Obsesif Kompulsif” yani kontrol edilemeyen manasız takıntılı alışkanlıklarımı bir başka deyişle hastalığımı yenmiştim.

Tavsiye ederim, kesinlikle aşağıda olmayın.

Yukarılar pek havadar:)...

G.Kasalar...

 
Toplam blog
: 30
: 4303
Kayıt tarihi
: 26.08.10
 
 

Bazen hüzünlü, bazen sinirli, çoğu zaman keyifli olmayı severim. Aşk meşk, masallarına inanmamayı, r..