Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '11

 
Kategori
Güncel
 

Öcalan'dan şeyh olur mu? (2)

Öcalan'dan şeyh olur mu? (2)
 

Ayna ayna...söyle bana, her isteyene özerkliği veren demokrasi var mı dünyada?


Şeyh icat etmek, herkesi inandırmak, o kişinin kendini öyle pazarlaması gerçekten siyasileri veya şarkıcıları piyasaya sürmek, savaşları, diktaya gidişi hakiki demokrasi, muhalif devşirmeyi hukukun üstünlüğü diye yutturmak kadar emek ve uzun vadeli plan program, emek isteyen işler. Onun için o işleri işlerinin uzmanlarına bırakıp asıl konumuza, yani Kürtçüler ne istiyor, sonuç ne olabilir konusuna dönelim. 

Kürdistan olması beklenen bölgeye uzaktan bakıldığında ilk göze çarpan dünyanın yaşadığı çağa uymayan taş devri kalıntısı düzen ve anlayışların hâkimiyetidir. Bu ne İslam’a ne de çağdaş anlayışa ve insan haklarına uyan ve farzdan evvel farzlar sayılıp bir an önce çözülmesi gereken sorunlar özetle: 

  1. İslam’a göre, “Allah insanın eşini kendi nefsinden yaratmıştır ki, gönlü ona ısınsın” (A’raf, 198; Rum, 21) Yani, eş olmak için insanların birbirini sevmesi birlikte yaşamayı istemesi gerekir. Yine İslam’da evlenecek olan erkek ve kadın birlikte, kadının boşanması veya dul kalması durumunda zarurete düşmemesi, ekonomik nedenlerle gitmeyen evliliğin de kurbanı olmasın diye kullanabileceği mehir denilen mal, para veya eşyayı peşin tazminat olarak belirler, erkek evlenmeden önce bunu müstakbel eşine verir. Başlık parası bunun bir çeşidi değil, kızın ailesinin alıp harcadığı satış bedelidir. Dolayısıyla zorla evlilikler ve başlık parası hem günümüz anlayışı, hem de İslami açıdan yanlıştır.
  2. İslam’a göre annenin ve çocukların geçiminden devlet veya başkaları değil, biyolojik baba sorumludur. Kız ve erkek çocuk ayrımı yapmak, bakamayacağı kadar çocuk sahibi olmak marifet değildir. (Bakara 233; Tekasür 1-3; Nahl 58-59; Tekvir 8-9) İslam’da doğum kontrolü yasak değildir. Başlamamış bir yaşamı yok etmek söz konusu değildir. Hz. Muhammet’in de çok sayıda eşi olmasına karşın sadece iki kadından çocukları olmuştur. Dolayısıyla, özellikle erkek çocuk sayısıyla övünmenin dinde veya ahlakta yeri yoktur. İnsanların erdemleri arasında çok erkek olmak gibi bir özellik hiç yoktur. Taş devri törelerini ve sapkınlıklarını terk etmek, diplomalıların iş bulamadığı düzende çocukları yoksulluğa mahkum etmek, dağa ölmeye göndermek insanca değildir.
  3. Önemli olan eğitimin dili değil içeriğidir. Anlamaktır. Yeryüzünde 5000den fazla farklı dil vardır. Ama o sayıda eğitim dili yoktur. Dilleri ve ırkları farklı yaratan Allah da her gruba ayrı dilden kitap indirmemiştir. İnsandan beklenen ana dilinde okuması değil, biliyorsa orijinalinden, bilmiyorsa en iyi anlayabileceği dilden okuyup öğrenmesidir. Kadın erkek ayrımı olmaksızın, hatta ekonomik bağımsızlık kazanabilsinler diye kızları okutmak bilgi sahibi yapmak hem dinin, hem insanca, uygarca yaşamanın gereğidir. Bir insanın nüfus cüzdanını taşıdığı ülkenin çoğunluğunun konuştuğu dilini bilmesi hem iletişim, hem olan biteni anlaması, hem yasaları anlaması, haklarını koruması, iş bulabilmesi, dost edinmesi, üniversite okuyabilmesi ve eğitimde eşit şans yakalayabilmesi, ticaret yapabilmesi gibi sayılabilecek pek çok nedenden dolayı gerekliliktir. Cehalet yaşam kalitesinin düşmesine, törelerin devamına, işsizliğe, dağa veya illegal işlere adam devşirmeye yarar. Ama insanlara yazıktır. Bunları hak edenler varsa da, kurunun yanında yaş da yanmakta, hiç uğruna yaşamlar yok olup gitmektedir. İnsanların artık ellerini vicdanlarına koyup verdikleri zararı düşünmeleri, siyasi hırslarından kinden arınıp insanların insanca yaşamaları için çaba göstermeleri gerekir.
  4. Kur’an’da ne recm diye, ne de zina yapana ölüm cezası vardır. Ölüm cezası kasten adam öldürene verilebilecek cezadır. Zinanın cezası dayaktır. (En’am, 140) Dolayısıyla saçma sapan nedenlerle özellikle kadınları katletmenin dinde ve medeni hukukta yeri yoktur. Töre doğa kanunu, din değil, yanlışlığı anlaşıldığında terk edilmesi gerekendir.
  5. Kabileler, şeyhler, ağalar, marabalar, müritler hepsi orta çağ kalıntılarıdır. Aşiretler var olduğu sürece devlet değil, beylikler veya konfederasyonlar kurulur. Yasaların işe yaramadığı bu düzende insanlar bu kişilerin insafına terk edilir. PKK dahil hiç kimsenin dokunmadığı ve hatta kullanıp parçası olduğu bu düzen o kadar yerleşmiştir, insanlar kula kulluğu o kadar normal kabul etmektedirler ki, onlara göre bir tapılan üstün insanlar, ağa, şeyh, kutsal önder bir de onların marabası, müridi, tebaası vardır. Şimdi buna PKK başarıyla eklenmiş, Öcalan da doğduğu evin toprağı kutsal kabul edilip taşınan ve yenen kutsal bir şahıs, şeyh, ermiş haline getirilmiştir.

Yani, inanılmaz bir biçimde 30 yıldır on binlerce insanın ölümüne, yüz milyarlarca dolarlık zarara, on binlerin yerini yurdunu terk etmesine, bir kuşağın çatışma ve nefret içinde yetişmesine, düşman duygularla büyümesine neden olan Öcalan birilerinin önce korkutması, sonra iknasıyla değer kazandığı anda ermiş, kutsal insan oluvermiştir! 

Sorulduğunda hemen hepsi dindar olduklarını söyleyecek bu kişiler ( ve hiçbir suçun cezası ölüm olamaz diyen ve PKK’yı destekleyen sözde aydınlar ve insan hakları savunucuları), yoldan geçenden, tatil yapana, kendisine itaat etmeyen Kürtlerden kendi örgüt mensuplarına kadar insan katlinde emri, organizasyonu, azmettiriciliği bulunan, uyuşturucu, silah, insan kaçakçılığından para kazanan örgütün başı olan kişiyi yüceltmekle, ona destek olmakla suça ortak olduklarını kabul etmeyeceklerdir.  

Bugün, özgür bireyler olarak seçtikleri ve istedikleri zaman azledebilecekleri, denetleyebilecekleri siyasi önder yerine kul olmayı seçenler, gelecekte kendi seçimlerinden dolayı uğradıkları ve uğrayacakları zararı, gördükleri ve görecekleri baskıyı büyük olasılıkla kadere ve Allah’a kesecekler, yine kendilerini değil başkalarını suçlayacaklardır. 

Kürtlerin serbest dolaşım, istediği yerde yerleşme, iş kurma, tüm vatandaşlarla eşit şekilde eğitim, oy kullanma, devlet yönetiminde en üst mevkilere kadar gelebilme hakkı, sonuçta demokratik hakların hepsi vardır. Ama birilerinin planı Türkiye’yi kolay lokmalar haline getirmektir. Bunun için kendileri ülkelerinde yaşayan diğer ülke vatandaşlarına bile kendi dillerini bilme ve öğrenme şartını getirirken, Kürtler için Kürtçe lehçelerden birini (Devlet, bilim, sanat dili olmamış, yazılı eserleri olmayan bir dil, üstelik Kürtçe konuşanların yarısından fazlası Türkiye’nin diğer şehirlerinde yaşarken nasıl uygulanacaksa ?) eğitim dili, kendi besledikleri çeteyi de yönetici olarak uygun görmektedirler. 

Açılım diye tavizler verildikçe açıkça görülmektedir ki, memnuniyetin artması yerine çıta daha yükselmekte, söylemler sertleşmekte, küfür ve hakaret halini almaktadır. Demek ki, amaç demokratik haklar filan değil, keyfi bir yönetim oluşturmaktır. Önce kendi ayaklarının üzerinde duruncaya kadar hiç bir şeye katkı sağlamadan, vermeden almak, daha sonraki aşamada koparabildiği kadarıyla ayrılmak planlanıyor gibi gözüküyor. Bu arada lekeli, alacalı bulacalı veya kapkara olanların kimler olduğu, hiç sonraki cihana kalmadan, demokratik haklar, insan hakları söyleminin üstündeki yaldız birazcık dökülünce kendi ağızlarından ortaya çıkmaktadır. 

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..