Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '11

 
Kategori
Siyaset
 

Öcalan desteklenmeli

Öcalan desteklenmeli
 

50 yaşındayım ve hala haftada iki gün futbol oynuyorum. Bu nedenle ofsayt/ofsaid, direkt ve endirekt vuruşları çok iyi bilirim. Kimseyi ofsayta düşürmeden yazıma direkt girip; ”hükümet/devlet ÖCALAN’ı ‘direkt’ desteklemelidir” diyorum. 

Hatırlarsınız, “APO ile görüşülmeli mi, görüşülmemeli mi” tartışmalarında en kestirme ve basit yoldan; 

“Devlet terör örgütünün elebaşıyla görüşmez, onu muhatap almaz” diye zeybeklikleri yapılıyordu. 

Bu hamaset dolu tartışmaların ardından daha birkaç ay önce “ÖCALAN’la görüşülüyor” iddiası –ki doğruydu- ortaya atılınca “ihanet”in bini bir paraya düştü. Ama daha sonra ÖCALAN, “Türkiye’ye getirildiği günden beri devlet adına sürekli kendisiyle görüşüldüğünü” açıklayınca da kamuoyunda hükümete karşı oluşan infial birden dinmiş oldu. Hükümetin hamasetten kurtulamayışının sebebi önceden bilinen kamuoyunun çok rahat manipüle edileceğidir. 

Sağlıklı görüşmeler yapılmadan bu sorunun çözülmeyeceğini bilmeyen, bilip de gereğini yapmayan bugüne kadar akan kan bundan sonra da aksın demek istiyordur. 

Kan akıyor ve analar ağlıyor. Elinin kınası henüz geçmeyen gelinler dul kalmakta, daha bir kere baba diyemeyen bebeler yetim kalmakta… 

“Vatan sağolsun, şehitler ölmez” naralarının anlamsızlığını gözü teskerede olan gelin adayı bilir. “Şehit namirin (şehitler ölmez)” ifadesini ölen Kürt çocuğunun annesine sorarsanız ‘ye min mir (benim ki öldü)’ cevabını alırsınız. 

Demem o ki; 

Biz artık aynı ülkenin insanlarının birbirini öldürmelerine razı olamayız, olmamalıyız. Bunun için yapılması gereken her ne varsa yapılmalı. Kimse” PKK’ya boyun bükülsün, her şartı kabul edilsin” demiyor. Ancak 27 yıldır akan kan öldürerek durmadı ve bundan sonra bir o kadar öldürmelerle de sadece daha çok ocak söndürülür, daha çok annenin yüreğine kor ateş düşürülür. Dünyanın pek çok ülkesinde benzeri durumlar yaşandı, çözümler üretildi ve çözümle evlatlarının ölümlerine son verildi. 

Bizim geldiğimiz nokta, artık kanı durduracak “tamamen insani ve vicdani” çözüm(ler) üretmektir. Bunun en basit yolu da elinde silahı olup sorunu derinleştirenleri silahlarını bıraktırmaya ikna etmektir. 

İşte bu süreci ancak Abdullah ÖCALAN’ın başarabileceğini her aklı başında olan kabul eder. 

ÖCALAN kendisiyle görüşen avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada devlet yetkililerinin kendisiyle görüşmesini açıklarken; 

"Şunu söylemekte sakınca bulmuyorum. Heyetle en son bir görüşme daha gerçekleştirdik. Kamuoyunun bilmesinde fayda var. Böyle kritik ve sıcak bir dönemde bile görüşmenin sürmesi ciddidir, önemlidir. Silahları bıraktırma irademiz var. Açık ve net söylüyorum. Benim dışımda kimse silahları bıraktıramaz. En azından şimdi durum budur. Bunu ben söylediğim için böyle değildir, bu rolü ben kendi kendime biçmiyorum. Bunu herkes görüyor, herkes söylüyor, devlet de söylüyor, 'bir tek sen silahları bıraktırabilirsin' diyor. Burada görüştüğümüz devlet yetkilileri, bilinçli, deneyimlidirler, onlar da bunu söylüyor. 'Ancak sen bunu yapabilirsin' diyorlar. Herkes 'ancak sen yapabilirsin diyor'. Ben de bu rolden kaçamam. Gereği neyse yapmak istiyorum. Bunun için çok açık Sayın Başbakana buradan sesleniyorum. Bana rolümü oynamam için gerekli pratik araçların sunulması gerekir" diyor. 

Doğrudur, silahları ancak kendisi bıraktırabilir ve bunu sağlayabilmesi için de elinin güçlü olması lazımdır. Çünkü PKK içinde ve dışında yavaş yavaş ÖCALAN’ın sorunu çözemeyeceği, oyalandığı kanaati hâkim olmakta ve kendi yöntemlerini (şiddet ve kan) esas almaları konusundaki görüş ağırlık kazanmaktadır. 

Takdir edersiniz ki her örgüt içinde farklı fraksiyonlar ve üstünlüğü ele geçirmek isteyen gruplar bulunur. Bu durum PKK için de, bir başka örgüt için de geçerlidir. Kimi örgütlerde kendi devamını her şeyin üstünde tutan anlayışlar da olabilir. Devletler bu durumlarda silahsızlanmayı sağlayabilecek en etkili isimlerle görüşür. Çünkü birden fazla muhatap sizi çıkmaza sürükleyebilir, çözümü imkânsız kılabilir. Bu da sona yaklaşmışken yeniden başa; kanın tekrar akmasına götürür. 

Bunun için öteden beri sürdürülen ÖCALAN görüşmelerinin daha sağlıklı ve sonuç getirecek şekilde sürdürülmesi gerekmektedir. 

Bundan bir yıl öncesine kadar ÖCALAN’ı enforme eden, yönlendirmeye ve etkisi altına almaya çalışan bir “derin devlet” vardı. Onlar ÖCALAN’ı; “Devlet biziz, bütün ipler bizim elimizde, AKP veya başka hükümetler bizim kontrolümüzdedir” telkinleriyle büyük oranda ikna etmişlerdi. Dolayısıyla hükümetlerin bütün uğraşları bu derinliklerce heba ediliyordu. 

Ayrıca bu sorunu derin devletin “izni” olmadan çözmeye kalkan herkes en acımasız şekilde cezalandırıldı. Olumlu yaklaşımlarından dolayı SABANCI ailesi cezalandırıldı. Rahmetli ÖZAL barış ortamını hazırlamak istedi canından oldu. Rahmetli ERBAKAN keza çözmek amacıyla yetersiz de olsa adımlar atma niyetini belli eder etmez 28 Şubat’la devrildi. ERDOĞAN hükümeti de iyi niyetini her açıkladığında takozlarla karşılaştı. Ak Parti iktidarının ilk yıllarında birileri darbe planlarını ÖCALAN’La paylaşarak “bu hükümet bugün gidecek-yarın gidecek, darbe oldu olacak; hatta halk hareketi ile RTE hükümeti yıkılacak”. Bunlar tutmayınca AYM üzerinden kartlar açıldı ve Ak Parti kapatma davasıyla karşı karşıya kaldı. Bütün bunlar ÖCALAN’ın Ak Parti hükümetine güvenmemeyi esas almasına sebebiyet verdi. Gidecek olan hükümete -üstelik muktedir de değilse- neden güvenilsin ki? Nasıl olsa sorun devletin yol açtığı sorun ve yine devletle çözülmesi gerekir. Hükümet olup da kendi hükümetini/iktidarını sürdüremeyecek olan bir iktidarla ne konuşulacak ki? Kaldı ki o süreçte ÖCALAN’la yapılan görüşmelerde de devlet adına değil, derin devlet adına ERGENEKON’cu tayfa etkili oluyordu. 

Ancak geçtiğimiz yıl hükümetin Sayın Cumhurbaşkanıyla beraber sürdürdükleri YAŞ direnişi sonrası ve daha önce MİT’in başına Sayın ERDOĞAN’ın çok güvendiği Hakan FİDAN getirilince ÖCALAN ile görüşmeler daha sağlıklı yürümeye başladı. Hakkını teslim etmeliyiz ki bundan önce İmralı’nın kontrolü -ağır da olsa- Adalet Bakanlığına devredilmesiyle görüşme sürecinin p/arametreleri tamamlanmış oldu. 

Geldiğimiz nokta ÖCALAN’la barış/silahsızlanma süreci oldukça sağlıklı işlemektedir. Provokasyonların birbiri ardına gelmesi de derin organizasyonun eskisi gibi ÖCALAN’a ulaşamamalarından kaynaklanmaktadır. O zaman ÖCALAN’ın daha önce örgüte hâkim olduğu gibi yeniden hâkim olması gerekmektedir. Sözünün örgüt tarafından karşılık bulması ve eylemsizlik kararlarının sürmesi için ÖCALAN’ın örgüte verdiği mesajların PKK tarafından gerçekçi olduğunun kanaatinin tam olarak yerleşmesi lazım. Zira örgütün bir kısmı ÖCALAN’ın mesajlarının gerçek bir temele dayanıp dayanmadığı konusunda çekince sahibidir. Bir de Öcalan Türkiye’ye getirildiği ilk gün “ben, bana verilecek göreve hazırım” meyanında bir şeyler söylemiş ve örgütün bir kısmını hayal kırıklığına uğramıştı. 

Üstelik ÖCALAN’ı by-pas etmek isteyen grup örgüte; 

“ÖCALAN oyalanıyor, görüşmeler kandırmacadır, ÖCALAN esaret altında olup telkinlere boyun eğmektedir” gibi doğru olmayan haber ve telkinlerle amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. 

Bütün bunları dikkate aldığımızda; 

ÖCALAN ile yapılan görüşmelerde barışı getirecek, PKK’nin silah bırakmasını ve kardeşliğin teminini sağlayacak yol ÖCALAN’ın desteklenmesiyle mümkündür. Artık bazı şeyleri tabu olarak görmemizin anlamsızlığını görmemiz gerek. Dedim ya, kan akıyor ve anneler ağlıyor. Kimse bizi “akan bizim kanımızdır, aksın” deme hakkına sahip değildir. Aslolan yaşatmaktır, öldürmek değil. Yüce dinimiz esenlik dinidir, bir insanın ölümünü bütün insanların ölümüne eş tutar. Hal böyleyken ajite sloganlarla “kan” istemek ahlaki de değildir. Bugün yapmaktan çekindiğimizi 3–5 bilemediniz 10 yıl sonra yapmak zorunda kalacağı. Ama o zaman kaç on bin çocuğumuzun cenazesinde ayakta duramayan, yere yığılan annenin yüreğini yakmaya razı olacağız merak ediyorum. Sizleri bilmem ama ben tahammül limitimi çoktan aşmış bulunuyorum… 

Mademki kanın durmasını istiyoruz, mademki şiddet bitsin istiyoruz o zaman yapılacaklar belli; 

ÖCALAN’ın çok da yabana atılmaması gereken talepleri karşılanmalı. “Taleplerimizde makul bulmadıklarını hükümet söylesin, değiştirilebilir, müzakere edilir.” Mesela son açıklamasında o kadar masum ve risksiz bir talepte bulunuyor ki kabul edilmemesi akla ziyan. 

ÖCALAN; 

Başbakan bir çağrı yapabilir; "biz bu işin silahlarla çözülmeyeceğine inanıyoruz. Bu meseleyi demokratik anayasal yöntemlerle çözeceğiz" derse, bir haftada hallederiz. Ayrıca mesela operasyonlar durdurulmalı, seçim barajı düşürülmeli, yeni anayasa da 74 milyonun kuşatılacağına dair detaylar verilmelidir. Akabinde “barış konseyi/komisyonu ile ilgili olarak devlet/hükümet açıklama yaparak ÖCALAN’ı doğrulamalıdır. Zeybeklik moduna girip kanın akmasına sebebiyet vermenin vebalini taşıyamayız. ÖCALAN desteklenmezse şiddet yanlıları PKK içinde ÖCALAN’a karşı güçlenirlerse Allah korusun bugünleri çok ararız. 

Ben bu vebalden kurtulmak için bedenimi kurşunlara, bombalara hedef etmeyi göze almış bulunuyorum. Siz ise sadece dua edin yeter… 

 
Toplam blog
: 62
: 739
Kayıt tarihi
: 15.01.11
 
 

İnsan Hakları Aktivisti - Yazar Diyarbakır'da ikamet ediyor, Hiç kimseyi ötekileştirmeden, hiçbir..