Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '08

 
Kategori
Güncel
 

Odalarında kuru da meşe yanıyor efem

Odalarında kuru da meşe yanıyor efem
 

Erkenden kurulmuş saat gibi her gün uyandığım zamanda açıldı gözlerim. Bir haftadır izinliyim ya; artık biraz olsun dinlenmiş olduğum için açılıverdi gözlerim.

Ev sessiz, herkes uyumada.
İzmir ile ilgili yazacaklarım çok elbet ama ben pazar yazıları yazmayı sevdiğim için o günleri dağarcığımda tutup pazarı anlatmalıyım ballı ballı.

Islı puslu, gri İzmir den sonra perdeyi kıyıladım, pencereyi açtım şöyle dışardan içeri girmek için sabırsızlanan yağmur ve toprak kokulu özlediğim o kokuyu kocaman bir gülüşle ve derin derin içime çekerek günaydın dedim güne ve Bodruma.

Baktım yağmur belli belirsiz yağıyor tepeler de beni çağırıyor, giyindim fotoğraf makine’ mı da yanıma aldım sessizce çıktım dışarı, vurdum kendimi tepeye doğru.
Toprak daha bir doğurganlaşmış o bereketli yağmurlar sonrası. Tanımadığım pek çok bitki merhaba demiş güne ve güneşe. O deli nergizler bizim zamanımız doldu deyip çekilip gitmişler. Sarı sarı çiçekler göz alabildiğince...Kardeşimin adını "ana baba kokusu" diye isimlendirdiği çayını yaptığını söylediği lila renkli çiçekleri olan dalından koparmakta zorlandığım çiçeklerden kopardım, kokladım sabah soyduğum portakal kokusu ile karışıp müthiş bir kokuya dönüştüğünü fark ettim ellerimde.

En tepeye kadar çıktım, en yüksekteki taşa oturdum o havayı ciğerlerime doldurdum doyasıya.
Uzaklarda Bitez sahili, tek tük de olsa duman tüten bir kaç baca...Hiç rahatsız etmiyor insanı. Çünkü sadece odun yakılabiliyor burada. hemen bir türkü geliyor aklıma içim ısınıyor.

Odalarında kuruda meşe yanıyor efem.
Yanıyor da Mehmet ağam da
Üşümüş de donuyor...
Boncuklu gelin ortalarda dönüyor da dönüyor
Aslanım vay vay...

İşte dedim cennetime döndüm. Ben büyük şehirlerde ki zamanımı doldurmuşum. Yeşil bile farklı burada. Yüzümün ıslanmasına aldırış etmeden dolandım durdum. Baktım uzaklardan kardeşim el sallıyor kahvaltı hazır diyerek. İstemeden de olsa indim aşağıya, midemden gelen sesleri duyunca bu çağrının doğru zamanda yapıldığını da fark ettim.

Topladığım çiçekleri masanın tam ortasına koydum. Edremit’in o güzelim zeytin ağaçlarında yetişen Kaz dağları kadar güzel o siyah zeytinleri, güzelim tulum peyniri çeşit çeşit otlar cevizli biber suyu, sıcacık çıtır ekmekler…

İştahla oturduk sofraya. Bizim kızlar yumurta yemeyeceğiz dediler, aklıma çocukluğum geldi. Bizim zamanımız da yumurta elbet haşlanırdı ama çok ender olurdu bu. Birkaç yumurta haşlanır, ikiye bölünür adam başı yarım yumurta keyfini çıkara çıkara yenir. Sarısını ve beyazını ayrı ayrı yerdim ben. Ne büyük keyifti tanrım.

Sanıyorum her şeyin tadı yoklukta. Bollukta yenen hiçbir şeyin tadı olmuyor. Şimdi istesem on tane yumurta haşlarım ama sadece yiyeceğim bir yumurta oda korka korka. Neymiş efendim kolestrolüm yükselirmiş.

Kahvaltı sonrası evime geldim. Her şey o kadar güzel ki…Görmeyeli sanki daha bir yeşermiş…

Evimdeyim…hoş geldim…Mutlu pazarlar, sevgi ile kalın efendim.




 
Toplam blog
: 292
: 1094
Kayıt tarihi
: 08.03.07
 
 

Yazmaktan hoşlanan... Kelimeleri renklendiren bir sihirbazım ben.. Bodrum'da yaşamaktayım.. Sev..