Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '11

 
Kategori
Siyaset
 

Odayı boyadım sarıya

Odayı boyadım sarıya
 

İŞTE, BAŞBAKANIMIZIN SAVUNDUĞU ARAP KADINI.


Yandaş yargı. Yandaş medya. Yandaş sendika. Eskiden, yandaşlara, SARI derdik. Sarı basın, sarı sendika gibi. Günümüz Türkiyesinde, rahat etmek isteyenler, sarılığı kabul ediyorlar. Kabul etmeyenlerin başına, olmadık işler açılıyor. Hani, bir Roman havası var, “ODAYI BOYADIM SARIYA. ATEŞ DÜŞTÜ BACAYA. NE TALİHSİZ ROMANIM. DÜŞEMEDİM AYNALI BAROYA.” ODA TV baskınından sonra, bu şarkı dolandı dilime. Başbakanın aynalı muhaliflerindendi, ODA TV. Baktılar olmuyor, odayı sarıya boyamaya kalktılar. İyi de, bu, oda, o, oda değil ki. Renk tutar mı, bilinmez. ABD Büyükelçisi de bu işe bozuldu. Basına, baskı uygulanmaz, dedi. Vay, sen misin diyen. AKP li ler de, Büyükelçi ye bozuldular. Oysa bozulacak ne var ki? Yargımız bağımsız değil mi? Bağımsız yargıya güvenmek gerekmiyor mu? E, size ne? Bırakın yargı işini yapsın. Demek, yargı bağımsız değil. ODA, yı sarıya boyamaya kalkan başkaları. Bağımsız yargımız, elbette boyanın sahte olduğunu, sonradan boyandığını tespit edecektir. Sarı boya daha kurumamıştır bile. 

CHP Milletvekili, Canan Arıtman demiş ki: Arap kadınlarına benzemek istemiyoruz. Bu cümleyi, ne maksatla söylediğini, anlatmamıza gerek yok. Tamamen kadın hakları ile ilgili bir düşünceden kaynaklandığını, herkes anlamıştır. Başbakan da anlamıştır ama, politika bu, sözün nereye varacağı, ya da, vardırılacağı, bilinmez ki. Başbakan, hemen Arap kadınlarını savunmaya kalktı, Savunurken de, kendi ülkesinin kadınlarına hakaret ettiğinin farkında değildi. Bizim kadınlarımız, Başbakana göre, tornadan çıkmışlar. Başbakan, Arap ülkelerinde seviliyor ya, biraz daha alkış almak istemiştir. Saçının ucu göründü diye kırbaçlanan, birine aşık oldu diye, taşlanarak öldürülen, özgürlükten yoksun, üçüncü sınıf muamelesi gören, Arap kadınının gerçek dünyasını, Başbakanımız ve İsviçre de, kadın hakları savunucusu diye, ödül alan, Başbakanımızın eşi, biliyorlar mı ki? Sık sık gidip geldikleri, Arap ülkelerinde, saraylardan çıkıp, sokakları dolaşsalar, görecekler ama, gösteren kim? Son gezisinde, İran da, sokak göstericileri ile görüşmeye kalkan, Cumhurbaşkanımızın başına gelenleri, basından öğrendik. Başbakanımız ve muhterem Eşleri, sanırım saraydaki Arap kadınlarının savunuculuğunu yapıyorlar. Onların da savunulacak neleri var ki? 

Bu günkü TV haberlerine, askerimizin atış talimi düştü. Komutan atış yaparken, erat, hedefin hemen yanı başın da, merminin nereye isabet edeceğini izliyorlar. Hiç birinde tedirginlik yok. Ama, sivil kesim, bu haberden oldukça tedirgin olmuşa benziyor. Durum vahim. Atışı yapan da, hedefin yanında dikilenler de, Balyoz davasından tutuklanırlarsa şaşmamak lazım. Ne için atış talimi yapıyorlar? Darbe için olmasın. Hani, kalabalıklarda, nasıl ateş edilir, gibisinden. 

Kemal Kılıçdaroğlu dedi ki: Nerede bu Ergenekon. Gidip üye olacağım. İlahi Kılıçdaroğlu, binlerce sayfa iddianame hazırlandı, yazıldı, çizildi, bir adres gösterildi mi ki, adres soruyorsun. Dava, daha o aşamaya gelmedi ki. Şimdi, ben de merak eder oldum. Yüzlerce tutuklu, nerede buluşup, görüşüyorlardı. Bu kadar plan, kroki nerede yazılıp, çizildi. Vallahi pes. Kırk haramilerin mağarasını buldular, bunu bulamıyorlar. Balyozcuların işine de akıl erdiremiyorum. Yazmışlar, çizmişler, ortada eylem yok, plan, proje, ne varsa, tutmuş döşemenin altına gömmüşler. Bu askerin işine akıl sır ermiyor. Ortada olan darbelerimiz var, 27 mayıs, 12 eylül gibi. Bunlara ait, bir tutanak, belge, plan var mı, bulunmuş mu? Yahu, ortada canlı bilir kişi var. Bir sorun bakalım, darbe nasıl yapılıyor. Plan kroki çiziliyor mu? Bunu adı balyoz, sizinkinin adı neydi? Ben de neler yazıyorum öyle. Yargıya müdahale olur mu acaba? Bülent Arınç a sormak lazım. 

Bir de, değinmek istediğim "besleme Kıbrıs" sorunumuz var. Bu konuya hiç bulaşmayacaktım ama, Kıbrıs Başbakanı, ülkemizi ziyaretinde, fırçalanınca dayanamadım. Başka bir ülkenin başbakanı gelseydi, kapıda karşılardınız, kırmızı halıda yürütürdünüz, hediyeler verirdiniz. Gelen, Kıbrıs Başbakanı. Allah bilir, kapıyı tıklatarak makama girmiş, hafiften esas duruşa geçmiş, önünü da iliklemiştir. Gazete haberlerine göre, Cemil Çiçek, Başbakanı fırçalamış. Yavru vatanımız. Kıbrısımız. Şehitlerimizin kanı ile suladığımız, mübarek topraklarımız. Ne oldu da, birden bire besleme Kıbrıs oldu? Başbakanımız ve Cemil Çiçeğimiz, kendi ceplerinden mi besliyorlar? Basiretli davranın, kurtarın o zaman Kıbrısı besleme olmaktan. 36 yıldır besliyorsunuz. Ne verdiniz, ne istiyorsunuz? Kıbrısa bir yatırım mı yaptınız? İş sahaları açıp, istihdam mı yarattınız? Sadece, para akıttınız. Hazıra dağ dayanmaz, derler. Seçim sathı mailindeyiz, nakit akışımız zayıf, bundan dolayı sinirler gergin. Ananı da al git diyemeyiz elbette. Peki, çare ne? Bana göre çare, Kıbrısı nakdiyattan çıkarıp, bakliyata bağlamalıyız. Yani yardımlarımızı, makarna, bulgur olarak yapmalıyız. İşte o zaman, iki taraf da rahata erer, bazı cuma günleri de, cuma namazını Kıbrısta eda edersek, onlara verdiğimiz değeri hatırlatmış olururz. 

 
Toplam blog
: 820
: 326
Kayıt tarihi
: 02.10.08
 
 

Nerede, nasıl, ne zaman, umursamıyorum. Bir şekilde dünyadayım, yaşıyorum. Hayatı seviyorum. Tanr..