Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '12

 
Kategori
Siyaset
 

ODTÜ üniversitedir!...

ODTÜ üniversitedir!...
 

ODTÜ dünya sıralamasında Türkiye'yi ilk yüze girerek temsil eden üniversitedir


Türkiye’de yıllardır polisin toplumsal olaylarda uyguladığı ‘orantısız şiddet’ hep eleştiri konusu olmuştur. Devleti yöneten iktidarların beğenisine/övgüsüne mazhar olmak isteyen bürokratlar; yasaların onlara verdiği toplumsal olayları önleme/engelleme hakkını uygularken ülkesinin yurttaşını adeta ‘düşman’ olarak görür!

 

İktidarların isteği/beklentisine uygun olarak en temel hak olan ‘toplumsal demokratik tepkileri’ engellemek için her türlü enstrümanı kullanır. Herkesin bildiği 1 Mayıs kutlamalarının yıllardır yasaklanmasının gerekçelerini anımsayın, meramımı daha iyi anlayacaksınız.

 

1Mayıs 1977 katliamının sonrasında yasaklanan Taksim’de 1Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı kutlanmasının yasaklanmasının ve yıllarca Taksim’de bayram kutlaması yapmak isteyen emekçilere uygulanan şiddeti bir anımsarsak egemen olan zihniyeti daha iyi anlarız.

 

1Mayıs öncesinde yapıldığı iddia edilen operasyonlar, ‘Taksim’i kana bulayacaklardı’ manşetleri yasağı devam ettirmek isteyen iktidarların tutumunu meşrulaştırmak için kullanılan enstrümanların medya ayağıdır. Medya servis edilen haberleri manşete çeker...

 

Yasaklamaların temel gerekçelerinden biride ‘marjinal grupların olası şiddet eylemleri’   olarak gösterilirdi. İktidarlar suç ve suçluları bulup adalet önüne çıkarma işlevini yerine getirmek yerine yasakçı zihniyetine toplumsal meşruluk kazandırmak için kamuoyunun belleğini formatlar işini görürdü.

 

Son 1Mayıs’ta yaşadığımız üzere yasaklamanın anlamsızlığı ortaya çıktı. Halk coşkuyla bayramını kutladı. Emekçiler  taleplerini kürsülerden ifade edip işlerine ve evlerine döndüler...

 

Demokrasi farklı görüş ve düşüncelerin ifade edildiği, toplumsal tepkilerin demokratik bir biçimde ortaya konulduğu rejimlerin adıdır. Bakın Yunanistan’a aylarca halk sokaklardaydı, bakın AB ülkelerine; ülkelerindeki iktidarların aldıkları tutuma, ekonomik krizin bedelinin emekçilerin sırtına yıkılmasına hep itiraz ettiler; hala da ediyorlar.

 

Türkiye öyle mi?

İktidarın uygulamalarına karşı çıkıyorsan en hafif ifadeyle bilmem ne örgütü üyesisin. Emekçilerin çıkarına olmayan bir uygulama/politikaya tepki mi koyacaksın yassak! Bakın iddianamelere falan filan örgütü üyesi vs vs diye devam eder; parasız eğitim taleplerini haykıran, demokratik tepki veren üniversite öğrencilerinin binlercesi demokratik bir ülkede olmaması gereken Terörle Mücadele Yasası nedeniyle tutuklu!

 

Sadece öğrenciler mi? Kamu çalışanları iktidarın %3’lük zam önerisine karşı basın açıklaması yapacak; e ülkeyi AKP yönettiğine göre iktidar partisinin il binalarına yürüyecekler. Kimi illerde hemen açıklamalar gelir yönetici bürokrat kesiminden “yassak!”, kimi illerde de hiç problem yaşanmaz, kamu çalışanları yürür basın açıklamalarını yapar ve dağılır. Yoksul halkın polis olma olanağı yakalamış çocukları, yoksul halkın kamu çalışanı olan memurlarından yaşadıkları olumsuzlukların sebebiymişçesine hıncını alırcasına gaz, su, cop ile “ileri demokrasi”nin gereğini yapar.

 

Belki aynı apartmanda yaşayan iki komşu memur eylemlerinde karşı karşıya gelir.Oysa ikiside biliyordur taleplerin haklılığını; sırf bu nedenle bunalıma girenler vardır.

 

Şiddet sarmalı örneklerine dönelim yine. Son yıllarda medyada sıklıkla tanık oluyoruz, derelerine HES yapılmasını istemeyen yöre insanı tepki veriyor, eylem yapıyor. Polis/jandarma’nın halkın demokratik tepkilerine verdiği tepkiyi gözlerinizin önüne getirin; dünyanın hangi demokratik ülkesinde var böyle ‘orantısız devlet şiddeti’...

 

Halk şiddetten spor karşılaşmalarında da nasibini alır(!) İnternet sitelerinde yer alan “polisten astım hastasına dayak”  başlıklı video vicdanı olanı insanlığından utandırır.

 

Yine Rize’de Çay fabrikalarına sahip çıkmaya çalışan mahalleli ile yaşanan arbedede yaşlı kadın ağlayarak polise “Yavrum bizi engellemeyin. Fabrikaya ihtiyacımız var. Yapmayın böyle yavrum, komünist mi yapacaksınız bizi” diyerek ağlıyor.

 

Verdiğimiz iki örnek dışında da  “polis şiddeti” ile ölen, işkence gören, sakat kalan onlarca olumsuz örnek var,  öğrenmek isteyen google başvurup arasın...

 

Dönelim asıl gelmek istediğim güncele. Kamuoyunun gündeminde ODTÜ var. ODTÜ’yü kamuoyu gündeminin tepesine yerleştiren Göktürk2 uydusunun fırlatılma programı için yerleşkeye gelen Başbakana verilen tepki ve sonrasında yaşanan olaylar. Polisin Başbakan’ı protesto etmeye çalışan öğrencilere verdiği tepki, uyguladığı “orantısız şiddet” üzerine yaralanan öğrenciler, başına gaz mermisi isabet ederek hastanede tedavi olanlar...

 

Liberalin çıkaracağı dersin özeti: DEMEKKİ DEVLETİN SAHİBİ DEĞİŞİNCE DEMOKRATİKLEŞMİYORMUŞ!

 

Güncel ama gecikmiş bir ODTÜ yazısı bu. İktidara göre şekil/tutum alanların üst üste açıklamalar yaptığı, iktidarın arkasına sıralanan rektörlerin açıklamaları gündemde. Yazıyı tamamlamak ta farz oldu. Devam etmeden önce geçen yıl yazdığım yazıya baktıktan sonra devam edeyim. Buyurun o zaman:

 

“Tuhaf bir ülkede yaşıyoruz.

İktidarlar el değiştirse de egemen anlayış değişmiyor.

Gençler.

Gençlik.

Yani.

Bu ülkenin seçilerek en önemli üniversitelerine yerleşme olanağı bulan gençler.

Beğen veya beğenme.

Yaşananlara.

İktidarın uygulamalarına.

Şerh koyuyor.

 

Yumurta atıyor.

Slogan söylüyor.

Yürüyor.

Becerebildiği kadarıyla sesini duyurmaya çalışıyor.

 

 

Gençleri anlamak zorunda olan iktidar, gaz ve cop yetmeyince Ankara soğuğunda tazyikli su ile barikat koyuyor gençlerin önüne.

 

Demokratik bir ülkede gençlerin kendilerini ifade etmek için AKP’ye yürümelerine aklı başında hiç kimse hayır demez.

 

Nihayetinde yürüyecekler, sloganlarını haykıracaklar. İktidara seslerini duyuracaklar.

 

Kime ne zararı olacak ki bu demokratik eylemin.

 

Ama.

İktidar.

Copu, gazı, tazyikli suyu ile dikiliyor gençlerin karşısına;Ben iktidarım,senin sesine kulaklarımı tıkarım!

Seni yasadışı ilan ederim.

Seni tutuklarım.

Seni süründürürüm.

 

Yani.

Demokratik olanakları.

Demokratik alanda protesto etme olanaklarını, “nefes almanı engellerim” diyor.

 

Yani, biat edeceksin!

Yani susacaksın!

Yani, senin için senin adına iyi olanı ben düşünürüm.

Falan, filan…

 

Aklıma şimdi tutuklu olan Hanefi Avcı’nın “Haliçte Yaşayan Simonlar” kitabında bir bakıma özeleştiri anlamında söyledikleri geliyor; “Demokratik alanları tıkadık, dernek kurdular kapattık, parti kurdular kapattık, zorla yeraltına ittik”.

 

Komşumuz Yunanistan’a bakıyorum bir genç polis kurşunu ile öldürüldü diye neredeyse Yunanistan’ı yakıp yıktılar. Sonuçta belki üç beş kişi tutuklandı ama toplumsal tepkilere sonuna kadar müsamaha gösterdiler. Neye bağlamalı bu durumu. Yunanistan’ın köklü bir demokrasi deneyimine mi?

 

Her neyse.

 

Devlet.

İktidar.

Hala eski bildiğini okuyor!

“Döverek” yönetmeyi marifet sayıyor. Öngörüsüz, yeteneksiz, beceriksiz, siyaset esnafı hala adı, partisi değişse de bildiğini okuyor.

 

Dövyönet.

 

İktidarlar öğrenmiyor.

 

İktidarlar baskı, şiddet ile yönettiğini sanıyor.

 

Oysa.

Gençler.

Yürüseler.

Sloganlarını, şarkılarını söyleyebilseler.

Protestolarını haykırabilseler.

 

Kendilerini daha çok ait hissedecekler. Bu ülkeyi daha çok sevecekler.

 

Şimdi yoksul öğrenci evlerinde üşümüş öfkelerini biriktiriyorlar.

Şimdi.

Acı.

Şimdi asla kendilerini ifade etme olanağı olmayan bir ülkede yaşadıklarını düşünüyorlar.

 

Onlar.

 

Bu ülkenin.

Zeki.

Başarılı.

En iyi üniversitelerine girmeyi başarmış olan çocuklar.

Onlar bu ülkenin geleceği.

 

İktidar ise geçmişi.

Karanlığı.

Otoriteyi.

Zulmü.

Şiddeti çağrıştırıyor.

Yazık!

 

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 11 üniversiteden 14 temsilciyi kabul ettiği saatlerde, bir grup öğrenci Köşk'e çıkanların üniversite öğrencilerini temsil etmediğini öne sürerek, protesto gösterisi düzenledi.

 

Türkiye Komünist Partisi (TKP), Genç-Sen ve Öğrenci Kolektiflerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık 100 kişilik öğrenci grubu Atakule önünde toplandı. Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne doğru yürüyüşe geçen öğrenci grubunu Çankaya Caddesi üzerinde barikat kuran polis engelledi. “Öğrenciler burada Gül nerede?”şeklinde slogan atan grup, polis engeliyle karşılaşınca oturma eylemi başlattı. Dışarıdaki eylemin haberini alan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kurmaylarına talimat vererek, eylem yapan öğrencilerin temsilcileriyle görüşülmesini istedi.

 

Köşk’te Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri İsen'le görüşen 5 kişilik grup, çıkışta bir açıklama yaptı. Çankaya Köşkü’ne geldiklerini belirten öğrenciler, davet edilmeleri üzerine Köşk’e geldiklerini ancak sadece köşk yetkilileriyle görüştüklerini söyledi. Köşk yetkililerinin kendilerini dinlemek yerine grupla ilgili düşüncelerini aktardıklarını belirten öğrenciler, “Gazımızı alıp gönderdiler”dedi. Açıklamaların ardından grup üyeleri olaysız bir şekilde dağıldı.

 

Tuhaf bir ülkede yaşıyoruz demiştim yazıya başlarken.

 

 

Öğrenciler, üniversitelerde polis varlığını ve idari baskıyı protesto etmek istediler, Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nden(ODTÜ) AKP Genel Merkezi'ne yürüyüş yapmalarına izin verilmedi.

 

İktidarlar değişse de zihniyet değişmiyor.”(7Ocak 2011)

 

***

Göktürk2 uydusunun fırlatma töreninde yaşanan şiddetten sonra hedef tahtasına oturtulan öğrencilerin hocaları, ODTÜ yönetimi öğrencilerin demokratik tepki verme haklarını savundukları için çarmıha gerilmedikleri kaldı. “BU ÜLKEDE HALA ÖZGÜRLÜKÇÜ BİLİM ADAMLARI VARMIŞ!” dedirten akademisyenlerin önünde saygıyla yakamı iliklemeyi borç biliyorum; iyi ki varsınız...

 

Tanık oluyorsunuz, demokratik bir ülkede sorunsuz bir biçimde başlayıp bitebilecek bir protesto üzerinden ülkede üniversiteler bölündü. İktidarın ardına dizilip tutum alanlar bir tarafta, protesto hakkını savunanlar bir tarafta. Çağdaş medeni muasır medeniyet göstergesi sayacağımız bir fotoğraf değil bu; akla, demokrasiye, özgürlüklere ve bilime/akademik ahlaka ters iktidarın atadığı rektörler iktidara diyet ödüyorlar!

 

Galata kulesinden uçan Hazerfen Ahmet Çelebi’yi Mısır’a süren IV. Murat kafasının öncesindeki çağlara hapsolmuş kafalar ellerinden gelse demokratik tepkilerini koyan öğrencilere destek çıkan akademisyenlerin “tez kellesi vurula” diye ferman çıkarmasını isteyecekler!

Yazık bu ülkeye!

Ne fayda ki aynı çağda yaşamaktan ben utanıyorum onların yerine...

***

Uzattım, yazıyı sonuna kadar okuma erdemini gösteren okura “ODTÜ  Türkiye’nin “derin üniversitesi”midir?” diye yazan Açıkgöz’e yazdığım yorumu sonuç yerine bu yazıya alarak bitiriyorum.

ODTÜ üniversitedir!

 

  “ODTÜ ‘eşit, özgür, demokratik bir dünya mümkün' diyenlerin üniversitesidir. Demokrasinin olmazsa olmazı protesto hakkını kullanmak isteyen, ülkenin en parlak beyinlerinin üniversitesidir. Dünyayı kasıp kavuran emperyalizme ve onun işbirlikçilerine şerh koyan, hayır diyebilenlerin üniversitesidir. Senin derin dediğin yapılara karşı mücadele eden, tarihe not düşen, geçmişte de bugünde karşı çıkan çocukların üniversitesidir... Uzaya giden G2'yi; parçaları dünyanın dört bir tarafından toplanan uyduyu yapacak olanların üniversitesidir...”

 

ODTÜ üniversitedir!

İyi seyirler...

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..