Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ödünç saatler

Ödünç saatler
 

Hiçbir şey sormasak birbirimize... Gözbebeklerimize, yüzümüzdeki çizgilere, seslerimizin alçalıp yükselen perdelerine gizlediğimiz mahrem sevinçlerimizi görmezden gelsek. Birbirimizin hayatının her anına kendimizi nakşetmeye çalışmaktan vazgeçsek.
Bir kere... Hiç değilse bir kere insan olduğumuz kadar, insan olduğunu hatırlasak onun da. Rahat bıraksak karşımızda otururken. Gözlerimizi gözlerine dikip ‘Ne yaptığını biliyorum’ dercesine bakmasak. Bir şeyler itiraf etmesini beklemesek. Bir şeyler itiraf etmek zorunda olmasak biz de. Sevimsiz bir hâkim gibi davranmasak birbirimize artık.

Hiçbir şey sormasak birbirimize... Gözbebeklerimize, yüzümüzdeki çizgilere, seslerimizin alçalıp yükselen perdelerine gizlediğimiz mahrem sevinçlerimizi görmezden gelsek. Birbirimizin hayatının her anına kendimizi nakşetmeye çalışmaktan vazgeçsek.

Bir kere... Hiç değilse bir kere insan olduğumuz kadar, insan olduğunu hatırlasak onun da. Rahat bıraksak karşımızda otururken. Gözlerimizi gözlerine dikip ‘Ne yaptığını biliyorum’ dercesine bakmasak. Bir şeyler itiraf etmesini beklemesek. Bir şeyler itiraf etmek zorunda olmasak biz de. Sevimsiz bir hâkim gibi davranmasak birbirimize artık. Ve bunu yaparak intikam aldığımızı düşünmesek. Öyle olmadığını anlasak. Hayatın başka türlü çekilir bir şey olmadığına, kendimize gizli vahalar yaratmadıkça onunla başa çıkamayacağımıza ikna olsak artık.

Ödünç saatler alsak birbirimizden. Bunu yapmak için birbirimize haber vermek zorunda kalmasak ama. Fark ettiğimizde de hiç ses çıkarmasak. Eğer bu davranışın ismi ‘göz yummak’ ise, göz yumsak. Nasıl olsa yerine yenisini, yenilerini bırakırız.
Belki de bu saatler birbirimize duyduğumuz öfkenin azalmasını sağlar. O öfkenin nefrete, giderek kine dönüşmesini engeller. Birbirimizde bulamadıklarımızı o birkaç saatlerde tamamlarız çünkü.

Kalabalıklar içinden birini seçiyoruz, hayatımıza dahil ediyoruz ama... İnsanız. Türlü arzularımız, beklentilerimiz var. Hayat kısa. Keyif almak, bütün arzularımızı tatmin etmek istiyoruz. Haklıyız belki ama sevdiğimiz kişiden bütün isteklerimizi yerine getirmesini bekleyemeyiz. Buna hakkımız yok. Çünkü hiçbirimiz sevdiklerimizin bütün arzularını karşılamaya muktedir değiliz. Zaten hiç olmadık. Ama arzularımızı bastırmamızı isteyerek birbirimize kötülük etmeye de hakkımız yok.

Aslında hepimiz içten içe farkındayız böyle olduğunun, böyle olduğumuzun. Doğuştan gelen fazlalarımız kadar eksiklerimiz olduğunu da biliyoruz. O zaman neden eksiklerimizi başkalarının tamamlamasına, dolduramadığımız boşlukları bir başkasının doldurmasına izin vermiyoruz? Birkaç saat... Ödünç alınmış birkaç saat sadece... O birkaç saat onu bizden, bizi ondan çalmıyor ki... Başka birine gitmiyor ki, biz bir yere gitmiyoruz ki... Sadece hayatlarımızı elimizden geldiğince keyifli hale getirmeye çalışıyoruz. Farklı bedenlerden, zihinlerden ve ruhlardan beslenerek nefes almaya çalışıyoruz. Bunun için kendimizi suçlu hissetmemiz, onu kendisine suçlu hissettirmemiz gerekmiyor.

Eğer o birkaç ödünç saati almazsak arada bir birbirimizden, hayatlarımızdan hunharca daha uzun zamanlar çalacağız.
Birbirimizi kandırıp durmaya devam edeceğiz.
Aldatmaya devam edeceğimizi bildiğimiz halde yalanlar söylemeyi sürdüreceğiz. Aldatılacağımızı bildiğimiz halde yalanlar dinlemeye razı olacağız....

Pek akıllıca bir şey değil bu. Susmak değil bunun adı. Gerçekleri kabul edip üstünde fazla düşünmemek belki. Zaten kısa olan hayatı daha da zorlaştırmamak...

 
Toplam blog
: 30
: 1454
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

sığmaz ki buraya ne sen ne kalabalıklar! ..