Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '10

 
Kategori
Dostluk
 

Ofiste bir öğle yemeği

Ofiste bir öğle yemeği
 


Zelin, bir arkadaşım var. Meslektaşlardan biri.. Evde pijama terlikle eşinin eline ayağına dolaşıp onunla kavga etmemek için arada bir böyle yanıma gelir. Geçen gün kızlarımın çok beğendiği şu ünlü yemeği yapmıştım ki yine geldi. Masaya bir tabak daha koyduk, birlikte yedik. Az pimpirikli, az titiz değildir haa.. İnanamadı yemeği benim yaptığıma.

"Yok canım, şaka yapıyorsunuz.. Söyleyin bakalım kızlar, kim yaptı bu yemeği?" dedi, durdu.

"Madem inanmıyorsun, haber ver bir gün, sen gelinceye kadar bekleyeyim, sonra mutfağa girer birlikte yaparız"dedim.

"Tamam, dedi, ama ben alacağım malzemeleri." Sonra da iki saat, o yemekten başka bir şey konuşmadı ofiste.

"Merak ettim şimdi Muzaffer.. Nasıl bir yemek bu böyle?

"Dur önce şu olayı bir anlatayım, sonra tarifini de vereceğim zaten. Neyse, haberleştik, program yaptık. O, hiçbirşey almadan gelecek, birlikte çıkıp alacaktık. Çarşıyı yüklenip gelmesin diye böyle bir beyaz yalan söyleme gereği duydum. O gelmeden çıktım, malzemeleri aldım."

"Ee taksi de tutmuşsundur şimdi sen, poşetleri taşımak için!"

"Ne demezsin Zelin.. Asansör de bozulmuş, canım çıktı valla merdivenlerden poşetleri çıkarırken!"

"Bak şimdi iyice merak ettim işte? Nasıl bir yemek yapacaksın acaba?"

"Neyse.. bu kadar girizgah yeter. Anlatayım da kurtulayım. İçeri girdiğimde arkadaş gelmiş, kızların ikram ettiği çayı yudumluyordu. Elimdekini fark etmedi."

"Nasıl yani?"

"Bir soluklan da çıkıp şu malzemeleri alalım"dedi. Nasıl olacak Zelin? Ufacık bir poşet var elimde. Deminden beri hayallerini yıkmamak için poşetler.. poşetler.. deyip duruyorum. 400 gram kemiksiz tavuk budu eti, 4 patates. Sıvı yağ ve tuz da var mutfakta. Biraz da karabiber, hepsi bu işte malzemenin."

"Hadi bakalım, buyrun! Yemeği pişirdikten sonra, şapkadan tavşan da çıkaracak mısın peki? Böyle ziyafet hazırlamak, her kişinin harcı değildir. Hadi anlat da öğrenelim şu nefis yemeğin nasıl piştiğini..."

"Tamam... Ellerimi bir güzel yıkadım. Sonra, arkadaşımla birlikte mutfağa geçtik. Pür dikkat izledi beni. Tavuk etini tencereye koydum, bir çay bardağı kadar sıvı yağı döküp hafif ateşte döndürerek kızarttım. Bu arada patatesleri soyup, herbirini uzunlamasına dörde böldüm. Kızarmakta olan etin üzerine patatesleri atıp, az tuz ve biraz da karabiber serperek bir iki kez karıştırdım ve tencerenin kapağını kapattım. En kısık ateşte, hiç su koymadan 30-35 dakika pişti yemek. Afiyet ve tabi sevgi eklemeyi de unutmadan kızların hazırladığı sofraya getirdik."

"Afiyet olsun Muzaffer. Kızmazsan sana bir şey söyleyeceğim."

"Söyle tabii."

"Bu yemeği dedem de yapar!"

"Biliyordum, böyle diyeceğini. Ama bu yemek hem lezzetli, hem ucuz, hem de besleyici. Üstelik de tez hazırlanıyor. Toplam maliyeti de 7-8 lirayı geçmiyor. Sofraya konan tabak sayısı artarsa eti ve patatesi biraz daha fazla kullanabiliriz. "

"Sevgi soslu, tavuklu patates... Kulağa hoş geliyor. Peki hiç su koymadan pişince yanmıyor mu yemek?"

"Hayır.. Patatesler ve tavuklar kendi suyuyla pişmeli. Su konulmayacak, unutma sakın."

"Tamam, unutmam. Kapatıyorum telefonu. Sevgi soslu tavuklu patates yapmaya gidiyorum. Söylerim sana yaptığım yemeğin nasıl olduğunu.. Sağol arkadaşım. Kızlara selam. Arkadaşına da... Söyle ona, pijamalarıyla dolanmasın ortalıkta. Güzelce giyinip, mutfağa sevgi soslu tavuklu patates yapmaya gitsin. Eşinin çok hoşuna gidecektir umarım."

"Tamam, selamını iletirim. Hoşçakal Zelin, görüşürüz."

"Hoşçakal Muzaffer, önce şu yemeği yapayım.. daha sonra senin nasıl bir aşçı olduğunu yazarım, tamam mı?"


***

Telefonu kaparken gülümsedim. Tam da aklımda böyle bir yemek yapmak vardı. Kafamı toparlamak için pencerenin yanına oturup öylesine, aslında olmayan uzaklara baktım. Çünkü artık en uzak yer, burnumuzun dibindeki apartmanların arsızca gökyüzüne doğru uzanan ve ufuklarımızı kapatan soğuk ve sevimsiz duvarları.. Ama beyin gücüyle insanın yapamayacağı hiçbir şey yok. Hemen bir tuval gerdim apartmanın dış cephesine. Paletime deniz mavisi aldım biraz.. Bulut beyazı.. orman yeşili.. kuş kanadı... kırçıllısından, sonra parlak kızıl, koyu yeşil, gri... ve tabii güneşin bütün sıcak renkleri...

Brokoli pişireceğim. Yeni bir tarif gerek bana. Tuvaldeki renklerin altına bir brokoli tarifi attım imza diye... Brokolinin üzerine, az zeytinyağı, az tuz, bolca sarmısak... Su yok yine.. Cam kapağı kapattım tencerenin üzerine. Tencerenin içindeki koyu yeşil brokolilere baktım. Tıpkı, bir uçağın penceresinden sık ve gür bir ormana kuşbakışı bakar gibi...

Bir gökkuşağı çizdim tuvalin üzerine. Ana renkleri bütün tonlarıyla serpiştirdim gökkuşağının üzerine.. Maviyle sarı sarmaş dolaş olup, yeşile dönüştüler. Kırmızı, kalakaldı ortada. Kırmızıdan koyu yeşile yakışır bir koyulukta, kırmızı taze biber yaptım. Halka halka serpiştirdim koyu yeşil brokolinin üzerine.. Sarmısakları diş diş soyup, beyaz güvercinler gibi dizdim yanyana.. Sonra birer birer uçurdum onları koyu yeşil, sık ağaçlı ormanın üzerine.. Birer birer alçalıp, brokolilerin dallarına kondular.

***

Benden aşçı olursa, bütün aşçılar ahhh.. çı olur!..

Ama benim sevgideğer arkadaşım Muzaffer, gerçek bir aşçı. Ayrıca o, tam 35 yıllık gerçek bir dost!..

...


Zelin Artuğ, 11 Ocak 2010, Yeryüzü

 
Toplam blog
: 142
: 969
Kayıt tarihi
: 04.07.08
 
 

Yaşam, sorulardan ve yanıtlardan oluşmuş. Her soru, aynı zamanda kendinin yanıtı... Çift yumurta ..