Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

23 Kasım '06

 
Kategori
Felsefe
 

Öfke... (2)

Öfke... (2)
 

Yorgun bir akşamdan arta kalan keyifsiz anlardan sonra uzandım. Kitabımın sayfalarında gezinirken sayfalar boyunca hiçbir kelimeyi anımsamadan 20 sayfa yol aldığımı fark ettiğimde Chopin’in 2 numaralı piyano konçertosunun birinci bölümünün bittiğini anladım. Sahi ben neredeydim; ne Chopin ne de elimdeki kitap beni düşünce yolumdan çevirememişler ama keyifli bir yoldan da gitmemiştim. Bilinen rutin, olabildiğince o an için çözümsüz konularda dolaşıp durmuştum. Kalkıp kendime kahve suyu koydum, kedilerim oyunlarını bitirmişler annelerinin koynunda keyifle uyuyorlar. Isıtıcıyı kontrol ettikten sonra balkona yöneldim. Denizin tatlı sesi kulaklarımı uzandığında serin bir ayaz vardı ve ben tişörtlüyüm. Üşümek tenimde ürpertiden çok keyifli tatlar bırakırken karşı deniz sakin, gökyüzü açık, ay hilaldi. Neden dedim kendi kendime, tüm bu anlamasız gün doldurmalar ve gökyüzünden uzak kalmış bakışlar; "yapabileceği insanların en iyisi bu mu?" Bir kamyon geçti egzozu patlamış geceyi acımazca titreten sesiyle. İçeri yöneldiğimde suda ısınmıştı. Az miktarda süt ilave edip kahvemi hazırladım, çalışma odama yöneldim. Oturdum kalemlerime baktım. Siyah kalemi aldım beyaz sayfada dolaşırken vakitleri artık yakalamakta neden zorlandığımı düşünürken ustanın(Nazım) şiiri geldi aklıma

Vakitleri yakalamak istiyorum.
bir onlar geçiyor öne bir ben.

Yanlış anlaşılmaya alışık ruhum, doğru anlaşılmaktan da korkmakta diye düşünürken nedenli kırılgan olmanın yaşamım boyunca kaybettirdiklerini topladım.

Sonuç mu?

Tüm yaşamımın özeti şimdiki hayatım. Evet, ben istemiştim; çünkü kalabalık ve insan yoğunluğunun arttığı her ortamda çoğalacaktı kötüye dair olanlar. Aynı yüzler aynı deniz ve belki de aynada aynı ben. Sıkılmıştım bekli de diye düşündüm ama mutluydum da. "Elim ayağım güçlü, sağlıklıyım şükür" diyebilmenin tadını söylendim kendi kendime. Bir kafeste de değilim ki öylece çaresiz. Üstelik nedenim olmadı içinden elektrik geçen aşklara kapılmak için. Gözlerimdeki gereksiz yorgunluğun sebebi bilgisayarlardı bazen ama okumak içindi çoğu zaman.

Bildik sıkıntılar mıydı her zamankinden?
O da hayır.
Hiçbir şey yapmak istemediğimden ötürü mü kızmıştım kendime.
Yine hayır.
Ürettiğim onca mahsülün dalında kalması mıydı?
Çok sıradandı; hayır
Yemekten, içmekten tat alamamam olabilir miydi son zamanlarda?
O da ara sıra olabilen ve bildik nedenlerin sonucuydu.
Hayır.
Peki ne o zaman?

Yaşanılan tüm bu hayat ve sizler olmayasınız?
Umarsız, yaşadığı dünyaya karşı fikirler geliştirmekten sıkılan, günü hep kazançlı bitirmeye çalışan evet sizler, sizlerden bahsediyorum.
Kimler mi dediniz?
Tüm dünyayı bekleyen felaket senaryolarını kendi dünyasından günübirlik bakanlar, yazdıklarıyla herkesi aşağılayan, kadın cinselliğini balık pullu fantezilere düşleyen, angut diyen, yanıltan, kendi dışında hiç kimseye değer vermeyen, sorgulamayan, her şeyi nedense sınırsız bildiğini sanarak ukala tavırlarından burunlarında tek kılla gezeleyenler; evet sizler.

Ön yargı denizinin kaptanlarından bahsediyorum.
Aylardır burada kalem oynatıyoruz, sahi siz neyi hedeflemiştiniz?
Yazılarımı herkes okusun, beni tanısınlar istediniz öylemi?
Hatta o denli ileri gitti ki bazılarınız, yazılarının bazı bölümlerine "R" koyma görgüsüzlüğünü bile yaptı.

Biz neden toplandık buraya sahi?
Buradakiler kim?
Ne yapmaya çalışıyoruz?
Çözebildiğimiz bir problem anımsıyor musunuz?
Hadi konuşsanıza?
Hodri meydan diyorum hepinize!
Cesur adam her düşündüğünü söyler, mert adam her söylediğini düşünür.
Mertleri görelim.

***

Siyah kalemin fiyongunu çekip mürekkebini yüzeme çevirmişken "o", sordum ustama;
- Usta, çok mu abarttım elmayı vuran mermiyi?
Belli sahte resmin çıkış deliği.
Yaptım on yıl adli tabiblik ve öğrendim görerek bizzat gelen ve değen mermiyi.
- Evlat, bilmez misin Hiroşima’yı?
Negatif basınçla çekti yakarak insanları.
Sırtlarından değildi anlaşılan,
Nagazaki'de patladı yeniden yılan.
Merminin çıkış deliği önemli, vuruldun mu sırttan,
Koyarlarken kefene derler "sırtlan".

- Anladım Usta;
O yüzden en reklamında yayınlanmakta Japon balığının sırtında.

- Bittiyse bitmez tükenmez soruların sırtımda,
Getir 15-16yı sökeceğiz bu makinayı da
- Usta nedir bu makine?
- Kaybolmaz madde evrende, enerji de; adı "erke"te, şimdilik gizemde.
- Usta, almadan patent, nedir bu kompanent?
- Reklamcıları iyi olursa, olacağı bundan daha net.
- Usta çok mu soruyum sana göre?
- Zor sorusun; ama neden kıskandın pamuğu?
- Kıskanmak değil benimkisi,

kelime işçisi pamuğu,
açılırken tek tek kozaların
saçlarımda pamuğu
atalarıyla oturup; barış çubuğu...
daha çok tanımalıyım,
Orhan Pamuk'u...

Usta ne dersin, diğer yazar üzülmekte ama ruhu ayakta?
- Tökezlemeden öğrenilmez yaşamın fazlası
özü paylaşırken seçilen "E"geli "o"turumun.
güven yeniden sorgulanır
karanlık arka sokaklarda,
saldırırken karşıdaki
indirir "öz"ün mahremini.
ulaşır hesap,
bağdat kapılarına ulaşmadan,
kendi içinde,
kendi bencilliğinde,
kendi olamamakta
yeniden doğar, korkak kavramlar.
sonra,
Televizyona çıkarırlar kazananı,
verirken kararı
yine güç anlaşılan
her zaman kazanan.
televizyonlar kadınlar hamamı. . .

- Usta sataşma aman ha,
yoksa sanırlar var bir yürek acısı,
hele birde yanlış anlaşılmak, cabası.
bizim kadınlarımız yücedir dünyanın en,
hep birlikte eğitileceğiz yaşarken.
tutmalı bir ucundan dayatılmış çaresiz,
kararlardan, düşüncelerden çıkarken,
birlikte olmayı başarmak olmalı
hep birlikte, inadıyla yeniden.
- ne bileyim,
gündüz kuşağında televizyon pastası
onların istediği meyvelerden,
öyle diyor reytingin tasası,
çürük elma pastası: Çıkmaya çalışan yılanın posası.
- Haydi hoppan diyelim usta; hep beraber haydin hop, hoopp, hoppaaannn;
Kalkalım her birlikte yerden, silkinerek ayağa,
Bu yazıyı da almak isteyene yollamalııııı...
..

Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olan,
fırlayıp atlayınca ileri
bir dehşet aldı Anteplileri,
seğirttiler peşince.
Düşmanı tepelerde yendiler.
Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olana :
KARAYILAN dediler.

(iyi ki doğdun nazım baba)
..

ve bebeklerdi son konuşan…
..

Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...

Dünyanın en güzel çiçekleriyle sayın Ahmed Arif...
Sağlıcakla…

Not 1: Üç kezdir Habertürk'e çıkıp "yorum yapıyorum" adı altında Anadolu insanlarına hakaret eden ve büyük Atatürk'e, "1930 da seçime gitseydi seçilemezdi "diyerek jakobenci dayatmalar yapan ismi lazım değil yorumcuyu kınıyorum.
Not 2: Hoppan: Bir ele tutunarak yerden silkinip kalkmak.
Not 3: Usta kavramı, toplumumuzun tüm birikmiş öğretilerinin sesi gibi algılanmalı: İyisi ve kötüsüyle.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..