Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '09

 
Kategori
Güncel
 

Öfkem

“Öfkenin seni yönetmesine izin verme, öfkene yenilme, ” der annem zaman zaman ama insan dayanma gücünün zorlan dığı anlarda sinirlerine hakim olamıyor ve o an karşısındakine zarar vermek istiyor. Sonunun nereye varacağını düşünemeden hareket ediyor ve böyle davranmak çoğu zaman yüreğinde daha büyük yaralar açıyor. Sinirlenmeyeyim diye ne kadar çaba gösterirsen göster yapılan yanlışlıklar seni zıvanadan çıkarıyor. Bazen öyle anlar oluyor ki seni yaşamdan soğutuyor ve eğer yaşam bu denli acımasızsa, böylesine saçma bir oyunda benim rolüm yok, diyorsun. Sakin kalabilmeyi, insanları anlayabilmeyi çok istesen de sana yaşatılanlar böyle davranmanı engelliyor. Ben de Türkiye'de yaşıyorum ve bu ülkede sinirlenmemek neredeyse olanaksız. Çünkü ben, sekiz buçuk milyon yurttaştan biriyim, yani engelliyim.

Evet, farkındayım son günlerde yaşadığım garip olaylar beni agresifleştirdi ve daha çok sinirleneme neden oldu. Beni zıvanadan çıkaran insanlara karşı daha bir hoşgörüsüzüm son zamanlarda. Elimde olsa, yaşadığım onca zorluğun üstüne ekstradan engel çıkartanların bir günlüğüne olsun engelli olarak yaşamalarını sağlardım. Yaşam hakları kısıtlansın da dışarıdan ahkam keserek biz engellileri ve ailelerimizi daha çok kızdırdıklarını anlasınlar diye. Yoo, ben bu kadar acımasız değilim, düşmanımın bile benim yaşadığım sıkıntıları yaşamasını ve bu nedenle günlerce üzülüp kahrolmasını istemem aslında. Beni anladıklarını söylemesinler, bana yeter. Çünkü anlıyormuş gibi gözüküp de gerçekte hiçbir duygumu anlamayan insanlardan yana çok dertliyim ve bu güne dek bana en fazla zararı yine o kişiler verdi. Günün yirmi dört saati yanımdan hiç ayrılmayan annem bile; 'keşke beyninin içine girip neler hissettiğini anlayabilsem' derken, benimle üç-beş saat yüz yüze ya da sanal bir ortamda görüşen insanların engelliler hakkında konferans vermesi beni daha da öfkelendiriyor. Kimse kimseyi tam olarak anlayamaz. Nelere üzülüp, nelere sevindiğini ya da bir sorunla karşılaştığında nasıl tepki vereceğini bilemez.

Engellilerin iç dünyasına girmek ise gecenin karanlığında okyanusta kulaç atmaya benzer. Neye denk geleceğini bilmeden elinizi karanlığa doğru sallarsınız yalnızca. Engelli olduğum halde ben, görmeyen bir çift gözün duygularını ifade edemem. Çünkü güneşin doğuşunu ve batışını, bir gülün rengini, aşık olduğum kızın mimiklerini ve gülünce yüzünde beliren gamzeyi, yani kısacası her şeyi görüyorum. Göremeyenler ise günlerini karanlığa bakarak geçiriyorlar. Kendimi görmeyen bir insanın yerine koyamam ki ben.

Geçen gün bir arkadaşım kendini engellilerin yerine koyarak bizleri çok iyi anladığını ve diğer sağlıklı insanlara bizlerin karşılaştığı zorlukları, engelsizlerin çıkardığı engelleri de en iyi yine duyarlı engelsizlerin anlatabileceğini söyledi bana gönderdiği e-mail'de. O arkadaşım ansiklopedik bilgilerle bir gurup kurmuş Facebook'da. Mailden sonra uzun uzun düşündüm, yaşamımı gözden geçirdim ve her geçen saniye yüz hatlarım daha da gerildi, kalp atışlarım hızlı. Onun ansiklopedilerden edindiği bilgileri ben yaşayarak öğreniyordum. Üstelik; 'arkadaşlarına söyle okumak için Boğaziçi Üniversitesini seçsinler!' diyerek bilgiçlik yapıyordu. Bu sözü, ülkenin önde gelen üniversitelerinden birinde eğitim alan eski bir dostumun; ‘Hocailyas ilkokulu mezunu değilim ki ben, ’ diyerek beni aşağıladığı sözlere benzettim. Anadolu'daki ilköğretim ve liselerin bir gün bir engellinin de eğitim almak için gelebileceği düşünülmeden yapıldığını bilmiyordu tabi arkadaşım. Tekerlekli san dalye ile okula gitmek için yola çıkıldığında ne tür engellerle karşılaşacağını tasavvur bile edemezdi. Engellinin kaldırıma çıkması için yapılan rampanın önüne otomobil bırakıldığını görünce içimizden neler geçiyordu? Ya o arabaya sürtünerek geçtiğimizde canımız yanarsa neler düşünürüz? İçimden sövmek geçiyor bu şehir magan dalarına. Hıh, sövsen ne olacak ki, değişecekler mi bir günde? Yalnızca kendimi biraz daha yıpratmış olacağım.

Güzel bir akşam yemeği sırasında restoran da engelli tuvaleti olmadığı için çişinizi onlarca insanın bakışları altında yapmak zorunda kaldınız mı hiç? Çok sevdiğiniz bir sanatçının konserine giderken yere atılan cam parçacıkları yüzünden tekerlekli san dalyenizin lastiği patladığı için konsere gidemeden yarı yoldan döndüğünüz oldu mu? Engellisiniz diye belediye otobüsüne alınmadığınızı anlasanız küsmez misiniz yaşama? İşte, böyle zor benim yaşamım. Ve sonra biri çıkar anlıyorum der! Seni en iyi ben anlarım… Senin için en iyisini ben yaparım. Ne duruyorsun, yapsana o zaman! Amerika’yı yeniden mi keşfediyoruz?

Bembeyaz, köpük köpük… Kızgın, kor gibi yakıcı… Seyrini değiştiren kanımın dolaşan damarlarımda… Bin tokattan güçlü yeli… Hırçın, delici bir öfke içimde yıllardır biriken.

Garip olaylar ve kendi egolarını tatmin etmenin peşinde olan insanlar sinir sistemimi yine alt üst etse de ben engelli olmaktan memnunum. Çünkü yaşama iki parmağımla da olsa tutundum ve birçok sağlıklı insanın ulaşmak isteyip de elde edemediği başarıyı yakaladım. Çünkü ben bir insanım ve bunun bilinciyle yaşıyorum.

Benim, kontrol edemediğim için işe yaramayan ellerim, ayaklarım var. Peki, ellerini ve ayaklarını kullanıp da yaşamlarını başkalarının sırtından geçinerek sürdüren engelsizler nerelerini kontrol edemiyor dersiniz?

 
Toplam blog
: 4
: 474
Kayıt tarihi
: 23.05.09
 
 

Ben "cerabral palcy"yüzünden tekerlekli sandalyeye bağlı bir yaşam sürmekteyim. Yalnızca sol elimin ..