Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Temmuz '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Oğlum Tosun Sen Daha Toysun

Oğlum Tosun Sen Daha Toysun
 

Halka İnme Çalışmaları no:2
Çıkan Bölümün Özeti: Halka inme çalışmaları başlatan yazarımız bu minvalde kafasından geçenleri okuyanlarla paylaşmaya başlamıştı. Ancak mevzua giremeden köşesi bitmişti. Allah köşe vermiş doldursun diye. O da uğraşıyor işte.

Efendim geçen yazımızda halka inme çalışmalarına giriş yapmıştık. Girişi yaptıktan sonra nasıl olsa gerisi gelir, Allah ne verdiyse yazarım diye düşünmüştüm. Kazın ayağı öyle değilmiş. Her akla gelen yazılmazmış.

Aslında müstehcen ve kanunlara aykırı olmadığı müddetçe akıldan geçenlerin yazılmasında bir mahzur yoktur da benim gibi ne diyeceğini tam planlamadan işe girişirseniz daha yolun başında lastiğiniz patlayabilir.

Bu girişten konuya vakıf olmadığım yahut ne yazacağımı bilemediğim anlaşılmasın. Yazacak çok şey var. O konuda, bu konuda, şu konuda sıkıntı yok. Benim sıkıntım kafamdan geçenlerin birkaç yazıyla nasıl anlatılacağı hususunda.

Hepsini yazmaya kalksam 25-30 bölümlük bir dizi olacak gibi duruyor. Ya da bana öyle geliyor. Tıpkı mezuniyet gecesi hazırlıklarını tamamlamış bir öğrencinin o anda yaşadığı mutluluğun sanki bütün ömrünü dolduracakmış gibi hissetmesine benzeyen hislerle doluyum. Kafamdakileri kağıda döksem sanki dünyaları yazacağım.

Tabi öyle olmayacağı kesin. Bu seriyi uzatsam uzatsam en fazla iki-üç yazı daha uzatırım. Ondan sonra dikkatim dağılır, konudan sıkılırım, aklıma yazacak başka konular gelir (Bizzat yaşamışlığım var :)). Haydi dikkatimi topladım diyelim, sıkıntıyı da atlattık diyelim gündem durmaz ki. Gündem harala gürele devam ederken başka başka konulara sarkıntılık etmem işten bile değil.

Buna isterseniz maymun iştahı da diyebilirsiniz. Maymunlarla ilgili bilimsel verilere sahip değilim. Ama bunu halk arasında böyle anlatıyorlar. Bir ondan bir bundan, biraz da şundan diye gidene maymun iştahlı diyorlar. İşte halka inme çalışmalarımdan bir kazanım.

Konuyu uzatmadan sadede gelirsem benim için iyi olacak galiba. Yoksa yazın hayatımın son serisini yazmış olabilirim. “Bundan sonra senin yazdığını okuyanın” diye mesajlar döşenebilirsiniz. Tabi okuyucu da sıkmamak gerek :)

Efendim malumunuz konumuzun öbeği ve göbeği halk kavramı. Halk deyince başka, millet deyince başka, vatandaş deyince de başka anlamlar çıkıyor. Aralarındaki bilimsel farka atfen etimolojik ve betimolojik analize girişecek değilim. Betimolojik diye bir şey de yok galiba. Betimlemek manasına söyledim :) Hayal meyal aklımda kalan absürd bir anekdot var. Gazete bu haberi “Halk plaja akın etti vatandaş denize giremiyor” diye vermiş. Bilmem nerdeki plaj "halk plajı"na çevrilince daha önceden parasını verip gönül rahatlığıyla denizine giren vatandaşların rahatsızlığını dile getirmek amacıyla ve para vermeden vatandaş olunamayacağı öngörüsüyle yazılmış eski bir gazete haberiymiş bu. İster gülün, ister ağlayın. Böyle de bir gerçek var.

Ben o konulara girecek değilim. Aklımı peynir ekmekle yemedim henüz. Benimki masum bir gözlem derlemesidir. Bunu kasıntı maksatlı da yapıyor değilim. Bu hususu birinci yazıda anlatmaya çalıştım.

Efendim konumuza gelecek olursak (buraya kadar hala konuya girmediğimi düşünmeyin, konuya girme çalışması da önemlidir, zira bu alt yapı olmazsa söyleyeceklerimiz havada kalabilir) halka inme diye bir çalışma yaptığım da tamamen varsayımdır. Yani öyle planlı programlı bir şey yaptığım yok. Çünkü zaten halkın içindeyim. Oradan hiç çıkmadım.

Alt başlığı böyle verme nedenim sadece durumu özetlemek gayesi taşıyor. Ayrıca söyleneceklerin sistematik bir düşünce analizinden öte bir anlamı olduğu da belli olsun diye bu notu düştüm.

Gönül isterdi ki bilimsel bir takım veriler ışığında halk kavramının altından girip üstünden çıkalım; bileşenlerine ayırıp inceleyelim; kuantumuna bakalım; tiridine banalım. Ama olmuyor. O işi sosyologlara ve belki de psikologlara bırakalım. Zaten o arkadaşlar bana bir önceki yazıda “zorttirik kişilik bozukluğu” teşhisi koymuşlardı :)

Efendim yazımızın ikinci bölümünün son satırlarına gelirken geri dönüp baktığımda hala konunun etrafında dolandığımı; arkadan dolanıp köprü yaparak iki puan almayı amaçladığımı; kündeye karşı savunmaya geçtiğimi görüyorum.

Bu konuda esaslıca bir meclis oluşturulup daha güzel çalışmaların yapılabileceği kanaatindeyim. Yine de çorbada benim de tuzum bulunsun diyerek şahsi gayretlerime devam edeceğimi de beyan ederim.

Yazımızın bu defa ki başlığına gelecek olursak… Geçen defa yazı ile başlık uyumsuzluğunun alt yapısının bilgi ve görgü eksikliği olmadığını hususiyetle belirtmiştik. Bugünkü başlığımız ise ders niteliği taşıyor. Her eylemin muhakkak karşı bir eylemle karşılanacağını unutmamak gerektiğinin altını çiziyoruz.

Tosun olmakla iş bitmiyor. Tosun olup şair olmakla da iş bitmiyor. Bir yerde muhakkak anti-Tosun şampuanların seçkin eczane ve market raflarında yerini alabileceğini de akıldan çıkarmamak gerektiği günümüzün acı ama naturel gerçeğidir :)

Bu çile bitmez

Gelecek program: "Tosun ve Cafer ortaklığı"

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..