Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '08

 
Kategori
Anılar
 

Öğrencilerinizi sevin

Sonunda bitmişti. Bugün son kez Eğitim Fakültesi’nin kapısında durup “Burada ne işim var?” sorusunu soracaktım. Evet, tam dört yıl boyunca mütemadiyen her sabah kapıda durup bu soruyu sormuştum kendime.

Öğretmenlik bana göre değildi. Çocukları severdim; ama öğretmen olmayı hiç düşünmemiştim. Son kez sınıfa girdik. Hocalarımız artık bize “Değerli meslektaşlarım” diye hitap ediyordu. Son konuşmayı İlk Okuma-Yazma hocamız yaptı. Aslında söylediklerini dört yıl boyunca bütün hocalarımızdan dinlemiştik. Yani söylenenler tanıdık cümlelerdi. En son cümlesini söylediğinde hem şaşırmış hem de ne alakası var demiştim. “İşinizi severek yapın; ama öğrencileriniz işinizden daha çok sevin.” Diyerek bitirmişti sözlerini.

Zaman gelmişti. Hepimiz nereden eseceği belli; ama nereye savuracağı belli olmayan bir rüzgârın önünde dalından kopmuş birer yapraktık. Benim atamam Kars’a olmuştu. Adını sadece sıklıkla kış mevsiminde haberlerde duyduğum, haritada bile Ankara’ya bir karış uzaklıkta olan bir şehirdi. Beni nelerin beklediğini değil tahmin etmek, hayal bile edemiyordum. Sonuç itibariyle artık bir sıfatım vardı :” ÖĞRETMEN” ve görevim ise, “ÖĞRETMEK”ti. Bunun için eğitim almamış mıydım? Nelerle karşılaşacağımı bilmeden düştüm yollara. Kars merkez’den sonra asıl görev yerim Sarıkamış olarak belirlendi. İlçeye gelince şok olmuştum. Benim oturduğum site büyüklüğünde olan Sarıkamış, ilçe olarak adlandırılmıştı. “Anadolu insanı” tabiriyle ifade edilen halkı, yabancılara alışık ve iklime inat sıcaktı. Ne yalan söyleyeyim kolay olmadı alışmak. Sonunda çalışacağım okul da belli olmuş ve Eğitim-Öğretim başlamıştı.

Bir gün ders anlatırken bana göre tuhaf bir olay oldu. Sınıfın kapısı tekme ile açıldı. Dersin bitimine 10 dakika vardı. Elleri ceplerinde bir öğrenci ıslık çalarak sınıfa girdi. Yerine giderken birkaç arkadaşına da vurmayı ihmal etmedi ve yerine geçip oturdu. Şok olmuştum. Ben de pekiyi bir öğrenci değildim; öğretmenlerim benden yaka silkerdi; ama böylesi bir saygısızlık hiçbir zaman yapmamıştım. Ne yapacağımı, nasıl tepki vereceğimi bilemedim. Neden sonra “O beni yok sayıp yerine geçip oturuyorsa; ben de bu davranışı olmamış sayarım.” Dedim kendi kendime. Nihayet öğrenciyken çok sevdiğim o ses geldi ve öğrenciler eve gitti. Meslek hayatımın en başında ilginç bir tecrübe yaşamıştım o gün. İşin ilginç yanı o davranış bir kere ile kalmadı. Neredeyse her gün aynı davranış ile birkaç sefer karşılaşıyordum. Her seferinde o hareketi görmezden geldim. Ve belki diğer öğrencilerime haksızlık ettim; ama o öğrenciyi daha fazla sevip, onunla daha fazla ilgilendim. Birkaç ay sonra davranışlarında değişmeler olmaya başladı. En azından geç kaldığında kapıyı çalıyor ve özür diliyordu. Bir gün tam olarak neden olduğunu anımsamıyorum; ama o öğrencimin başını okşayıp, öptüm. Gerçi bu davranış benim en sık yaptığım davranıştı. Öğrencim bana “Biliyor musun öğretmenim annem beni hiç öpmedi.” dedi. Böyle bir şeyin doğru olabileceğine inanamadım. Sadece bakakaldım. Öyle saf ve masum bir ifade vardı ki gözlerinde. Hocalarımızın “Sınıfta ağladığınız an öğretmenliğiniz biter.” sözüne başkaldırırcasına gözlerimden akan yaşlara engel olmaya çalışmadım.

Sene sonu geldiğinde o öğrencim, belki çok iyi okuyup, çok iyi yazamıyordu; ama en azından sınıfa tekmeyle girmiyordu artık. İşimi çok sevmiyordum; ama öğrencilerimi çok seviyordum. Bu sevgimin karşılığını bire bin alıyordum ve ilk sene sonunda anladım ki hocam çok haklıydı:” Sevgi sihirli bir anahtar gibi her kapıyı açıyor ve her engeli aştırıyordu”

Şimdi işimi sevip sevmediğimi sorarsanız dürüst olmak gerekirse hala işimi sevmiyorum. Öğretmenliğe devam etmemin tek sebebi öğrencilerime olan sevgim…

 
Toplam blog
: 43
: 612
Kayıt tarihi
: 22.06.08
 
 

Gazi Üniversitesi sınıf öğretmenliği mezunuyum. Kitap okumak en büyük tutkum. Yazmayı da en az ok..