Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '12

 
Kategori
Eğitim
 

Öğrencilik “zor zanaat”(!)

Öğrencilik “zor zanaat”(!)
 

Hepimiz öğrenci olduk. Gerçekten öğrenci olmak “zor iş”. Öyle kolay değil. Okul öncesinden başlayıp, ilköğretimde, ortaöğretimde ve yüksek öğrenimde gittikçe zorlaşan bir “zanaat (!)”. Öğrenciler  çok iyi bilir.  

İlköğretim ve ortaöğretimde memur veya subay çocuğu değilsen, şehir veya okul değiştirmeden, aynı öğretmende 1.sınıftan 4. veya 5. sınıfa kadar okuyabildinse, şansın vardır. Bu durumda öğretmenler –isterlerse- öğrencilerini ve ailelerin çok daha iyi tanırlar. Öğrencilerinin her özelliğini bilirler. Duruşundan hasta mı, değil mi anlarlar. Öğrencilerinin yetenek ve kapasitelerini de çok iyi bilirler. Kendini mesleğine adamış bir öğretmen ise, öğrencileri çok iyi yetişir. Öğrenciler de amaçlarına ulaşır.

4.sınıftan itibaren birden fazla öğretmenle karşı karşıya gelen öğrenciler, her bir ders öğretmeninin “huyunu-suyunu” öğrenip, “kendini kanıtlayıncaya kadar” sıkıntı çekmektedir. Oysa 4. sınıfa kadar - yıllarca - birlikte olduğu tek öğretmeni ile iletişim kurması çok daha rahattır. Kendini ispatlamıştır artık. Öğretmeni ona, o öğretmenine güvenir.  

5.sınıfta başlayıp, 6.7.ve 8. sınıflarda her derse ayrı ayrı branş öğretmenlerinin girmesiyle öğrenci- bir yerine- her bir öğretmeniyle “tek tek” iletişim kurmak zorundadır. Her bir öğretmenin “telinde oynamak” kolay mı? Öğrencinin her ders öğretmeninin “gözüne girmek için” varını, yoğunu ortaya koyması gerekir. Ders sayısı kadar öğretmeninin olması, onların her birinin istediği gibi olmaya çalışması, o öğretmenlerin davranışlarını kabullenmesi, elbette kolay değildir.

 Ortaöğretimde öğrencilik daha da zorlaşıyor. Gençlik çağı sorunlarının yanı sıra, “üniversiteye girebilme sıkıntıları” da eklenince, “ev - okul ve dershane üçgeninde” öğrenciler iyice bunalmaktadır. Arkadaşları arasında “kabul görme” öğrencinin tek hedefi olur. Bu dönemin atlatılmasında öğrencilere - anne-babalarının yanı sıra - en çok sevdiği öğretmenleri yardımcı olur.  

Ancak, bir öğretmeni “güler yüzlü, babacan tavırlı”, bir diğeri ”sert ve otoriter davranışlı”, bir başkası “ yakarım seni bakışlı”, bir diğeri de“benden bu kadar, ne halin varsa gör” davranışlı olursa, o öğrencinin kafasında ayrı ayrı öğretmen profili oluşur. Hangi derste nasıl davranacağını “sınama-yanılma yoluyla” öğrenmek zorunda kalır. Haliyle derslerdeki başarısı da, öğretmenlerinin tutum ve davranışlarına göre artar veya azalır. Kendini öğretmenlerine göre ayarlamaya çalışır. Bunu yaparken de kendinden çok şey verir.  Bu kolay iş değildir.

Aferin” aldığı öğretmeninin dersine çok daha fazla çalışır. Kendine göre ters düşen öğretmeninin dersinden de soğur, çalışmaz. Başarısız olunca da ”falanca öğretmen bana kancayı taktı zaten” kanaati o öğrencide yerleşir.

Sorunlar sadece öğretmenlerle bitmiyor ki. Sınıfta öğrenci arkadaşlarıyla geçinmesi, evde kendinden büyüklere derslerle ilgili hesap vermesi kolay mı? Hele yüksek öğrenimde ise, yurt veya barınma sorunu, çevre baskısı, gelecekteki iş ve kariyer durumu, ihtiyaçlarını karşılayabilme – evden gelen harçlığı idareli kullanabilme - sıkıntısı az dert değil.  Çekenler bilir.

 Öğrencilerin başarısı öncelikle öğretmenlerine bağlıdır. Bana göre tebessüm ile söylenen “tatlı dil “, öğretmenlik mesleğinin genel yeterliliklerinin en başında gelir. “Tatlı dil”li, “güler yüz”lü eğitim,  başarının anahtarıdır.

Öğretmen, öğrencilerin her birinin önemli ve değerli olduğunu olumlu ifadelerle kendilerine fark ettirebilmeli ve özelliklerine uygun davranabilmelidir. Onların bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal, kültürel farklılıklarına ve gereksinimlerine ilişkin anlayışını, farkındalığını hissettirebilmeli,  öğrencilerinin öğrenmesini desteklemek ve daha ileriye götürmek için de  tatlı dil’li, güler  yüz”lü  eğitim  yapabilmelidir. 

Öğrencilerin  nasıl öğretmen istediğini biliyor musunuz?

Kendilerine isimleriyle hitap eden, dostça davranan, zaman zaman şaka yapabilen, öğretmeyi ve öğrencileri seven,sabırlı ve örnek davranış gösteren, hoşgörülü, teknolojiyi sınıfta kullanabilen, öğrencilerin seviyesine göre konuları anlatan,sınıf yönetimini iyi bilen, boşuna zaman harcamayan, öğrencileri ciddiye alan, alanında uzman, öğrencilerin derse katılımını sağlayan vesevgi ve saygıya dayalı otoritesi olan öğretmenleri olsun isterler.

Öğrencilik “zor zanaat (!)” demiştik. “Falanca ders öğretmenim bana taktı” sorunu. Oysa o öğretmenlerle aranızı iyi tutabilirsiniz. Nasıl mı? Çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalan öğrencilerle ilgili Haber 7’de okuduğum ve ilginç bulduğum öğrencilerin yapmaması gereken 10 şey”i de sizlerle  paylaşmak  isterim.

 “1. Kopya çekerken elinde kâğıtlarla yakalandıysan, sakın bunu inkâr etmeye kalkma. Bu yalanın inandırıcı olmayacağı gibi, hanene eksi bir puan daha ekleyecektir. İnkâr etmek yerine susmayı, ya da hocanla özel olarak konuşmayı dene.

2. Matematik sınavın çok iyi geçmişti, ama beklediğinden çok daha düşük bir not aldın. Dersten sonra hocanın yanına giderek “Sınavım çok iyi geçmişti, bu notu hak etmedim. Galiba puanlamada bir hata yaptınız. Kâğıdı tekrar okumalısınız’’ diyerek notunuzu yükseltmesini isteyeceksiniz.

Ama unutma, sert çıkışlar ve ağlayarak not dilenmeler öğretmenler üzerinde çoğu zaman ters tepki yaratır. Bu durumda yapman gereken, notunu yükseltmesini istemek değil, onunla açıkça konuşarak “daha iyi bir not almak için nasıl bir program izlemen gerektiğini” sormak olmalı. Kâğıdını görmek de senin en doğal hakkın. Ama bunu sert bir şekilde ve emreder tavırlarla söylememeye çalış.

3. Öğretmenlerinle konuşurken, ses tonunu iyi ayarla. Sesinizi yükselterek konuşma sınırlarını aşarsan, öğretmenin çok küstah olduğunu düşünerek seni kara listesine alabilir.

4. Hocaların takma sebeplerinin başında hırçın tavırlar gelir. Unutma, hocalar kaçamak bakışlarla öğrencilerini daha yakından tanımaya çalışırlar. Örneğin sen bahçede bir arkadaşınla kavga ederken, o odasının camından seni izliyor olabilir.

5.Bazen istemeyerek de olsa konuşmaların ve hareketlerin ukalâ olduğunu düşündürebilir. Sadece hocana değil, arkadaşlarına karşı da ukalâ tavırlardan kaçın.

6. Her ne kadar sert gözükürlerse gözüksünler, öğretmenlerinle iyi bir diyalog kurmaya çalış. Ama lâubali tavırlardan kaçın ve asla ilişkinin sınırlarını zorlama. Ne de olsa o, senin öğretmenin!

7. Hocalar, sınıf üzerindeki hâkimiyetlerinin kaybolmasına neden olan öğrencileri genellikle hiç sevmezler. Derste yanında veya arkanda oturan arkadaşınla konuşman normal karşılanabilir, ama sınıfın öbür ucundaki bir arkadaşına seslenir veya top haline getirilmiş küçük notları havada savurursan. hocanın sana takma ihtimalini kuvvetlendirmiş olursun. Bunu istemezsin herhalde!

8.Öğretmenler kendileriyle zıt giden, her söylediğinin aksini iddia eden öğrencilerden hiç hoşlanmazlar. Onu sınıfta küçük düşürmeye çalışma. O “ak’’ diyorsa, sen “kara’’ deme!

9.Sen sen ol, bir öğretmenini başka bir öğretmene şikâyet etme! Kendisi hakkında ileri geri konuştuğunu duyması, sana kancayı takmasına neden olabilir. Bu da hiç hoş olmayacaktır.

10. Kim demiş öğretmenler haylazları sevmez diye! Her sınıfın bir İnek Şaban’a ihtiyacı olduğu gibi, bir de Güdük Necmi’ye ihtiyacı vardır ve hocalar da bunu bilirler! Haylazlığın başlıca “takma sebebi’’ olduğu kanısı tamamen yanlıştır. Aksine, takma sebebi haylazlık değil, ukalâlık, şımarıklık, lâubalilik, hırçınlık ve zıtlıktır.”

Dedik ya, “öğrencilik  zor  zanaat (!) ”

Sevgi  ve saygılarımla.

Ali İhsan ÖZÇAKIR

MEB. Bakanlık Başmüfettişi(E)

e-mail: aliihsanozcakir@hotmail.com

 
Toplam blog
: 172
: 4867
Kayıt tarihi
: 07.04.09
 
 

50 yıllık eğitimciyim. İngilizce öğretmenliği ve Bakanlık müfettişliği yaptım. Bunca yıllık eğiti..