Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '18

 
Kategori
Okullar
 

Öğrencilik Günlerimize Bakar mısınız!

Öğrencilik Günlerimize Bakar mısınız!
 

Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.”  

Mustafa Kemal Atatürk

 

Bugünden uzaklaşarak en az 40-50 yıl geçmişe, öğrencilik yıllarımıza dönüyorum ve kimi edindiklerimle hoşgörünüze sığınarak paylaşımda bulunmak istiyorum.

Sabahları okul bahçesinde sıra olunur, pazartesi sabah ve cuma öğleden sonra okul müdürü konuşma yapar, özel günlerden biriyse saygı duruşu yapılır ve saygıyla durulur, İstiklal Marşı okunurken dik durulur, konuşulmaz, saygı duyulurdu.

Forma ile okula gidilir, eve gelene kadar forma çıkarılmazdı. Gömlekler, pantolonların ya da eteklerin içine sokulur, okul renkleri dışında bir renk giymek asla akla gelmezdi.

Erkek öğrenciler kravat, kızlar fiyonk takmadan; yaka ve tırnak kontrolü yapılmadan derste olamazlardı.

Kız öğrenciler saçlara jöle, tırnaklara oje, sürmezler, tüm öğrenciler, spor ayakkabıyla okula gidemezlerdi. Hele hele ev içinde giyilen giysilerle ya da pijamayla sokağa çıkılmazdı.

Küpe, kolye, yüzük, bilezik hafta sonları takılır, saçlar erkeklerde tıraşsız, kızlarda 3 boğum örgüsüz ise disipline gidilirdi.

Öğretmenlerle alay edilemez, veli toplantıları aileye korkarak bildirilir, karşı cinsten arkadaşın varsa sadece bahçede yan yana yürünürdü.

Cep telefonu yoktu, internet de yoktu ama yine de öğrenciler birbirleri ile haberleşirdi.

Biyoloji dersinde üreme konusu anlatılırken utanılır, hiçbir yararı olmayan aruz ölçüsü ezberlemek zor gelir, milli güvenlik dersi öğretmenleri, askeri disipline sokmaya çalışırdı.

Okul kitapları üzerinde sevilen sanatçı resimlerini olduğu klasörlerde taşınır, ders yılı başında mutlaka kap kâğıdıyla kaplanır, etiketler yapıştırılır, etikete adı-soyadı- sınıfı- hangi dersin kitabı olduğu yazılır, o derse ait defterler de kolaylık olsun diye aynı desen kap kâğıdıyla kaplanır, ders sırasında yanında kitabı olmayan azarlanırdı.

Sınıflar kalabalık olsa da çıt çıkmadan ders dinlenir, boş derslerde sınıftan çıkılmaz, ders saatlerinde okul sınırlarını ihlal etmek isteyenlere acınmazdı.

Ödevler mutlaka zamanında yapılır, dönem ödevleri için kütüphaneler, Meydan Larousse ve Temel Britanika taranır, ödevler elle ve mutlaka dolma kalemle yazılırdı.

Yat denince yatılır, sabah okula servis yerine otobüsle gidilir, bazen çanta yoklaması yapılır, okula yasak bir şey getirilemezdi.-okulun herhangi bir yerinde sakız çiğnenemez, derslerde bir şey yenemez, su içmeye gitmek için izin istenirdi.

Birinin davranışı hoş gelmezse öğretmene şikâyet eder, asla kendimiz sopayla, bıçakla girişmez, çeteleşmez, okul dışında bile kavga etmezdik. Bilirdik ki kavga edersek evde ya da okulda bir posta daha dayak var.

Kızlarla erkekler birbirine mesafeli durur, el şakası yapmaz, küfürlü konuşmaz, efendilik bozulmazdı.

Yerli malı haftası sınıf pikniğine döner, her tür yiyecek bulunur ve biz bu yemekleri paylaşırdık.

Kitap okurduk örneğin, ödev bile olsa okurduk. Değiştirip kitapları öyle okur, kütüphaneden kimlik çıkartır kütüphanede okurduk. “Oku!” sözcüğünün Tanrı’nın ilk buyruğu olduğunu öğrenmiştik. Biz öğrenci gibi öğrenciydik. Saygılıydık, tertipliydik, edepliydik!

Biz kurallara ya da okulun mevzuatına güzel öğrencilerdik. Çok zor da olsa o dönemlerde hayat, şimdikiler gibi kayıp kuşak değildik! Hayatın bir anlamı vardı ve biz bunu bilmesek bile yüreğimizde duyardık.

H. J. Brown’un söylemiyle: “Okumak, insanı dolu yapar. Konuşmak, hazırcevap yapar. Yazmaksa ince düşünceli yapar. Hepsine sahip olan insan, bulunmaz insandır.” Sözünün bilincindeydik.

İnsanlığın şartı da kalite de geçmişle bugünü özümseyerek okumak ve düşünme açısını genişletmektir. Elde telefonla saatlerce zaman öldürmek değildir.

Oku!” sözcüğünün Tanrı’nın ilk buyruğu olduğunu bilenlerin bu metni içselleştirerek okumalarını ve okutmalarını öneririm.

                                                              ***

Öğretmenimiz Ne Diyor, Okur musunuz!

Ne bir tepe ne bir dağ, koskocaman Ağrı'yız
Ayrım yok ülkemizde; hem doğu, hem batıyız.
Öğrettikçe öğrenir, tükenmeyiz yanmakla
Kemalizmin yolunda yürürüz, kararlıyız.

Görev asıl amaçtır, öncelikle köyümüz
Tüm öğretmen ordusu biz o zaman mutluyuz.

Ayşe mi hasta bugün? Bak bu yanım ağrıyor
Hani, Mehmet gelmemiş? Gözüm onu arıyor
Biz sizin için varız, sizinle bir bütünüz
Öğrencisiz okulun bir anlamı olmuyor.

Görev asıl amaçtır, öncelikle köyümüz
Tüm öğretmen ordusu biz o zaman mutluyuz.

Yurdumun toprağında taşında izim olsun
Yavrularım yetişsin, Ata'ma yüzüm olsun
Sevgi, saygı, kardeşlik işlensin sınıf sınıf
Uygarlık tarihine ak sayfalar konulsun.

Görev asıl amaçtır, öncelikle köyümüz
Tüm öğretmen ordusu biz o zaman mutluyuz.

Öğretmenlik kutsaldır ülkemin her yerinde
Dere dere çoğaldık bu akarın bendinde
' Övün, çalış, güven! ' der Başöğretmen Atatürk
Öğretmenin eseri insanlar yeryüzünde.

Görev asıl amaçtır, öncelikle köyümüz
Tüm öğretmen ordusu biz o zaman mutluyuz.

                   Muhsin DURUCAN



 

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..