Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Öğrendim

Öğrendim
 

Ellerim klavyenin tuşlarına basmaktan uyuşmuş, gözlerim monitöre bakmaktan kan çanağına dönmüş ve yetiştirmeye çalıştığımız projeden dolayı uyku düzenimin mahvolduğu bir zamandı. Hani sırtına gereğinden çok yük bindiğini ve yavaş yavaş dizlerinizin size taşımadığını hissettiğiniz anlar oldu mu hiç? İşte o dönemi 6 ay kadar yaşadım ve sanırım biraz nefes almaya başladım dediğim şu zamanlarda yeniden başlayacak gibi görünüyor.

Tüm personellerin şantiyeye gittiği bir dönem de başladığım bir iş ve önümde kısacık bir zaman var. Projeyi toparlamaya çalışıyoruz ve sabah başladığımız çalışmamız akşamın geç saatlerine kadar sürüyor. Ortamın gergin olması ve işi yetiştirememe kaygısı hepimizi sıkıntıya soktuğu gibi ağzımızdan çıkan kelimeler bir ok gibi birbirimize geliyor. Geçen sürede eve ağlamadan gittiğim bir anı hatırlamıyorum. Ailemin de yaz aylarında yaylaya gitmesinden dolayı boş evimize girdiğimde bu sinir iki katına çıkıyordu. Neyse ki o yaz yanımda kuzenlerim Fulya ve Tarık vardı. Bir süre sonra onlarda alışmışlardı bu duruma. Ağlama seanslarına ben gelmeden hazırlanıyor, o kocaman yürekleriyle bana destek oluyorlardı.

İş yerime giderken ayaklarımın beni evime sürüklediğini hissediyordum. Gittiğim yer 3 yıldır çalıştığım iş yerim değil de etrafı tel örgülerle kaplı bir hapishane gibiydi. “Geri adım atmak bana yakışmaz. Bana güvendiler ve güvenlerini boşa çıkartamam” düşüncesi hareket ediyordum. Şimdi düşünüyorum da “yerimde başkası olsa ne yapardı”…

Daha çok ayrıntı yazarak bu süreci çok fazla anımsamak istemiyorum ama yeniden yaşama düşüncesi beni bir hayli korkutuyor açıkçası… “Bu defa” diyorum “bu defa kalmam”… “Eğer bu defa da onca çalışmam onca emeğim hiçe sayılıp, kâbus gibi bir esaret dönemi yaşatmaya çalışılırsa kalmam çeker giderim” diyorum aklımdan…

Hiç unutmuyorum. Ağlamaktan gözlerimin şiştiği ve sesimin doğru düzgün çıkmadığı bir zamanda Tarık abim gelmişti. “Hemen istifanı veriyorsun ve ben seni 1 saat sonra alıyorum” dediğinde ve Fulya ablamın hemen yanına geliyorum diye telefon açmasından sonra omuzlarımdaki ağırlıkları kaldırmak isteyen ellerini hissetmiştim. Neyse ki o dönemler bitti. Saçlarımda beyazlar, yüzümde ufacık çizgiler ve ruhumda sarsıntılar yaratsa da o süreci onların desteğiyle aşmıştım. Çok şey öğrendim yaşadıklarımdan. Ama en önemlisi onların bana duyduğu sevginin tahmin ettiğimden daha büyük olduğuydu. Fulya’m da söyler ya hep.. Bizim kabilenin o güzel sevgisi elimden sıkıca tutmuştu… Şimdi çok hoş olmayan bir anı olarak işlendi yaşananlar ve içinden onların bana olan sevgisi sıyrılıp çıktı ön plana… Ve o ana dair hatırlamak istediğim tek şey onların yüreklerinin benim yüreğime sarılması, beni güldürmek için yaptıkları ve yüzlerindeki o güzel gülümsemeleri… Omuzlarımda ellerinizi ve yüreğimde sevginizi hep hissettim ve öğrendim ki ben mükemmel bir ailenin üyesiyim…

Resim : Albert Anker

 
Toplam blog
: 194
: 1525
Kayıt tarihi
: 04.08.06
 
 

1981 yılında aslında istenmiyor olsam da geç alınan karardan dolayı hayattayım:)) Haritacıyım ve işi..