Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '10

 
Kategori
Sınavlar
 

Öğrenme tipinizi biliyor musunuz?

OKULDAKİ BAŞARI ÖĞRENME TİPİNİZE BAĞLI 

Okuldaki ve öğrenmedeki başarının, öğretmenin anlatma ve soru sorma modelinin, öğrencinin öğrenme modeliyle uyuşmasına bağlı kaldığı artık tartışılmaz bir doğrudur. Birçok örneği kendi okul yaşantımızdan veya çevreden, bolca bulmamız mümkündür. 

Bir yıl önce matematik dersinde bir diğer öğretmende başarılıyken, öğretmenin değişmesiyle, nasıl bir anda başarısız olabilmektedir? Buradaki özellik, öğretmen ile öğrenci arasındaki frekansların uyum ve uyumsuzluğunda gizlidir. Düşünce modelleri ve öğrenme tipleri arasındaki farklılıklar insanların birbiriyle anlaşıp, anlaşamamalarını belirler. Öğrenme işlemi sırasında mutlaka öğretmen ve öğrenci arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Bu bazen de derste okunan kitap veya sınıf arkadaşları olabilir. İşte genellikle okuldaki başarı ve öğrenme yeteneği, iki ayrı beyin modelinin birbiriyle uyumuna ya da uyumsuzluğuna bağlı kalmaktadır. İki ayrı beyindeki çağrışım modellerinin birbirlerini tanımaları ve bir rezosansa girmeleriyle, konu beyne rahatça kaydedilmektetir, sonra da istenildiğinde hatırlanabilmektedir. 

Hafızada saklama, bağlantıları görme ve onları düzenleyip kombine etme yeteneği demek olan zekâ, her zaman okuldaki başarı ile aynı paralelde olmayabilir. Okul hayatlarında başarısız olan birçok ünlü bilgin ve devlet adamı bilinmektedir. Ders kitaplarının ve öğretmenlerin dersi anlatış biçimlerinin, genel bir kurala veya yapıya ulaştırılması faydalı olacaktır. Bazen aynı ders konusu , zorluk derecesinden bağımsız olarak, kimilerine zor, kimilerine de kolay gelebilir. Bu anlatış biçiminin, öğrencinin öğrenme tipi ile rezosansa girip, girmediğine bağlıdır. 

Bazı öğrenciler duyup, konuşarak, yani komünikasyon yoluyla öğrenmeyi tercih ederler. Konuyu bilen bir diğer öğrenci ile konuşurlar, onun açıklamalarını dinler anlamadıklarını sorarlar. Bilen öğrenci, diğerinin anlayabileceği kelimeler ve gerekirse bazı çizimlerle konuyu ona aktarır. Arkadaşlığın sağladığı karşılıklı beyin frekanslarının uyumu ve birbirinin dillerinden anlamanın getirtiği rahatlıkla, konu öğrenilir. 

Bazı öğrencilerin öğrenme tipi, görsel ağırlıklıdır. Bu öğrenciler bizzat deneyip, gözlemleyerek, görsel bir biçimde öğrenmeyi , seçecektir. Bazı öğrenciler ise konuyu elleriyle tutup, hissederek, daha iyi öğrenecektir. 

Bazı öğrencilerde soyut düşünme ve algılama modelleri daha çok gelişmiştir. Onlar için bir formül yeterli olmakta ve konuyu kavrayabilmektedirler. 

Bu dört durumda da, anlatılan şey aynıdır. Ama her seferde, ayrı bir “algılama kanalı” kullanılmış ve başka bir ´´öğrenme tipi´´ne hitap edilmiştir. Şöyle bir düşünelim: "Acaba okullarda hangi tür bir anlatım seçiliyor ? " Öğrenme tiplerinden birine göre yazılmış bir ders kitabına dayanarak, aynı tip ders anlatan bir öğretmenin sınıfında neler olur?" Kimi öğrenciler başarılı olur. Ama beyinlerindeki düşünce modelleri ve dolayısıyla öğrenme tipleri, bu anlatım modeline uymayan öğrenciler ise, başarısız olacaktır. 

0 halde, bir konunun iyi anlaşılmasını ve daha çok öğrenci tarafından kavranarak sonra da hatırlanmasını istiyorsak, onu olabildiğince fazla öğrenme tipine uygun gelecek biçimde, değişik anlatımlarla sunmak gerekecektir. Konuyu farklı algılama kanallarına hitap edecek çeşitlilikte anlatmak yararlı olacaktır. Böylece o bilgi farklı kanallardan alındığı için, beyinde değişik yerlere kaydedilecek ve hatırlanması kolaylaşacaktır. Ayrıca tek bir türde anlatıldığında anlamayan ve başarısız sanılacak birçok öğrencinin de konuyu öğrenmesi ve başarması mümkün hale gelecektir. 

Bir öğrenciyi aptal veya akıllı ya da başarılı veya başarısız diye değerlendirirken, biraz dikkatli olmamız gerekiyor. Zira başarılı ya da başarısız olmak, çoğu kez, beyindeki ana düşünce modelinin yeterli ya da yetersiz olmasından değildir. İki farklı düşünce modelleri arasındaki bu karşılıklı iletişim ve etkileşim, kişilerin toplum içindeki başarısını veya başarısızlıklarını belirlemektedir. Bir Şeyi hafızamızda tutmak, sonra onu gerektiğinde yeniden hatırlamak ve kullanmak, farklı düşünce modelleri, değişik öğrenme tipleri ve algılama kanalları arasındaki iletişime dayanmaktadır. Yani başarı veya başarısızlık, çoğunlukla, kişinin kendi beyninin yetersizliğinden değil, çevre ve diğer insanlarla olan ilişkilerindeki farklılaşmaktan doğmaktadır. 

Beyin hücreleri bölünme, çoğalma ve yeni bağlantılar kurma etkinliklerini doğumdan birkaç ay sonrasına kadar sürdürürler. Böylece beyin, içinde doğduğu çevre ve aile ortamı ile daha rahat uyum sağlama olanağına kavuşur. Bu dönemde aldığı dış etkilerle biçim bulan beynin düşünce modeli, farklı ortamlardaki, değişik şartlar uyarınca, başka başka biçimler alır. Öğrenilecek bir konuyu yaklaşık dört ayrı tipteki öğrenme tiplerine göre anlatmak ve değişik algılama kanallarına farklı biçimlerde sunmak mümkündür. 

a) İki öğrenci birbirine anladıkları kelimeler ve şekillerle konuyu anlatabilir, (karşılıklı konuşma ) 

b) Bu tür öğrenme tipine sahip bir öğrenci deneyerek, yaparak öğrenir. (Uygulamak, görmek). 

c ) Kimi öğrenciler ise, kendi vücutlarında hissederek, bizzat yaşayarak öğrenmeyi tercih ederler (İçinde yaşamak, hissetmek). 

d) Dördüncü tipte yer alanlar, sözel ve soyut kavramlara daha yakındırlar, bir formüle indirgenmiş sözleri daha iyi kavrarlar (Soyut algılama). 

Okullardaki eğitim genellikle, bu dördüncü tip olan "soyut algılama" türüne göre ayarlanmıştır. Bu nedenle soyut algılamaya göre kurulu bir düşünce modeline sahip, ama pek de zeki olmayan bir öğrenci, okulda çok zeki görünebilir. Bunun karşıtı olarak düşünce modeli ve öğrenme tipi uygulayıp, görmeye yatkın olan bir öğrenci, çok da zeki olsa, okulda başarısız olabilir. Peki siz öğrenme tipinizi biliyormusunuz? Hemen hiç beklemeden öğrenme tipinizi tespit ederek derslere öğrenme tipinize uygun yöntemlerle çalışmalısınız. 

 
Toplam blog
: 3
: 1775
Kayıt tarihi
: 02.07.09
 
 

Emekli matematik öğretmeniyim.Hızlı okuma ve hatırlama eğitimi vermekteyim. Dinamik hızlı okuma tekn..