Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '08

 
Kategori
Eğitim
 

Öğrenme yeteneği

Öğrenme yeteneği
 

En geniş anlamda, insanın çevresine ve yaşadığı topluma uyumunu sağlayan, geçmişin kültürel değerlerini genç kuşaklara aktarma ve geliştirme işlevi olarak tanımlanabilecek eğitim olgusu, temelinde “öğrenme” bulunan bir süreçtir. Çoğu kez, başarı ile başarısızlık arasındaki farkı meydana getiren durum, öğrendiğimiz zevkler, acılar, umutlar, korkular, beceriler ve beceriksizliklerdir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, insan yaşamında öğrenilen şeylerin önemi, tahmin ettiğimizden çok daha büyüktür.

Bir kimsenin davranışının doğuştan sınırlandırılmış olmadığı ve bu davranışın değişebileceği, yani öğrenilebileceği gerçeği, hiç şüphesiz hayatın mucizelerinden biridir. Korunmaya muhtaç bir şekilde dünyaya gelen bebek, büyüme ve öğrenme yoluyla olgun ve sorumluluk sahibi bir yetişkin olmaktadır. Özellikle öğrenme yoluyla uyumlu bir kişilik kazanarak yaşadığı topluma yararlı bir birey olmaktadır.

Öğrenme sürecinde ailenin ve okulun tutumu çok önemlidir. Çünkü bu süreçte yapılacak hatalar, sonradan telâfisi imkânsız problemleri doğurabilecektir. Çok defa nasıl öğreteceğimiz, ne öğreteceğimiz kadar önemlidir. Davranışın değişmesi demek olan öğrenme olayı hiç kuşkusuz denenmiş, geçerliliği saptanmış bilimsel yöntemler sayesinde gerçekleşebilecektir. Öncelikle şunu ifade etmek lâzım ki, beden ve zihin bakımından öğrenmeye hazır olmayan çocuğa bir şeyler öğretmeye kalkışmak, boşuna bir uğraş olacaktır. Yetiştirme işine çocuğun beden ve zihin bakımından hazır olmadığı bir dönemde başlayacak olursak, hem ana-baba, hem de çocuk üzülür ve kırılır. Ayrıca, başarısızlık çocuğun gözünü korkutur ve onun öğrenme isteğini söndürebilir.

Birçok psikolog öğrenmeyi “amaca yönelmiş bir faaliyet” olarak tanımlar. Böyle bir tanımlamada vurgulanmak istenen düşünce şudur: “Çocuk yeni bilgiler öğreneceğini bilir ve kavrarsa öğrenme o derece verimli olur.” Birçok psikoloji deneyi şunu göstermiştir ki, öğrenmenin amacı sınıf geçmekten ve not almaktan ileriye gitmediği zaman, çocuk öğrendiği şeylerin çoğunu unutmaktadır. Kuşkusuz en verimli öğrenme, öğrenme ile doğrudan doğruya bağlantısı olmayan ödülden çok, öğreneceği şeye ilgi duyduğu zaman gerçekleşir. Çocukta bu ilgiyi sağlayabilmenin elbette ki birçok yolu vardır. Bu konuyla bağlantılı olarak yapılan bir deney çok ilginçtir:“Üç grup çocuk aynı matematik dersini almaktadır. Birinci grup başarılı çalışmalarından dolayı övülmüş, ikinci grup başarısız çalışmalarından dolayı azarlanmış, üçüncü gruba ise çalışmalarının iyi mi, kötü mü olduğu hakkında hiçbir şey söylenmemiştir. Bu üç gruptaki tüm çocuklara her gün başarı testi uygulanmıştır. Beşinci gün sonunda elde edilen sonuçlar dikkat çekicidir. Övülen grup büyük bir ilerleme sağlamış, azarlanan grup ikinci gelmiş, ilgilenilmeyen grup ise hiçbir ilerleme gösterememiştir.” Bu deneyden de anlaşılıyor ki, öğrenme isteğini sağlamada “övme” en değerli yoldur. Ve herhangi bir ilgi, hiç ilgilenmemekten çok daha iyidir.

Bütün başarılı öğrenmelerde şu etmenin ortaklığını görürüz:“Çocuklar her zaman kendileri için önemli olan şeyleri öğrenirler. Kendileri için az önemli veya büsbütün önemsiz olan konularda pek başarı gösteremezler.” Bu sebeple öğrenmeyi çocuklar için önemli hâle getirmeli ve kendileri için neyin önemli olduğunu öğrenmelerine yardımcı olmalıyız. Genel olarak çocuğun öğrenmek istediği şeyler, öncelikli olarak kendisi ve çevresiyle ilgili sorunlardır. Çocuk kendisi ve çevresiyle ilgili yeni şeyler öğrendikçe ufku genişleyecek ve daha geniş bir çevrenin sorunları onun da sorunları olacak ve böylelikle öğrenme isteği artacaktır. Çocuk öğrenmekten kaçınır veya konuyu çok iyi bildiği hâlde sınıftaki etkinliklere katılmazsa, ona yardıma geçmeden önce, sebeplerini bilmemiz gerekir. Saçma sapan cevapları ile sınıfta arkadaşlarını güldüren maskaralar, aslında hiç de aptal değillerdir. Bu gibi çocuklar, arkadaşlarının nelerden hoşlanacaklarını bilecek kadar zekidirler. Onların beğenmesini, öğretmeninkinden üstün tutmaktadırlar. Onlar için arkadaşlarının bir göz kırpması, akşam babasına götüreceği iyi nottan daha doyurucudur. Öğrenmek istemeyen çocuk, genel olarak huzursuz bir çocuktur. Bu gibi çocuklar cezadan çok inandırılmaya muhtaçtır. Pek çok çocuk kendisini tedirgin eden tasalar ve şüpheler taşır. Bunların sebebini bilmek, ana-baba için önemsiz sayılabilir, ama çocuk için çok önemlidir.

Aslında çocuklarımıza söylediğimiz şeylerin önemi yoktur. Önemli olan, onların kulak vermiş olmaları ve yapmalarıdır. Şu bir gerçek ki, çocuklar öğrenmek istedikleri zaman evde olsun, okulda olsun öğrenirler. Öğrenme işine çocuk kendi kendine girişince daha çabuk öğrenir. Ana-baba ve öğretmenler kendi önemli saydıkları şeyleri çocukların da öğrenmelerini istiyorlarsa, öncelikle bunların neden önemli olduğunu inandırıcı bir şekilde onlara anlatmalıdırlar. Çocuğun bir şeyi öğrenmesi için, seyirci kalması yetmez, o işe fiilen katılması gerekir. Bir konuya ne kadar etkin olarak katılırsa, o kadar iyi öğrenir. Bu sebepten dolayı, iyi bir öğretmen kendi konuşacağına her fırsatta soru sorar, cevapları ezberlemelerini isteyeceğine, sınıfın bu soruları çözmesini ister. Hiç kuşkusuz iyi bir öğrenme, çocuk konuya ilgi gösterdiği ve kendini verdiği zaman olur. Öğrenme sürecinde çocuğun cesaretinin kırılmaması çok önemli bir etkendir. Karşılaşılan yanlış davranışlar yumuşak bir dille ifade edilmeli ve çocukta “öğrenemiyorum” kanısını doğuracak yaklaşımlardan özenle kaçınılmalıdır. Öğrenme bir tek uzun süreye sığdırılacak yerde, birkaç güne dağıtılacak olursa, çok daha verimli olacaktır. Ayrıca her öğrenmeden sonra unutma olayının gerçekleşeceği dikkate alınarak, öğrenilen şeylerin sık sık kullanılması sağlanmalıdır.

Öğrenme yeteneğini geliştirme sürecindeki her aşamada şu noktayı aklımızdan çıkarmamalıyız: “Çocuklar oldukları gibi kabul edilmeli ve onlara bütün diğer çocuklardaki en iyi yönleri kendinde toplamış bir çocuk gözüyle bakmayıp, kendilerine özgü yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı olmalıyız. Çocuğun, kendisi değil de “başka birisi” olmasını istemekle, onların karşısına gereksiz engeller koymuş oluruz.”

Temel sorun şudur: “Bütün yetenekleri ve yeteneksizliklerini bilerek, bir çocuğun ilerlemesi için ne gibi yardımlarda bulunabiliriz?” Yardıma girişmeden önce, hiç kuşkusuz, çocuğu bütün yönleriyle tanımaya çalışmak en doğru yoldur. Çocuğu tanıma hususunda şu soruları gözden geçirmek, sanırım birtakım ipuçları verecektir.

-Çocuk, öğrenmesini istediğimiz konuyu öğrenebilecek olgunluğa erişmiş midir?

-Öğrenmesini istediğimiz konuyu, çocuğun kendisi de öğrenmek istiyor mu?

-Çocuğun sağlığı yerinde mi veya öğrenmesine engel olacak bedensel herhangi bir özrü var mı?

-Okuması yeterli mi?

-Okuyup incelediği fikirleri gerçekten anlıyor mu, yoksa kelime veya işlemleri mekanik bir şekilde mi tekrarlıyor?

-Öğrendiği konuları kullanabiliyor mu?

-Her şeyi bir okuyuşta mı, yoksa ara vererek mi öğrenmeye çalışıyor?

-Ana-babasının veya öğretmeninin kendisinden bekledikleri, başaramayacağı kadar üstün şeyler mi?

Unutmayalım ki, çocuklarımızın kendilerine özgü bir kişilik kazanarak yaşadığı topluma yararlı bir birey olabilmesi, temelinde “öğrenme” bulunan eğitim olgusuyla gerçekleşmektedir. Öyleyse yapacağımız en önemli şey, çocuklarımıza gereken yardımları yapmaktır. Ve bunu yaparken de, bilimsel yöntemler doğrultusunda hareket etmemiz, hedefe ulaşmamız açısından kaçınılmaz bir gerçektir.

Yararlanılan Kaynaklar:

1-Çocukların Öğrenme yeteneğini Nasıl Geliştirebilirsiniz? (Harry N.Rivlin)

2-Öğrenme Yetersizliği (Belkıs Halim Vassaf)

 
Toplam blog
: 25
: 1154
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

1968 yılında Sivas'ta doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Gürün'de tamamladı. Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğ..