Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '16

 
Kategori
Eğitim
 

Öğretmen Eğitim Merkezi: Öğretmenlere bir lütuf mu?

İki milyon adayın katıldığı Yükseköğretime Giriş Sınavı, 13 Mart 2016’da yapıldı. Sonuçları tam 11 gün sonra 25 Mart’ta açıklandı. Teknolojinin bu kadar hızlı çalıştığı bir çağda, adaylar acaba bu kadar hızlı bilgi, beceri ve değer-takdir duygularını istenildiği ölçüde öğrenebiliyorlar mı? Bunun için Türkçe, Sosyal, Matematik ve Fen Bilimlerinde gösterilen başarı ortalamaları aşağıda verilmiştir:
 
1)Türkçe Testinde sorulan 40 sorudan 19,101 tanesi doğru cevaplandırılmıştır. Diğer bir deyimle, başarı oranı % 47,752; başarısızlık oranı % 52, 248’dir. Bu durum, dört nedenden ötürü oldukça düşündürücüdür. Birinci neden, ülkede çoğunluğun konuştuğu, konuşmayanların da bildiği dil Türkçe’dir. İkincisi, TRT radyo ve televizyonu, özel radyo ve televizyonlar, internet, sadece ülke değil, ülke dışındaki ülkelere de ulaşabilmektedir. Üçüncü olarak, Türkçe dersi, ana sınıflarından yükseköğretime kadar eğitimin her kademesinde ve sınıfında okutulan bir derstir.
 
Dördüncü olarak, 2007 yılında her ilde bir üniversite açılana kadar üniversitelerdeki kapasite lise mezunlarını yerleştirmeye yetmediğinden, “Dershaneye gitmeden üniversite kazanılmaz!” savının herkesin kafasına yerleştirilmesidir. Dolaysıyla her öğrenci ilkokuldan başlayarak en az bir sene, para vererek özel dershanelere devam etti. Bu kadar çabaya rağmen gösterilen başarı, % 47, 752’dir. Yani gösterilen başarı, yarıdan daha azdır. Ölçme ve Değerlendirme uzmanlarına göre, bir alanda başarılı sayılabilmek için, gösterilmesi gereken başarı en az % 51 olmalıdır. Çünkü % 50 olduğunda başarı ve başarısızlık eşit olur ve bu konuda “başarılı” ya da “başarısız” diye bir yargıda bulunulamaz. Bunun için başarı oranı, başarısızlıktan fazla olmalıdır.     
 
2)Sosyal Testinde sorulan 40 sorudan 10,752 tanesi doğru cevaplandırılmıştır. Diğer bir deyimle, başarı oranı % 26,88; başarısızlık oranı % 73, 12’dir. Bu durum, başarısızlığın % 70’in üzerinde olması nedeniyle, son derece düşündürücü bir durumdur. Çünkü sınava giren her dört öğrenciden üçü, istenilen davranışları gösterememektedir.
 
3)Matematik testinde sorulan 40 sorudan 7,891 tanesi doğru cevaplandırılmıştır. Diğer bir deyimle, başarı oranı % 19,727; başarısızlık oranı % 80,273’dir. Bu başarısızlık durumu, toplumda en çok kabul gören mesleklerin Matematik puanına ağırlık vermesi ve adayların bu kadar başarı gösterebilmesi nedeniyle, oldukça düşündürücüdür.
 
4)Fen Testinde sorulan 40 sorudan 4,697 tanesi doğru cevaplandırılmıştır. Diğer bir deyimle, başarı oranı % 11,742; başarısızlık oranı % 88, 258’dir. Bu durum, bu başarısızlık durumu, toplumda en çok kabul gören mesleklerin Fen puanına ağırlık vermesi ve adayların bu kadar başarı gösterebilmesi nedeniyle, oldukça düşündürücüdür.
 
Sonuç olarak, YGS 2016’da adaylar, ortalama olarak % 26.525’lik bir başarı, % 73,475 başarısızlık göstermişlerdir. (Diğer merkezi sınavlarda da benzer durumlar söz konusudur.) Bu durum büyük bir başarısızlık örneğidir ve eğitim için genel bütçe ile özel kaynaklardan aktarılan toplam % 10-11-12’lik paranın yanında, emek ve çabanın % 73,475 oranında boşa gitmesi demektir.
 
Öğrencilere bilgileri, bedensel ve zihinsel becerileri, değer takdir duygularını, diğer bir deyimle istendik davranışları kazandıracak olan öğretmenlerdir. Dolaysıyla, başarıda da başarısızlıkta da en büyük pay öğretmene aittir. Çünkü öğrencilere istendik davranışları kazandıracak olan öğretmenlerdir.
 
Öğretmenlerle ve müfettişler, eğitimde başarısızlığın en büyük nedeni olarak, öğretmenlerin,  “öğretmenlik meslek-uygulama bilgisinin” yetersizliğini dile getirmektedirler. Diğer bir deyimle öğretmenler, alanlarını öğretme konusunda yeterli bilgi ve uygulama becerisine sahip değillerdir. Bu sorunun çözümü de ancak, hizmet içi/hizmet sonrası verilecek eğitim ile çözümlenebilir.
 
Oysa şimdiye kadar verilen eğitim ve uygulanan yöntemler ile öğretmenlere, “öğretme becerileri” konusunda yeterli bilgi ve becerinin kazandırıldığı söylenemez. Zaten kazandırılabilseydi, Yükseköğretime Giriş Sınavı’nda bu sonuç ortaya çıkmazdı. Bu sorunu çözmek için Üniversiteler, kendilerinden beklenen yasal görevleri ivedilikle yerine getirmelidir. Bu görevler:
 
1)14.06.1973 tarihinde kabul edilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun, “Üçüncü Bölüm, Üçüncü Kısım -Öğretmenlik Mesleği, VI- Öğretmenlerin hizmet içi yetiştirilmesi” başlığı altında ele alınmakta ve şöyle denilmektedir:
 
Madde 48- “Öğretmenlerin daha üst öğrenim görmelerini sağlamak üzere yaz ve akşam okulları açılır veya hizmet içinde yetiştirilmeleri maksadıyla kurslar ve seminerler düzenlenir.
 
Yaz ve akşam okulları öğretmen yetiştiren kurumlarca açılır; bunlara devam ederek yeterli krediyi dolduran öğretmenlere o kurumun belge veya diploması verilir.
 
Milli Eğitim Bakanlığınca açılan kurs ve seminerlere devam edenlerden başarı sağlayanlara belge verilir. Bu belgelerin, öğretmenlerin atama, yükselme ve nakillerinde ne ölçüde ve nasıl değerlendirileceği yönetmelikle düzenlenir.”      
 
Yasa maddesi, herhangi bir tartışmaya yer vermeyecek şekilde son derece açık olup, “emredici bir şekilde, öğretmen yetiştiren kurumlarca yani, Üniversitelerce (Eğitim Fakülteleri ve İlahiyat Fakültelerince)  yaz veya akşam okullarının açılacağını veya kurs ve seminerlerin düzenleneceğini, belirtmektedir. Sonra da yeterli krediyi dolduranlara belge veya kurumun diplomasının verileceğini ve belgelerin öğretmenlerin atama, yükselme ve nakillerinde değerlendirileceğini, emretmektedir. Bu konuda yönetmelikler de hazırlanmasına rağmen, bugüne kadar Üniversitelerce böyle bir girişimde bulunulmuş değildir.
 
2)28.03.1983 tarihinde kabul edilen 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununun, “Hizmetiçi eğitim” başlığı altında ele alınmakta ve şöyle denilmektedir:
 
Madde 5- “Üniversiteler, alt düzeydeki eğitim kurumlarının öğretmenlerine ve yöneticilerine ve imkanları dahilinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarının personeline hizmet içi eğitim ile ilgili kursları açmak ve düzenlemekle yükümlüdürler.”
 
Diyerek, hizmet içi eğitimi güvence altına almış ve bu eylemi Üniversitelere, öğretmen yetiştirme koşulunu getirmeksizin, görev olarak vermiştir.  Yasanın emredici hükmüne rağmen, hizmet içi eğitim konusunda Üniversitelerce herhangi bir eylemde bulunulduğu söylenemez.
 
Portakal Çiçeği dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2015 yılı 5. Sayısında, Adana’da faaliyet gösteren Üniversite rektörlüklerine (ki üç Üniversite), öğretmen okullarının 167. kuruluş yıldönümü nedeniyle Adana’da Öğretmen Eğitim Merkezi kurma önerisi getirmişti.
 
Gerekçe olarak; bugün Adana il merkezinde 22, genelinde 25 bin öğretmen bulunmasına ve hizmet içi eğitimin gereklerine rağmen, öğretmenlere üniversal düzeyde hizmet verecek bir kurum bulunmadığı, bu konuda Milli Eğitim Bakanlığının ve Müdürlüklerinin iki haftayı geçmeyen hizmet içi çalışmalarının da yeterli olmadığı, belirtilmektedir. Bunun için farklı çalışmalar yapılması gerektiği ve hizmet içi eğitim konusunda uzman ve uygulayıcılardan oluşan gönüllü bir çalışma grubunun yaptığı uzun bir çalışma sonucunda, öğretmenlere (ve diğer kamu personeline) yönelik Öğretmen Eğitim Merkezi kurulması konusunda bir rapor hazırladığı belirtilmişti. Portakal Çiçeği dergisi de Nisan-Mayıs-Haziran 2015 tarihli 5. Sayısında, ilimizde bulunan Üniversitelerde Öğretmen Eğitim Merkezi kurulması önerisini getirmişti.
 
Aradan oniki ay (tam bir yıl) geçmesine rağmen önerimize, Adana’da bulunan Üniversite rektörlüklerince herhangi bir karşılık verilmemiştir. Önerimizi tekrarlıyor ve Öğretmen Okullarının 168. Kuruluş yıldönümü hediyesi olarak, Öğretmen Eğitim Merkezi’nin kurulma aşamasında olduğunu öğretmenlere müjdelemek istiyoruz. 
 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..