- Kategori
- Eğitim
- Okunma Sayısı
- 763
Öğretmen mutsuzsa, toplumun mutlu olmasını beklemek hayalcilik olur

Mevcudu 70'e 100'e dayanan sınıflarda ders yapmak , öyle sanıldığı gibi kolay değildir...
Eğitimci-yazar Abbas Güçlü'nün , çok yerinde bir tespiti facebookda paylaşıldı. Diyor ki GÜÇLÜ: "20 milyon öğrenci, en az 30 milyon velisi olan Türkiye gibi bir ülkede; öğretmen mutsuzsa, o toplumun mutlu olmasını beklemek hayalcilik olur "
İnternet çağı olarak vasflandırılan içinde bulunduğumuz yıllarda; devletle,belediye ile ilgili çoğu işimizi e-devlet sayesinde evimizden hallediyoruz. Zorunlu durumlarda, sayılı günlerde sayın memurlarımızla muhatap oluyoruz. Oysa her vatandaş , kendi öğrenimi ve çocuklarının öğrenimi nedeni ile direk veya endirek olarak , uzun yıllar eğitim camiasının havasını koklamak zorunda... Bu da , yüksek öğrenimi de katarsak , neredeyse yaşamımızın yarısına tekabül ediyor ortalama olarak. Sayın Başbakan'ın memurla öğretmeni karşılaştırıp , öğretmenin az çalıştığını ifade eden sözlerini ,emekli bir eğitimci olarak üzülerek okudum. Sanırım çevresinde veya yakınlarından öğretmen olan bir tanıdığı yok,sayın Başbakan'ın. Öğretmenin çalışma saatleri, okulda kaldığı zamanla sınırlı değildir.Kaç yıllık olursa olsun her öğretmenin yapacağı dersle ilgili olarak en azından şöyle bir bakması gerekir akşamdan.Yazılı ve ödev kağıtlarını okuması gerekir evinde. Kendini yenilemek adına, branşı veya konumu ile ilgili araştırma yapması, kitap gazete okuması gerekir öğretmenin. Her dönemin bazı hafta sonlarında veli veya okul-aile birliği toplantılarına , zümre veya öğretmenler toplantılarına katılması gerekir. Branş öğretmeni olanlar, boş saat olarak adı konan o zamanlarda boş değildir. Ya veli görüşmesi , ya idarenin gösterdiği işleri yapar,sınıf öğretmeni ise,anket,forum doldurur. Nöbetçi olduğu zamanlarda,teneffüslerde, o yoğun toz bulutunu ciğerlerine doldurup, öğrencilerin kendilerine, arkadaşlarına bir zarar vermesini engellemek için, sınıfları,koridorları arşınlar durur.
Söylendiği veya bilindiği gibi , üç ay değil iki ay yaz tatili vardır, memurdan farklı olarak bir ay daha fazla...Öğrencilerin olmadığı Haziran'ın sonu Eylül'ün başı olan haftalarda seminer çalışması için okulda olmak zorundadır. 15 günlük Şubat tatili içinde de, yine yapması gereken işler vardır öğrencilerin ödev, rehberlik işleri gibi...Bir öğretmen sitesi'nde öğretmenlerin bu göze batan tatilleri ile ilgili olarak şunlar yazılmış:" Gönderin çocuklarınızı okula tatilde,biz de gelelim, yazın kavurucu sıcakta,kışın karda kıyamette çocuk okula gelip ders yapabilecekse gönderin..."
Doğuda , can güvenliği olmayan,zorlu şartlarda görev yapan öğretmenlerimize ise hiç değinmiyorum.Ülke koşulları yüzünden onların durumu, zaten herkesce malum...
Kendisine hak ettiği değer verilmeyen öğretmenin mutsuz olacağı kaçınılmaz bir sonuçtur...Onun birebir , birlikte olduğu öğrencisine bu ruh durumunu yansıtmaması olanaksızdır doğal olarak. Her ne kadar eğitimini alsa da,insani dürtülerine engel olamadığı için öğrencisine -hiç arzu edilmese de-sözle veya eylem olarak , bu olumsuz duygularını yansıtacaktır. Bu halka giderek genişleyerek , mutsuz veli,mutsuz toplum olarak tezahür edecektir.
Toplumun her katmanında çalışan her insanın mutlu olmak hakkıdır,bu hepimizin kabullendiği bir gerçek. Öğretmenin ayrıcalığı; geleceğin insanının beyin ve ruh yapısına, en etkili araç olmasından kaynaklanıyor.Bilgi kadar hatta ondan daha fazla önemli olan, insanın "insan" olma erdemini kazanmasıdır kanımca. Bunu da o küçücük ,taze beyinlere nakşedecek olan ,ÖĞRETMENLERİMİZdir...
Bu vesile ile,rahmetli babamın da içinde bulunduğu ,üzerimde hakkı bulunan, hayatta olan olmayan tüm öğretmenlerime, gönlümün bütün içtenliği ile şükranlarımı ,sevgilerimi ifade etmek istiyorum. Emekli olan , çalışan meslekdaşlarıma da, sağlık ve esenlikler diliyorum...
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

Selamlar, kaleminize sağlık. Ben de öğretmen bir ailede yetiştim. Tespitleriniz çok önemli. Ufak bir saptamada bulunmak isterim. Çocukların ilk öğretmeni annesi. Ve o annenin mutsuzluğu, hayat mücadelesinin verdiği yorgunluk, dahası annenin donanımsız olması gibi etkenler de çocukları oldukça olumsuz etkiliyor. Mesleği öğretmenlik olan annenin ise kendi çocuğunun yanı sıra geleceği emanet aldığımız birçok çocuğun da sağlam temeller üzerinde kişiliğini geliştirmesine vesile olma sorumluluğu sebebiyle yükü daha da ağır. Anne, çocuğunu bedensel yönden beslediği gibi, ruhsal açıdan eğitmekle de yükümlü. Eğitimde ilk aşama ailedir. Anneler her konuda eğitimli olmalı, güzel ahlak sahibi olmalı ki sağlıklı nesiller yetişsin. Teşekkürler, saygılarımla...
Allah'a Yöneliş 07.10.2012 13:26- Cevap :
- Merhaba...Eski bir yazıma yorum gelince biraz geç kalıyorum cevap için; zira "yönetim paneli"ne, yazıyı yazdıktan sonra bakıyorum genelde. Tesadüfen bakınca gördüm yorumunuzu bu nedenle geç oldu,kusura bakmayın.Kesinlikle ben de, eğitimin ilk ve en önemli kaynağının,temelinin aile olduğunu düşünenlerdenim.Çocuk; anne babasına, kardeşlerine bakarak onların aralarındaki iletişimi izleyerek,hayata dair bireysel, sosyal bakışını şekillendirir.Bu temelin üzerine doğuştan getirdiği kendi kişisel özelliklerini, zekası,yeteneğini,öğretmenlerinin emeğini ve çevrenin etkilerini koyar.Ülkemizin sorunları,sorumsuz,yetersiz ebeveynlerden kaynaklanıyor .Çocuk sayısını çoğaltmak yerine tek bir çocuğa gereken özen verilseydi böyle olmazdı ülkenin hali diye düşünüyorum.Saygılarımla... 10.10.2012 15:32