Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '08

 
Kategori
Anılar
 

Öğretmenim Ata Yargıç

Öğretmenim Ata Yargıç
 

İnsan yaşamında adı duyulmamış öyle kahramanlar vardır ki, onların yanında adı unvanı duyulmuş çoğu kişiler hiç kalır. Bu adı duyulmamış sessiz kahramanlar, yine bir sessizlik içinde bu dünyadan göçer giderler.

İnsan yetiştirmesi zor ve çok dikkat gerektiren bir iştir.

Çocuklukla başlar insan yaşama .Çocuk, her zaman yüz yüze bulunduğu insan ve olaylardan ömür boyu etkilenir.

Çocuğun yüz yüze geldiği insanların başında ailesi ve daha sonra öğretmeni gelir. Zamanla ailesinden sonra yüzleştiği öğretmeni, aileyi de aşarak onu daha çok etkilemeye başlar. Bu etkinin nedeni, öğretmene duyduğu sevgidir.

Sevgi güven verir. Sevgi ile öğretmenin güvenini kazanmış bir çocuk, kolay kolay küçük olumsuz davranışlardan artık etkilenmez.

Yıllar sonra, “alo” dediğimde, telefondaki ses, aynı yılların sıcaklığını veriyordu. Kırk yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen üç soru ile kendimi tahmin etmesini sağlamıştım. Unutmamıştı. Bunu, kendisinin sadece iki yıl öğretmenlik yapması ile izah ediyor, iki yıllık öğrencilerinin hayalinde hep yaşadıklarını anlatıyordu.

Bana, Mustafa, Çetin ve İbrahim’i sordu. Üçünün de okuduğunu ve her birinin birer meslek sahibi olduklarını anlattım. Çok sevindi.

“ Çok yoksullardı, üçünden de okumaları için söz almıştım.Sözlerini yerine getirmişler” dedi.

Bunca zaman sonra bile, öğrencileri ile hala ilgileniyordu.

Onu, kırk beş yıl önce çalıştığı yere davet ettim. Yüksek derecede “astım” olduğunu , günlük yaşamında bakıma ihtiyaç duyduğunu, gelemeyeceğini söyledi.Hastalığına ve gelemeyişine üzüldüm, daha yaşı yetmiş iki idi.

O zamanki adı ile İlkokul üçüncü sınıftaydım. Köy sosyal yaşamı, Mahmut Makal ve Fakir Baykurt’un çizdiği yaşam biçimine çok benziyordu.

O yıllara, “ Köy Enstitülerinin, köylerde, sistemi az çok oturttukları zamandı “ diyebiliriz.

Öğretmenim Ata Yargıç, pekmezler kaynarken, bulgurluklar kurutulurken geç bir sonbahar gününde ve ikindi vakti bir ciple köye girdi. Cip önce çeşmenin başında durdu. Cipin içindeki adam, testilerine su dolduran kadınlardan muhtarı sordu. Gösterdiler. Zaten muhtarın evi de çeşmeye yakındı.

Cipe doğru koşuştuk çocuklar olarak. Ne zaman motorlu bir taşıt görsek hep koşardık arkasından önünden. En çok benzin kokusunu severdim. Bilmem, belki de değişik geldiği için. Koku, temiz havanın içinden hemen yayılırdı ortalığa.

Ertesi günü okulda karşılaştık onunla, doğru bizim sınıfa geldi. Tam bir ‘şehir havası’ vardı üstünde. Sarışın saçları ve hafif çilli yüzü vardı. Gri, benekli bir ceket ve siyah pantolonun altında gıcır gıcır bir ayakkabı. Nasıl da toz olmamıştı tozlu köy yolunda. Bunu ayrıca ayakkabı mendili taşıyarak becerdiğini anladık.

‘Şehirli havası’ dedim de, biz köylü çocukları şehirlileri sever, onlara karşı incelir, ezilir büzülürdük.belki de bu yüzden sınıftan çıt çıkmıyordu.Ya da ona kıyamıyor gürültü yaparak üzmek istemiyorduk.

“Ne cici, ne uslu çocuklar böyle” diyerek söze başladı. Sonra eliyle çenemizden tutarak yanaklarımızı okşarken tek tek, adımızı sordu. Kendi adını da tahtaya yazdı.Yargıç’ın anlamını bilemeyeceğimizi tahmin ederek açıkladı. “Ata”nın kalbimizde olduğunu biliyordu.

Onunla bireysel ilişkilerimiz okul dışında da hep sürdü. Ona, okul içinde küçük bir ‘bekar odası’ tahsis edildi. Tüm eşyaları bu odanın içindeydi.Hiç unutmam, duvara yarısı kesilmiş iki karpuz dilimi olan bir resim asmıştı.Diş fırçası, diş macunu ve puro sabunu en ilgimizi çeken şeylerdi. Onları hiç kullanmadığımız için imrenmeyle seyrediyorduk.

Öğretmenimizin eline, bakır ibrikten suyu dökerken ellerini yüzünü köpürte köpürte yıkar, bizler de sabun kokusundan istifade ederdik.

Öğretmenimiz Ata Yargıç, önce okul duvarlarını öğrencilere yaptırmakla başladı işe. Ardından köy marangozuna salıncaklar kurdurdu bahçeye. Sonra yine bizlere dereden kum çektirerek dağdan getirtilen taşlarla öğrencilerin tören alanını parke gibi yine öğrencilere döşetti. Köy meydanına voleybol sahası kurdurarak gençlerin sporla ilgilenmesini sağladı.

Şiir okuma, piyes sahneleme, piknik gezileri, orta oyunlar gibi sosyal faaliyetler onun zamanında çoğaldı.Tahta bavullar, kızaklar, kumbaralar, sandalyeler, tuzluklar yaptırarak el becerilerimizi geliştirdi.

Giyim, kuşam ve davranışlarıyla köylüye örnek oldu.Selamlaşmada gülümsemek gerektiğini daha o zamanlarda ondan öğrendik.

Hastalandığımda hastaneye bana mektup yollamıştı. Mektup, en iyi kağıda, en iyi dolmakalemle yazılmıştı.Sekiz yaşındaki çocuğa verdiği değerdi bu davranış.

Öğretmenliğinde daha iki yıl bile dolmadan yağmurlu bir Nisan günü onu getiren cip köye geldi ve aldı götürdü. Askerlik süresi bitmişti. Öğretmenliği de. Bunu sonra anlattı diğer öğretmenlerimiz.

Geçen yıl bu dünyadan göçtüğünü duyduk.

Ölenlerin ardından ne söylenir? İyiyse iyi, kötüyse kötü.

İyiler kötü olur mu? Hüseyin Seyfi

 
Toplam blog
: 498
: 1546
Kayıt tarihi
: 12.08.07
 
 

Öğretmen Okulunu ve İktisat Fakültesi Kamu yönetimi bölümünü bitirdim, eğitimciyim, İyi derecede ..