Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '08

 
Kategori
Deneme
 

Öğretmenim Gülçin Ana

Öğretmenim Gülçin Ana
 

Işığa Koştum O Gün...


24 Kasım Öğretmenler Günü Kutlu Olsun.... 

İnsan hayatı boyunca, önemli önemsiz binlerce, on binlerce olayla karşılaşır. Her an yeni bir durumdur veya bir başka olayın tekrarıdır. Kişilik, bu olaylar potasında şekillenirken başı çeken, her zaman hatırlananlar vardır, çeşitli nedenlerle bir türlü hatırlayamadıklarımız vardır. 

Her insanda farklı şekilde tezahür etse de hayatımızın en çok hatırlamak istediğimiz yılları galiba çocukluk dönemleridir... 

Küçük yaşımdan beri yaşadığım sevinçleri hüzünleri hatırlayabilen bir yapıya sahibim. Fakat elli senelik ömrümün sis perdesini aralayamadığım iki senelik bir bölümü var ki, beni ziyadesiyle üzmektedir. Hele bu yılların ilkokul çağlarına ait olması üzüntümü katmerleştirmektedir. 

Birinci ve ikinci sınıfta neleri okudum, kimlerle arkadaşlık ettim? Sınıfı geçmek nasıl bir duyguydu, karne aldım mı, aldımsa sevindim mi, üzüldüm mü, neler oldu bu koca iki senede?... Hayır, bir türlü hatırlamıyorum. Ama, bahsettiğim bu iki sene içinde iki olay hafızamdan hiç silinmedi, silinmeyecek... 

İlk olayı, sonradan hatırladığım kadarıyla birinci sınıfta yaşamıştım: Buz gibi, lapa lapa kar yağan bir havada -O anın tablosunu bile yapabilirim- kar topu oynamıştık. Donmuş parmaklarımıza, ellerimize kısa boylu bir adamın ayak parmakları ucuna kalkarak indirdiği sopanın havada çaldığı ıslığı -Acı duydum mu, bilmiyorum- ikinci hatırladım olay, sele kapılarak ölen ve öldüğü için sonradan hatırladığım arkadaşımın yüzü... 

İşte size sevinçler, coşkular, türlü türlü renkler içinde yaşanması gereken, hatırlanması gereken iki koca yıldan gri tonlarla dolu, renkleri soluk iki minik kare!... 

İlkokul maceramın bundan sonraki yıllarının bütün renkleri, desenleri, coşkuları, mutlulukları hatırımda. Ne var ki, bunları yazmak hiçbir şekilde mümkün değil. Hiç bir deftere sığmazlar ki!...O unutulmaz anılara yüreğimin derinliklerinde yer bulabilmişim. İnsanın gönlüne milyonlarca kareler değil, cihanlar sığar... O günlerin kokularını dahi unutmadım desem yalan olmaz... 

O mutlu günlerden hatırladıklarım hala şevk veriyor, aşk veriyor, yaratıcı ve üretken bir insan olarak yaşamamı sağlıyor diyebilirim. 

Neydi beni böylesine etkileyen olay, kimdi beni böyle uçuran? 

Bundan tam kırk sene önce, üçüncü sınıfta, abide bir insanın eline düşmüştüm...
Yırtık pırtık elbiselerimle, altı delik çizmelerimle beni tahtaya kaldıran, umulmadık sorular sorup zihnimi açan, o günlerde nereden buluyor idiyse gazete dergi veren, kirli yüzümü bembeyaz mendili ile silen, beşinci sınıfa geldiğimde beni aynı sıraları paylaşığım arkadaşlarıma öğretmenlik yapacak duruma getiren ve o gururu yaşatan GÜLÇİN Anam ’di bu... 

Ana, Öz Ana...Aynı değerdedir onun yanında bana!...O benim anam, babam, atam O... Havam, suyum, ekmeğim O!... 

O’nun, köy yerinde herkese kabul ettirdiği vakarına , yüksek ahlakına, çağdaşlığına, şevkati ve merhametine hayran olduğum için, tanrının bana bahş ettiği üç kızıma çok sevinmiştim. O nedenle de, hayata “merhaba “dedikleri ilk günlerinden itibaren onları bu kutsal mesleğe yönlendirmek öncelikli hedefim, hatta idealim olmuştu. 

Bugün itibariyle, biri Sınıf Öğretmenliğinden mezun, biri Türkçe Öğretmenliği son sınıfta, sonuncusu da yine sınıf Öğretmenliği ikinci sınıfa, üç öğretmen babasıyım...
Hanımla beraber göreve yeni başlayan kızımı ziyarete gittik. 

Uzaktaydı: Murgul, Damar, Yedi mart İlkokulu. Kapıda karşıladı, okuttuğu sınıfa bizi konuk etti. Gülçin Ana tahtadaydı sanki!... 

Göz yaşlarımı içime atma telaşıyla hıçkırıklara boğulmuştum. Mutluluğun kelimeleriydi bu hıçkırıklar... 

Sınıf kıpır kıpırdı; Kısa skeçler, türküler, şiirler, hesaplar kitaplar vs., hepsi çok kısa bir anda oldu. 

Herkes çok mutluydu... 

Mutluluğun olduğu yerde her şey güzeldi... 

Bir tanesi hiç çekinmeden “öğretmenim babanız çok güzel” dedi. 

Beni öyle görmüştü. 

Sevinçten uçan ruhum yüzüme mi yansımıştı, bilemiyorum? 

Bir minik “ben başbakanım ha”, bir diğeri “sınıfımız Artvin’ de birinci oldu” dedi...
Gazetecilerin, televizyoncuların bu sınıfta olduğunu söylediler bana... Dünyanın en ünlü sanatçıları, sporcuları, yazarları, bilim adamları buradaydı. 

Şaşırmıştım, ama böyle bir sınıfla karşılacağımı da beklemiyor değildim... Çünkü, bu sınıfın öğretmeni, Gülçin ananın yetiştirdiği bir babanın kızıydı... 

Zaman içinde zamanı yaşadığım, beni İlkokul yıllarımın unutulmaz anılarına götüren bu sahnelere daha fazla dayana madım, kendimi okuldan dışarı attım...
Uzak ufuklardan gelen tanıdık bir ses, rüzgarın çıkardığı ıslıklarla kol kola “Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar” diyerek, içimde bir şeyleri ilkokuldaki son paydos zili gibi sona erdiriyordu. Murgul dağları üzerinde yoğunlaşan renkli bulutlar arasından Gülçin Ana’ mın sülüeti gülümsüyordu.... Ben de var gücümle, delicesine ona doğru koşuyordum.... 

20.11.2001-Rize 

Fatma İyibilgin: http://blog.milliyet.com.tr/iyibilgin
Nilüfer Vedet : http://blog.milliyet.com.tr/nil'inisigi
Hasan BAsri Özgen: http://blog.milliyet.com.tr/hasanbasriozgen

 
Toplam blog
: 449
: 609
Kayıt tarihi
: 24.06.08
 
 

Rizede yayınlanan ilk renkli gazete ViraHaberin kurucusuyum 5 sene baş yazarlığını yaptım. İLESAM..