Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '07

 
Kategori
Özel Günler
 

Öğretmenler günü (Ama imkansız!)

Öğretmenler günü (Ama imkansız!)
 

Yıl 1979 .

İlkokul birinci sınıftayız.

Bayramları andıran bir törenle okul hayatımız başlıyor.Her yer bayraklarla süslenmiş. Herkes mutlu, herkes heyecanlı ..

Üzerimizde siyah önlükler ve beyaz ütülenmiş yakalar.

Bir sınıf dolusu çocuk, okula başlamanın verdiği heyecanla, tahta sıralarda kıpır kıpır oyalanmakta.

Hayatımızda yeni ve bilmediğimiz bir dönem başlıyor. Heyacandan kalbimiz yerinden fırlayacak gibi.

Herkes sağa sola, yanındakine ve diğerlerine bakıyor.

Tanışanlar konuşuyor, tanışmayanlar ise şaşkın...

Tahta sıralarımızı hemen sahiplendik. Üzerleri biraz karalı ve kirlide olsa , olsun . Onlar artık bizim.

Anne ve babalarımızın aldığı ; kalem , defter , silgi , kalemtıraş hepsi yan yana sıramızın üstünde duruyor.

Onlara bakıp bakıp sabırsızlıkla ne zaman başlayacağımızı düşünüyoruz.

Ve artık öğretmen gelsin diyoruz.

İşte kapı , ağır ağır açılmakta. Hepimiz birden sustuk. Öğretmenimiz içeri giriyor. Meraktan ölüyoruz. "Nasıl biri acaba ?" İlk öğretmenimiz. Anne ve Babamızdan sonra saygı ve sevgide kusur etmiyeceğimiz ilk kişi. Heyecan , korku ve merak .... Duygular allak bullak . İşte kapıyı açan eli göründü . O ne .... ama imkansız , parmakları yok ! Evet evet parmakları yok ! Derken kapı iyice açıldı ve diğer elindeki baston yardımıyla ağır ağır aksayarak içeri girdi. Bastonunda bir kurt başı şekli vardı. Sınıfta çıt çıkmıyordu . Herkes şok olmuş durumda. Hiç kimsenin hayalindeki öğretmen değil bu. Aynı anda eğitimli bir takım asker tavrı ile ayağa fırladık.

"Günaydın çocuklar"

"Sağol"

Dedik ama hala ellerine , ayaklarına bakıyorduk . Çünki robot gibi , ayakları ile dizlerini kırmadan yürüyordu.
Ayakta kala kaldık , derken gür bir ses : "Oturun Çocuklar" dedi. Oturduk ama gözlerimiz kilitlenmiş gibiydi. Ellerine yada , daha doğrusu olmayan parmaklarına bakıyorduk. Biz oturduk ama o ayakta tahtanın önünde , eline tebeşir aldı ve kara tahtaya bembeyaz bir yazı ile adını yazdı. İşte bizim ilkokul öğretmenimizin adı. Tanışmış olduk .Ancak meraklı gözleri öğretmenimizde faketmişti . Nasıl farketmesin , koca sınıf aval aval ellerine bakıyorduk. Yavaşça sandalyesini kenara çekerek , bizimde kendisini görebileceğimiz şekilde oturdu.

"Evet çocuklar " dedi.
"Gördüğünüz gibi parmaklarım yok "
"Sadece parmaklarım değil , ayaklarımda yok benim "

Şaşkınlığımız iyice artmıştı. "Ayaklarım yok " ne demekti ? İşte , ayakta durabiliyordu. Yürüyerek sınıfa gelmişti. Ayakları olmasaydı , tekerlekli sandalye ile gelmezmiydi ? Kısacık bir süre içerisinde aklımızdan bir sürü soru cevapsız bir şekilde geldi geçti. Derken , Öğretmen yavaş yavaş pantolonunun paçalarını yukarı doğru sıvamaya başladı . İşte , dedi bastonu ile ayaklarına vururken , bunlar yapma , bana ait değil. Bu arada sınıfta bastonun tahtaya benzer bir şeye vurduğu andakine benzer garip ses duyuldu ; Tok Tok Tok . "Dizlerimden itibaren yapma bir bacak ve ayak taşıyorum." . "Şimdide size bunun hikayesini anlatayım"

"Yıllar , yıllar önce ; öğretmenliğe yeni başlamıştım. İdealist , heyecanlı , öğretme aşkıyla yanan genç , pırıl pırıl bir öğretmendim. Doğuda bir yere tayinim çıkmış idi . Her türlü hazırlığımı yapıp , önce İl'e , ardından İlçe'ye gittim. Geldiğimi haber verip , gideceğim köyün yerini sordum. Tarif ettiler etmesineya , mevsimlerden kış olduğu içinde beni uyarmadan edemediler. "Bu kış vakti ne işin var burada ? Burda yollar kapanır , 3 ay sonra açılır. Şimdi git 3 ay sonra gel . Ondan sonra güzel güzel işini yaparsın. " Çok şaşırmıştım. Ne demek şimdi git sonra gel .Ordaki yavrular bilgiye aç. Öğretmene ihtiyaçları var .Ve ben onlara yadım edeceğim. 3 aylarını heba etmeyeceğim. Çok uğraştılar ikna etmek için , ama ben kararımdan vazgeçmedim. Yanıma acil olanları aldım ve yola düştüm . İlçeyi çıkışta Jandarma durdurdu beni ve "Nereya gidiyorsun ?" dedi . Okuluma , öğrencilerime dedim. Onlarda bir sürü dil döktüler .Ama ben kararlıydım. Düştüm yola . Yollar kapalı olduğu için söylenen istikamete doğru kararlı adımlarla kara , bata-çıka yürüdüm. Yürüdüm , yürüdüm , hava karardı yürümeye devam ettim. Kurt ulumaları eşliğinde yürümeye devam etti. Ancak enteresandır dönmeyi hiç düşünmedim.Hep çocuklarımı , bana ihtiyacı olan yavrularımı düşünüyordum. Ancak ne olduysa kendimi kaybetmişim. Tatlı huzurlu bir uykuya dalmışım. Gözlerimi açtığımda bir hastanedeydim . Doktor, başımdan geçenleri , Jandarmadan duyduğu şekli ile anlattı. Başıma bir şey geleceğini tahmin eden Jandarma hava karardıktan sonra beni aramaya çıkmış ve bir taşın kenarında donmak üzereyken bulmuş. Ardından hastaneye kaldırmış. Ölümden kılpayı kurtulmuştum .Ancak , parmaklarım ve dizlerimden aşağısı gangrenden dolayı kesilmişti. Günlerce kaldım o hastanede .İyileşir iyileşmez tekrar düştüm yollara ve okuluma vardım. Yavrularıma kavuştum.İşte o gün bu gündür , bu şekilde öğretmenlik yapıyorum."

Hepimiz ağzımız açık , hayretler işerisinde dinledik öğretmenimizi . Ne hayat hikayesi yahu diye geçirdik içimizden.Ne fedakar ve vefakar bir insan. O gün bu gün , bu şekliyle öğretmenliğe devam etmiş ve hala devam etmekte idi.

O öğretmen benim öğretmenimdi. Kendi kendimle gurur duydum.Kayseri İli , Develi İlçesi, Seyrani İlkokulu Öğretmeniydi o .

Ama adını sormayın çünki hatırlamıyorum. Sebebini ise daha önceki bloglarımdan birinde yazmıştım. Ciddi bir hafıza kaybımın olduğunu ..

Ve şimdi Vefakar ve cefakar tüm öğretmenlerin "Öğretmenler Gününü " kutluyorum. İyiki varsınız .
 
Toplam blog
: 54
: 742
Kayıt tarihi
: 03.10.07
 
 

Ev hanımıyım. Gıda mühendisiyim. Ancak şu anda çalışmıyorum. Evim işim olmuş durumda. Amatör olarak ..