Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '07

 
Kategori
Öğretmenler Günü
 

Öğretmenler gününde yeniden öğretmen olmak

Öğretmenler gününde yeniden öğretmen olmak
 

Bugün günlerden cumartesi ve takvim yaprakları “Kasım 24”diyor. Yüreğimin el ağlamaklı yerinden bir şeyler kıvranıp duruyor. “Yazmak gerek” diyorum bir yandan,bir yandan “hangisini yazmalı” diye uzun uzun düşünüyorum….Yok olmayacak vazgeçiyorum,bende kalsın,yaksın beni ,yıksın içimde örülen soğuk taşlı duvarları, alıp savursun bilmediğim okyanuslara,belki bir dağın en asi yanına, belki bir uçsuz bucaksız ovanın sonsuz bereketiyle yoğrulmuş buğday başaklarının altın sarısına…

Ama ne yapsam olmuyor işte,mevsim son demlerini yaşıyor yazdan,bahardan,kışa çalıyor her yer.Gün,güneşle bir ısınıp,gülücükler saçıyor ufuklarda,bir yağmur çiseliyor, ıslanıyor bütün masumiyetiyle sarı sarı yapraklar….Geceye sarkınca vakit,kar taneleri birikiyor tüm yorgun yüreklerde ve izbe odalarda kaçak tütünler demli çaya karışıyor bu yerde. Deli rüzgar bütün ihtişamıyla demir penceremi hırpalarken,birkaç kuş kanadı çırpınıp duruyor sığındığı yerde, fırtınalar içinde çığlıklar çığ olup kaplıyor yaşama ait her ne varsa .

Bende ise şu genç ömrümü böyle hoyratça yitirdiğimin öldüren hesabı ve takvimde uzun zamandır eldeğmemiş yaprakları bir çırpıda kopartıp bir türlü yanmayan sobayı bir an önce tutuşturma telaşı …..…Ve duvarda 24 Kasım beliriyor,kopardığım takvimde,Çeviriyorum ayazlarda çatlamış yüzümü,nereden geldiğini kestiremediğim Türkü sesleri dolanıyor paslı kulağıma,yüreğimin en ince yerinden bir tını, öyle güzel ve tam da bütün yaraları depreştirir gibi…..Derken gözlerim çok uzaklara dalıyor durduk yerde,takvim yaprakları işe yarıyor ilk kez,sobada yanan odununun çıkardığı sesler eşlik ediyor efkarlı halime ve annemim elleriyle dokuduğu halının yumuşaklığına uyum sağlayan her yanımın, kendini dalıp giden gözlere umursuzca salıvermesi pek te uzun sürmüyor.

Dalgınlığın içinde,birden bir ses sarıyor her yanımı,beynimde çınlıyor yine aynı ses,tıpkı her 24 Kasım’da kulağımda yankılandığı gibi..Bir köylü çocuğun sesi bu,hem gevrek,hem de kırılgan..Yıllar geçse de hep aynı ses” öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim!” der.

Evet,mesleğime başladığım 1.yılımdı ve bütün hayal kırıklıkların içinde geçen bir sonbahar mevsiminde, mesleğime yeniden sarıldığım gündü, “24 Kasım öğretmenler günü”…..Köyde tek öğretmen olarak bütün zorlukların içinde çırpınıp dururken,havalar soğumaya başlamış ve olağan bir şekilde başlayan kar ,biraz uzun sürmüş, bu bile bütün elektrik direklerinin yerle bir olmasına yetmişti bu yerde.Dolayısıyla kapkara günlerimin başlangıcı olacak bembeyaz bir sabaha uyanmıştık o gün. ..Sonra günler,haftalar geçmiş giden elektrik hiç gelmemişti.Zaten suyu olmayan köyde çektiğim sıkıntılar, daha ilk günlerde bu meslekten soğumama yetmiyormuş gibi,bir de en temel ihtiyacımız olan elektrik gitmiş,gecelerce yüzünü göstermemişti.İşte bu durumda, bir gün içinde yapabileceklerimi 7-8 saat içine sığdırmak zorundaydım.Çünkü gün ağarıp karanlık bir fırtına gibi yayılınca bu köyde, lojmana çekilip soğuk bir yorganın altına sığınmaktan başka çarenizde yoktur.Yaşamın gereklerini yerine getirmeye ne zamanınız, ne de imkanınız vardır…Yemek vakitleriniz, bir öğüne;yaşamak 7 saate indirgeniyor.Yıkanmak,okumak ve sesini duyacağınız bir dostunuzla konuşmak ise hayallerin en ulaşılmazı…

Güneşi ne kadar çok beklediğimi bir ben, bir de o sırada nereden geldiğini bir türlü bilemediğim bir tarla faresi bilir.Yaşam alanınızı bir fare ile paylaşmak nasıl bir duygu bilemessiniz. Gece tıkırtılarının beynimde yarattığı ağır deprem ve dokunduğum her eşyaya farenin de dokunmuş olabileceği hissi ,tam bir “psikolojik vaka” halidir demek sanırım çok ta yanlış olmasa gerek..

Gün Karacadağ sırtlarında beliren ışıltıyla başlar, demir pencerede bin bir sevinçle selamlaştıktan sonra okulun soğuk duvarında yankısını bulan çocuk fısıltılarıyla devam ederdi.Sonra akşam olup güneş Nemrut’un doruklarında hızlıca kaybolmaya başlarken bir hüzün deryasına dönerdi lojmandaki tek odam.Öyle ki ağlasam gece yeşerecek ,bağırsam bulutlar bir el uzatacak kadardı.Ve bütün iletişim araçlarından mahrum durumdaydım…Radyodaki piller bile bu uzun süreye dayanamamış,günlerce dünyadan habersiz kesilmiştim.İlginç olanı ise,bir öğretmen olarak günleri karıştırmıştım.Gerçekten de mesleğimin henüz ilk günlerinde içimde usulca beslediğim bütün heyecan tükenmiş, en genç ömrümde üzerime öyle bir karabulut çökmüştü ki takvimdeki günleri bile karıştırmaya başlamıştım.

Sabahları okula gider,her tarafı yamalı bir sobada yanan tezek yakacağının ısıtabildiği kadar bir derslikte,beş sınıfı bir arada çocuklarla olabildiğince vakit geçirir,sonra bütün ümitlerimin bir bir tükendiği yere,yani lojmana ağır adımlarla dönerken,nasıl,ne zaman bu yerden kurtulacağımı uzun uzun düşünürdüm.Zamanın bir türlü geçmediği o zifiri karanlıklarda ,müthiş yalnızlıklar içinde gece boyunca kulağımda zonklayan fare tıkırtılarıyla kıvranıp dururdum.

İşte tam da böyle bir günde,okulun kapanış saatinde bütün çocukların sınıftan çıkıp evlerinin karlı yolunu tuttuğu bir anda, kapı eşiğinde duran Ebru, cılız ve kırık dökük cümlelerle ” öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim” dedi.”O” daha cümlesini bitirmeden istem dışı olarak gözlerimin en derin yerine takıldı Ebru’nun çakmak çakmak bakan gözleri.Bir ışık yayıldı ki beynimin orta yerinden vücudumun en ücra hücrelerine değin.Bir sevgi yumağı,bir tuhaf his,sözcüklerle anlatılamaz bir olağanüstü farkındalık.Bir öğretmen olarak düştüğüm bu durumda ,üstelik günleri de birbirine karıştırmışken ,aynı köyde yaşadıklarımın katbekat daha kötü şartlarda yaşayan 9 yaşındaki köylü kızı öğrencim Ebru, önceden yırtık defterinin bir köşesinde çetele tutmuş,günleri bir bir atlamış ve bana “öğretmenler günümü “hatırlamıştı. Bu nasıl bir hediyedir böyle, benim mesleğime yeniden sarılmanın başlangıcı oldu işte. Üretmenin,paylaşmanın,umut yüklü olmanın hediyesidir bana söylenen bu söz.Puslu, karanlık bir günde daha önce sesini bile duymadığım bir yerlerden ılık bir bozkır kokusu gibiydi bedenime yayılan bu cümle.Biraz hüzünlü,biraz buruk ama bir o kadar da gurur verici bir duygu kapladı içimi.

İşte asıl o gün ve o sözle öğretmen oldum diyorum kendi kendime.Asıl o gün başladı bu serüven,bu tadına doymadığım,doyamadığım esmer tenli,güleç yüzlü köylü çocukların yüreğimde yürüyerek büyüyen sevgisi ,bu bir ateşin ilk kıvılcımı gibiydi…….

Şimdi zaman akıp,yıllar aylara karışırken bir kez daha sevdim bugünü,aldım başıma koydum.Çünkü o gün yaşamımda bir dönüm noktasıydı artık.Asla unutmayacağım bir kutsal ödül.

Odun ateşiyle pişen demli çayımdan kana kana yudumlarken, bir yandan da içimde bir heyecan beliriyor ,bu anımı sizin yüreğinizle buluşturma telaşı…

Bütün dostlarıma öğretmenler gününde hediye kabul edebilirsiniz diyorum şimdi,ama en az Ebru’nun hediyesi kadar anlamlı olsun.

24.11.2007

İbrahim KAYA

Akıncılar Köyü

Kahta/ Adıyaman

http://www.idealistogretmenler.com/

 
Toplam blog
: 61
: 1168
Kayıt tarihi
: 04.08.06
 
 

1974 yılında  Erzurum’ un Karayazı ilçesinde doğdum.İlköğrenimimi Erzurum'da,Ortaöğrenimimi Şan..