Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '07

 
Kategori
Anılar
 

Öğretmenlik böyle bir şey işte

Öğretmenlik böyle bir şey işte
 

Bugün öğretmenlik günlerim geldi aklıma... O cimcime çocukların kocaman gözleri asık suratlı bürokratların arasında ne güzel parıldardı...

Her şeye rağmen öğretmenlik yapmak zor işti. Öğretmenlik günlerimden aklımda kalan en önemli hatıram Kaymakamlığın düzenlediği "Kaymakam nasıl uğurlanır" konulu toplantıydı. Öğretmenlik yaptığım köy ilçeye önce eşek, sonra traktör marifetiyle dört buçuk saat çekiyordu. Ve belki de bu vesaitlere ömründe binmemiş Kaymakam veya "Müdür"ler tarafından boynumuzdaki kravatın "buruşukluğundan" dolayı fırça yiyebiliyorduk.

Bir yıldır kapalı olan okulu açan biri olarak kendimi "kahraman" addettiğim o günler (serde idealizm var) ömrümün en güzel günleriydi diyebilirim. Küçük çocukların gözündeki "ışıltı"yı görmek için neler verilmez ki?. Hele hele sizin yetiştirdiğiniz bir çocuğun okuduğu "ilk cümle" dünyanın en güzel şiirlerinden daha güzeldir; nitekim ortadaki eser sizindir. Köy öğretmeni için en büyük "tehlike" Halide Edip veya Reşat Nuri romanlarından sanıldığı gibi köyün "imamı" veya "ağası" değildir. Belki kızacaklar lakin içerden biridir; müfettiş. Müfettiş isminin dimağda bıraktığı tedai bana her zaman aşırı hiyerarşik gelmiştir.

Müfettiş teftişten gelir, halbuki öğretmen kendine "nizamat" verecek birine değil bir "klavuz"a ihtiyaç duyabilir ancak.

Müfettişlerin bana faydası olmamış mıdır?. Oldu, Çorum'lu bir müfettiş sayesinde askere gitmeden "baca tutanağı"nı öğrendim. Allah ondan razı olsun. Aslında müfettişler, zümrelerine bu ismi takan "işbilir" bürokratın cezasını çekmektedir. Sıfat ismin önüne geçince halihazırdaki kanaat hasıl olmaktadır; en azından benim için. Bu ülkede öğretmenlik böyle bir şeydir işte. Yaparken "illallah" çekersiniz, bıraktıktan on yıl sonra o günleri özlersiniz. Bu satırları karalamaya başladığım dakikalarda "duygusal" olmamaya yemin etmiştim lakin okuma yazma öğrettiğim çocukların suretleri gözümün önünden geçerken hissi olmazsam kalbimden şüphe ederim. Öğretmen böyle bir şey işte: Orta sınıfa mensup özenilen bir "tabaka"nın saygın mensubu iken yoksulluk sınırının 1000 YTL altına itilmiş, toplumsal saygınlığı ve itibarı köy muhtarları ve taşralı politikacıların eline teslim edilmiş "mağdurin" taifesinden bir zümre.

Bir zamanlar Padişahlara muallimlik, Lalalık yapar; öğrettiği bir harfe kırk yıl köle olunuverilir ve yeni nesil onlara teslim edilirdi. Bu gün ise çalışma saatine karar verilemeyen, aslında sanıldığı gibi "mukaddes" bir işi yapmadığını ispat için gazete köşelerine bahis mevzuu edilen; "bürokratlara eş" yetiştiren bir zümre olduğu meclis komisyonlarında "ispat" edilen bir zümredir.Ömrünün hiç bir döneminde "eğitmemiş" kimselerin insafına teslim edilmiş bir sınıf. Maarifin temelinin "irfan" olduğunu unutan ve bu saikle eğitimi ve muallimi bütçede bir "kalem" olarak gören bir zihniyetin "eğitecek" ve "öğretecek" bir şeyi yoktur zaten

"Öğrenciler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim!" diyen insanlara Milli Eğitim emanet edilen bir ülkede, mikrofon gördüğü yerde "mensubunu" aşağılayan bir Bakanın olması şaşılası değil.Eğitimini devlet bursları ile Anglo Sakson diyarlarda tamamladıktan sonra emrine "tahsis" edilen asistanların "desteği" ile Öğretim Üyeliği yapanların, öğretmenin çalışma saatini bahis konusu etmesi tam da bu ülkede olacak bir iştir.

Öğretmenlik mesleğinin itibarını düşüren bu tartışmaların "içeriden" tetiklenmesi, emanetin "ehil" ellerde olmadığının en büyük delili değil mi?Öğretmenlik böyle bir şey işte. Diyar diyar gezerek binlerce "insan" yetiştirirsiniz de bir gün Bakanın biri çıkıp sizi salt "maliyet" olarak değerlendiriverir.

Atatürk "Muallimler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" demişti, eğer bu gün hayatta olsaydı araya "her şeye rağmen"i koyardı sanıyorum.

 
Toplam blog
: 31
: 1153
Kayıt tarihi
: 06.07.06
 
 

Memleketi ve kendini ilgilendirenler üzerine yazmayı "tutku" edinmiş bir fen bilimci, konuşmaya v..