Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Öğretmenlik formasyonu ve ruhsal denge

Öğretmenlik formasyonu ve ruhsal denge
 

Öğretmen Nuray Aksoy, halen K.Yaka İlköğretim okulu öğretmeni. Sağındaki, oğlu Yiğit, diğeri Günce.


İLK ÖĞRETMENİM

Bakışlarım, belirsiz bir noktaya dikilmiş, dalgın dalgın düşünüyorum. Anılar, çağrışımlar bana ilkokul birinci sınıfa başladığım günü hatırlattı. Onları tekrar hayale koydum. Böylece o günleri yeniden yaşama zevkine erişiyorum. O günkü anılar bende ayrı bir anlam taşıyor ve beni, o günkü kadar heyecanlandırıyor.”

“Mavi önlüğüm, beyaz yakam, sırtımda çantam. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Öğretmenim kim olacaktı? İsimler okundu. Gruplara ayrıldık Öğretmenimiz yanımıza geldi. Gözüm annemi arıyordu. Korkuyordum.”

“Öğretmenimiz sımsıcak sesiyle isimlerimizi sordu. Tek tek bahçede bize oyun oynattı. Daha sonra sınıfımıza götürdü. Öyle güzel, öyle sevimliydi ki, birden kanım ısındı. Bize, ilk günün hediyesi olarak bisküvi ve meyve suyu dağıttı. Hepimizle tek tek ilgilendi. Korkularım birden yok olmuştu. Kısa bir süre sonra evlerimize dağıldık.”

“O gece heyecanım hala sürüyordu. Ama içimde korku yoktu.Mutluydum.”

“Öğretmenim; sapsarı saçları, masmavi gözleriyle en sevdiğim bebeğime benziyordu. Sımsıcak sesiyle de anneme…”

“Şimdi altıncı sınıftayım. İlk öğretmenimin sıcaklığını, şefkatini hala anımsıyorum. Bilgileri o verdi bana. Dürüstlüğü, insanları sevmeyi, geleceğe umutla ve sevgiyle bakmayı öğretti.”

“Onu çok seviyorum. Ve daima seveceğim.”

Yukarıdaki uzun yazı, bir kompozisyon ödevidir. Şimdi kendisi, liseyi bitirdi. Raflardaki kitapları indirip boşaltırken, bu yazı, bir defterin arasından çıktı. Ve gözlerim yaşararak okudum, kızımın bu kompozisyon yazısını. Tam 11 yıl sonra, bu yazı ile karşılaştım. Ve defterin sayfaları, makalelerle dolu. Hepsi dişe dokunur cinsinden. Blog yazarı olabilir. Hatta daha öte.

Kızımı; emekleme çağından, 18 yaşına kadarki hayatını, kameralara almış ve CD’lere numara vererek kaydedip, konuları ve yıllarına göre istifleyerek, arşiv yapmış bir kişiyim.

İlkokula, ilk kez başlarken, onu kameraya almıştım. Öğretmenler de oradaydı. Sınıflar paylaşıldı. Kaderimize Nuray Aksoy Öğretmen düştü. Herkesten atik davranan bu öğretmen, çocuklarla bir anda kaynaşmasını bildi. Onları çekip çevirdi. Çocukların korkularının önüne geçti, onları rahatlattı. Zira, engin deneyi vardı bu hocanın. Sonradan da öğrendiğimiz meziyetleri vardı. Denilebilir ki, bu Nuray Hoca, Ege'de "tek" di. Ve tek olarak da hakikaten kaldı.

Günce Cellek, yazısında, bir korku, bir endişesinden bahsediyor. Bu duygularını kameraya alırken saniye saniye görüntülemiştim, Raflarda temizlik temizlik yaparken, şimdi “bu korkunun belgesi, ” ev ödevi olarak karşıma çıkıverdi. Yukarıdaki ev ödevinden, Nuray Hanımın haberi yok. Ödev, ortaokul 1 nci sınıfında verilmiş. Günce'nin, neden ilk öğretmeni olan Nuray Hanımı çok sevdiği, yazısından anlaşılmıyor mu? Anlaşılıyor. Ve Nuray Hanım, Günce'nin bu makalesini, şimdi ilk defa okuyacak bu yayın sonrasında. Sürpriz olacak. Gözleri yaşaracak.

Ah bilemezsiniz. O' nu, okul bahçesinde, O ilk karşılaştığı Nuray Öğretemenin etrafında, ele ele tutuşarak oynadıkları oyunda, an geldi, bir filmin donan karesi gibi, bakışları sabitleşiveriyordu. Suskun yüzünde hiç bir ifade olmayan, sabit bakışlarla, gözleri uzak bakıyordu. Bu hali, epey sürdükten sonra, tekrar aynı pozisyona bürünüyordu. Sanki o, o değildi.

Şimdi, onun korkuları bana geçmişti. N'oluyor bu çocuğa!" diyerekten. Film seyrederken ekranda donup kalan resimler gibiydi Günce'miz. O öyle sabit, kıpırdamadan hareketsiz bakarken, neler düşünüyordu acaba? Bilemiyoruz. Ama, hocası Nuray hanım, onu, o sıcak nefesiyle tütsüleyerek, o girdaptan, o donmuş halden kurtarıyordu her seferinde. Hareket kazandırıyordu... Bunları hiç unutmadım ben.

Tam 11 yıl sonra. Çok duygulandım. Gözlerim dolu dolu, kızımın korkularını kameraya aktarırken mahiyetini bilemiyordum. Şimdi, rafları karıştırırken bulduğum el yazısından , düğüm, çözülmüş oluyordu nihayet. Tam 11 yıl sonra.

Öyle zaman geldi ki, endişesi, korkulara bürülü olarak yüzüne aksediyor, gözleri başkalaşıyor, korkular içinde boğulup kaybolacak şekilde dalıp gidiyor ve gözleri sabit bakışlarla, kalıyordu öylecesine.

İşte. Tam bu karamsarlık tablosunun içinde yalnızlaşan, omuzları kalkık, ürpertiler içinde titreyen bir kızcağız vardı karşımda. Bir ışık, bir ses, bir nefes bekleyen, gözleri vardı. Bakışları yalvarırcasınaydı ve bu haller beni kahrediyordu.

Aralıksız hem çekime devam ediyor, hem de gözlerime dolan yaşı göstermemek için, gözlerimi makinenin bakacağından hiç ayırmıyordum. Ama, bu sahneyi kaçırmadan, çekime de devam ediyordum.

Bu öğretmene bakınız siz. Bir öğretmenin aldığı öğretmenlik nosyonunun derinliğine, güzelliğine ve asaletine, vazife şuuruna bakınız siz. Onlar bir avuç öğretmendi. İçlerinden Nuray öğretmen, bir jest ile sıyrılıp, çocukları kazanıvermişti.

Aynı öğretmen, emekliliği geldiği halde, çalışmakta. Biraz daha çocukların başında olmak için, güzellikler sergilemeğe devam ediyor. Bu yazıyı okuyunca, kim bilir o da duygulanacak benim gib. Tam 11 yıl sonra.

Nuray Hoca ile sık karşılaşırız. O' na, hasletlerinden dolayı, derin şükranlar duyarız. Hala daha sevgilerimizi saygılarımızı sunarız hocamıza. O, bizim için, “unutulmayacakların” listesinde.

Daha sonraları, onu, “ yazı yazma” konusunda onore edip Milliyetin Miço’sunda, yazı yazmağa teşvik etti. Sonra da Bilim Çocuk Dergisinde yazıları yayınlandı. Muzaffer İzgü’ye kitaplarını imzalattı. Kendisine yön verdi. Teşvik etti. Okula gelen yazarların imza gününde, öğrencisini “Yazar kızım” olarak takdim etti. Yazarlarla söyleşiler temin etti. Daha ne yapsın?!

Ama, kara bulutlar, Ortaokulda, yazarlığının sonunu getirdi. Öğretmenleri, herkesin ödevi için “çok güzel, çok güzel, beğendim” dermiş. “Herkesin yazdığı güzelse, benim farkım var. Bunu anlayamadı hocam” deyip, yazı hayatına küsüverdi. Farkı, fark edemeyen hocanın kurbanı oldu.

Biz, kendisini yazı hayatına ısındırmak için, elinde, baskıya vereceği yazıyla birlikte, Ankara’daki “Bilim Çocuk” Matbaasına kendi eliyle vermesi için, onu, Ankara’lara götürmüştük halbuki…

Öğretmenlik formasyonu çok mühim. Öğrencisini onore etmek de çok önemli bir şey.

R E S İ M : Günce Cellek, annesi ve (Sağ baştaki ablası Ferda Cellek ile...

Öğretmen Nuray Aksoy ve oğlu Yiğit..

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..