Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '13

 
Kategori
Deneme
 

Öğretmenlik üzerine

Öğretmenlik üzerine
 

Başöğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK...


Başlıkta belirttiğim gibi bu yazımda seçtiğim ve dört yıl boyunca sırtıma bina edilen bir takım donanımların sonucunda ulaştığım hedeften bahsetmek istiyorum.

Lakin öncelikle geçmişini 17. Yüzyıla kadar dayayabileceğimiz “aydın” kavramını ele almak daha uygun. 19. Yüzyılda ise “aydın” kavramı tanımlanamaz, ortak bir kanıya dahi varılamaz bir hal almıştır. 20. Yüzyıla baktığımızda ise konumun içeriğinin de bir ipucu olması niyetiyle öğretmek veya öğrenmek ve aydın deyince aklıma Prof.Dr. Mehmet Kaplan gelir. Çünkü aydın mevcut fikirlerle mücadele uğraşında olup gerçeğin ortaya çıkmasından yana olan kişilerdir bana göre. Bunun formülü de okumaktır.

Sahaf dolaşmayı eski kitapların kokusunu içime çekmeyi çok severim. Saatlerce kalsam sıkılmam. Bir gün yine bundan dört yıl öncesinde sahaf dolaşırken Türk Edebiyatı dergisinin 1986 yılında çıkan 149. Sayısına rastladım. Bu sayı “Mehmet Kaplan’ın Aziz Hatırasına” başlığıyla çıkarılmıştı. 54. Sayfada çıkan ve Muhammed Yelten’e ait yazı o zamandan bu zamana aklımdan hiç çıkmamıştı. Yazmak bugüne kısmetmiş.

Yazıda Yelten hocası Mehmet Kaplan’a dair anılarından bahsediyor ve ona minnetlerini sunuyordu. Kaplan’ın öğrencilere yönelttiği “Öğretmen olunca ne yapacaksınız?” sorusuna bizzat kendisinin verdiği muazzam cevabı da yazının vurgulanan noktasıydı. Öğretmen olacaklara ve halen bu yüce mesleği yürütenlere bir anahtar olması amacıyla Kaplan üstadın söylediklerini sizinle de paylaşmak istiyorum.

“Sizden ilk isteğim aydın olmanız. Benim kafamda okuyan kimse kültürlü bir insandır. İnsan dimağının mide gibi gıdaya ihtiyacı vardır. Gıda almayınca ve okumayınca dimağ uyuşur. Okuma devriniz fakülteden sonra başlayacak. Otuz yaşına kadar kafası kültürle dolmamış insan dışa kapanır. Hayatımızın gayesi kültür edinmek olmalıdır. Benim ömrümde canım sıkılmamıştır. Sadece yorulurum. Okurken değerli kitapları okuyun. Tanpınar’ı Orhan Veli’yi toptan okuyun. Benim bir alışkanlığım var; koşarak okumam, dikkatle tekrar tekrar okurum ve okurken çizerim. Okurken üstadlarınızı arayacaksınız. Size yol gösteren üstadlar bulacaksınız. Ben Alain’i okudum, bütün eserlerini okudum. Söyleyebilirim ki beni o kurtardı. Birbirine zıt yazarları, gazeteleri okuyun. Hakikati tek insan bulamaz. Siz hoca olacaksanız müsâmahalı olmanız gerekir. Hocalık için iki sene derse hazırlanın. Dersinizi önceden yazın. Alain’dan bir şey öğrendim: “Yazarak düşünmek” Yazmadan önce fikirler kafamda bulut gibi olur, yazınca açılır, yağmur haline gelir. Yazmak düşünceye şekil vermektir. Yazarken sanat yapıyorum demeyin, sanat kendiliğinden ortaya çıkar. Dile ehemmiyet verin. Bizim işimiz dil iledir. Edebiyat hocası kelimeyi tadandır. Kelime üzerinde titreyin. Kelime güzel bir mısra, güzel bir cümle içinde güzeldir. Şunu unutmayın, dil tek başına ne güzel ne çirkindir. Titreyeceğiniz dil Yunus’un dilidir.”

Edebiyat ehlinin içinde okumayı çok seveni, okumaktan zevk alıp belli bir çıtası olanı, herhangi bir satırı bile okumaktan nefret edeni (nasıl olabiliyorsa) ya da bütün derslerden yüz çekip ömründe bir sayfa ders dışı bir şey okumayanını da gördüm. Hepsi aynı tarlada biten fakat aldığı güneşe göre besin değeri değişen ekinler gibi. Aynı görünümde amma ve lakin çok farklı.  Sevdiğim bir hocam “devlet memuru olacaksan öğretmen olma” derdi hep. Şimdi çok daha iyi anlıyorum. Asıl mesele bence öğretici değil de eğitici olup sosyalliği de bir arada götürebilmekte sanıyorum.

 

 
Toplam blog
: 37
: 1229
Kayıt tarihi
: 18.06.12
 
 

Farkındalığı fark ettirmenin amaçlı yolcusu. ..