Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Aralık '10

 
Kategori
Eğitim
 

Öğretmenlik ve öğrencilik anıları

ÖĞRENCİLİK VE ÖĞRETMENLİK ANILARI

Yazarı: Cavit Binbaşıoğlu 

(Kitapta bir öğretmenin öğrencilik ve öğretmenlik anıları anlatılmaktadır.) 

Yazar 16 Nisan 1925 tarihinde Antalya’da doğmuştur. Trabzon Beşikdüzü İlçesi Kız İlköğretim Okulu’nda Meslek Dersleri öğretmenliği yaparken, annesi rahatsızlanır. O sırada sınavları vardır. Sınavları erken tarihe aldırır. Ancak adır. 

annesi, o gelmeden 10 gün önce Hakk’ın rahmetine kavuşur. Bu olay yazarı derinden etkiler. Annesinden kalan hatıralar; Nüfus cüzdanı ve sapı keçi boynuzundan yapılmış el çakısıdır. Babasından kalan tek anı ise bir kahve değirmenidir. Babası askerliğini süvari onbaşısı olarak yaptığı için ‘Hüseyin Onbaşı’ diye anılırdı. 

Amcasının oğlunun adı Cavit’tir. Babası da oğlunun onun gibi başarılı olmasını istemiş ve bu özlemini gerçekleştirmek için oğluna Cavit ismini koymuştur. 

1934 yılında Soyadı Kanunu çıktığında, babası yine Cavit Beyle birliktedir. Cavit Bey soyadının ‘Oral’ olmasını istemiş ve babası da aynı soyadı almıştır. 

Askerlik dönüşünde babasının, Ali Amcasının oğlu Hasan’ın, soyadını, Binbaşıoğlu olarak değiştirdiğini öğrenir. Kendisi de soyadını Binbaşıoğlu olarak değiştirir. 

Askerliğini yaptıktan sonra babasının amcası olan Binbaşı İbrahim Hamdi Bey’in çocuklarıyla tanışır. Bunlardan Hatice Müşerref Öner’in kızı Sevim ile 1950 yılında evlenir. İki çocuğu olur. 

İlkokula 10 Ekim 1932 tarihinde Akseki İlçesinin Güzelsu köyünde başlar. İlk öğretmeni Akseki’nin Çimi Köyü’nden Mehmet Oğuz’dur. İlk okuma yazmayı harf yöntemiyle öğrenir. Harfleri öğrendikten sonra bunları bir araya getirerek heceleri; heceleri bir araya getirerek sözcükleri meydana getirir. Ancak bu zaman alır. Çünkü “Anne ipi al” yazısının arasındaki resimde, bir öğrencinin annesine ipi verdiği görülmektedir. Yani yazının şekliyle anlamı zihinde birleştirilmiştir. Fakat öğretmeni eski bir alışkanlıkla buna itibar etmemiştir. Harf yöntemini uygulamış. Bunun için uzun süre kekeleyerek okumaktan kendilerini kurtaramamışlardır. 

Bir keresinde öğretmeni Sabit Ünal ile köyün güneyindeki Çukur Köye geziye giderler. Bu köyün rakımı köylerinden 300-500 metre daha az ve adı gibi çukur bir yerdedir. Burada sebzelerin daha erken ekildiği ve daha önce yetiştiği görülür. Öğretmen bunun sebebini sorunca, herkes bir şeyler söyler. “Güneyde ve dolayısıyla ekvatora yakın olmasından başlayarak, rakımın az oluşundan, dağlar arasında bulunması ve dolayısıyla kuzey rüzgarlarının olmamasından, ” vb. bahsedilir. Bunların hepsi yazar açısından değerli birer yaşantı olur. Bunların bugüne kadar unutulmamış olması, yaşantıya dayalı bir eğitim ve öğretim ilkesinin etkili olduğunu gösterir. 

İlkokul yıllarında öğretmeni, öğrencilere şöyle bir ödev verir: 

“Herkes çevresinde meydana gelen ve açıklayamadığı bir olayı sınıfa getirip, sınıfın penceresinin önünde bulunan gözlem defterine yazacaktır.” 

Her öğrenci açıklayamadığı bir olayı, bu gözlem defterine yazar ve öğretmenleri de hafta sonlarında bu defteri alıp götürür ve altına cevapları yazar. Ertesi hafta ise defteri sınıfa getirir. Öğrenciler de kim ne sormuş, öğretmen ne cevap vermiş, onu incelerler. Yazar bir defasında, bir arkadaşının şöyle bir soru sorduğunu görür: 

“Ben tarlamızda bir yılan öldürdüm. Yılanın karnından kocaman bir kurbağa çıktı. Yılanın ağzı küçük, acaba bu kurbağa bu yılanın karnına nasıl girdi?” 

Öğretmen de bu soruya şöyle bir yanıt verir: Yılanın ağzı küçüktür. Fakat ağız kasları çok esnektir. Yılan avını yakaladığı zaman yılanın, esnek olan boğazı açılır ve genişler. Bu sırada avını -burada kurbağayı- yutar. 

Bu yanıt, belki tam bir yanıt değildir ama o çağdaki çocukları inandırmaya yetecek bir yanıttır. Bu olaylar, yazarın İlkokul yıllarındaki en güzel anılarıdır. 

Yazarımız akşam etütlerinde, çıra ile aydınlatılan evlerinde dersine çalışır. Okula lüks ışığı gelince öğretmeni, Sabit Ünal, yazar ve arkadaşlarının okula gelip lüks ışığında ders çalışmalarını ister. Etüt sonunda, geri evlerine giderler. 

Öğretmen Sabit Ünal’ın bir de “enlem” ve “boylam”ları öğretim şekli vardır: 

“Çocuklar okulumuzun alt katındaki koridorun doğu tarafına bir metre kare büyüklüğünde bir kare çizdim. Bunun içini desimetre karelere böldüm. Kareleri numaralandırdım. Bu metre karenin doğudan sekizinci, kuzeyden yedinci desimetre karesinin içine küçük bir toplu iğne batırdım. Bakalım bu toplu iğneyi en çabuk kim bulacak?” 

Bu yönerge üzerine öğrenciler, hemen alt kata koşuşurlar ve hemen toplu iğneyi bulurlar. Bu yöntem de yeni bir konunun öğretilmesinde uygulanabilecek, Pedagojik bir yöntemdir. Kalıcı izli yaşantı kazandırarak yapılan bir öğretim şeklidir. 

Binbaşıoğlu, 1938 yılında bir yarışmada, Atatürk’le ilgili bir yazı kaleme alır ve çok beğenilir. “Çocuklardan Atatürk’e” adlı bir kitapçıkta kısaltılarak yayımlanır. Bu yazarımızın yayımlanan ilk yazısıdır. 

1938 yılı Mayıs ayında ilkokulu bitirir. Devlet Parasız Yatılı Okul sınavlarına girer, ancak kazanamaz. Bu olay, yazar için bir tecrübe olur. İlkokuldan sonra Ortaokula gitmek ister ancak babasının maddi durumu zayıf olduğundan, Ortaokula gidemez. Bu arada Köy Enstitüleri açılır. Aradan 5-6 yıl geçtikten sonra Aksu Köy Enstitüsü’nü bitirip yüksek öğrenimini de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde tamamlar. 

Aksu Köy Enstitüsünde iken, İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun yazılarını fazlaca okur. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü kazanınca, İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nu ziyaret etmek ister ve o zaman Afyon milletvekili olan ve zaman zaman Türk Dil Kurumu’nda çalışan İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nu Türk Dil Kurumu’nda ziyaret eder. Baltacıoğlu, yazarı çok iyi karşılar. 

Binbaşıoğlu, Aksu Köy Enstitüsü’ndeyken, 1943 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Köy Enstitülerini ziyaret etmektedir. Burayı da ziyaret eder. Aksu Köy Enstitüsü’nden, 29 Ekim 1944 günü 31 arkadaşı ile birlikte mezun olur. Ertesi yıl kendi köyüne Başöğretmen olarak atanır. 

Ankara’nın Çubuk İlçesi İkinci Bölge Gezici Baş Öğretmenliği görevine 30 Temmuz 1947 günü başlar. Bölgeye atandığı zaman ilk olarak, bölgeyi tanıma gezisine çıkar. 

1953-1954 Öğretim yılında, Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’nün birinci sınıfına öğrenci olarak girer. Okuldan mezun olduktan sonra Trabzon Beşikdüzü Kız Öğretmen Okulu Meslek Dersleri Öğretmenliği’ne atanır. Buraya atanmasının sebebi, kendisinde hipertansiyon bulunması ve yüksek bölgelerde rahatsız olmasındandır. Bu konuda ilgili yere dilekçe yazar ve sağlık raporu da bu durumu belgeleyince, Trabzon Beşikdüzü’ne ataması yapılır. O yıllarda, Eğitim Enstitülerinden mezun olan kimselerin vakit geçirmeden bir göreve atanması sağlanmaktadır. Öğretmenin hem bildiklerini unutmaması hem de öğrenim dolayısıyla, bir hizmet kaybına uğramaması ve mali durumunun sarsılmaması için Ankara ili okullarına geçici atamalar yapılır. 

Yazar da mezun olur olmaz ilk önce Ankara İlköğretim Müfettişliğine atanır. Yani Temmuz 1955 ayı maaşını Ankara İlköğretim Müfettişi olarak alır. İki ay sonra da ataması, yine İlköğretim Müfettişliği kadrosu ile Trabzon’a yapılır. Ancak kadro yokluğu nedeniyle, 5142 sayılı yasaya göre Beşikdüzü Kız İlköğretmen Okulu’nda görevlendirilir. 

Binbaşıoğlu’nun, Aktif Öğretim’e ilişkin bir takım çalışmaları olur. Ayrıca ABD’den Köy Eğitimi Uzmanı Prof. Dr. K. V. Wofford, 1951 yılında Türkiye’ye davet edilir. O da yaptığı incelemeler sonucunda, Bakanlığa sunduğu raporda, ‘aktif öğretim’den ‘proje yönetimi’nden, ‘etkin öğretim’den söz eder ve ‘aktif metod’a olan ilgiyi arttırır. Yazar da, Beşikdüzü Kız İlköğretmen Okulu’nda derslerini ‘aktif öğretim’e uygun bir biçimde yapmaya çalışır. 

Binbaşıoğlu, 1958 yılı Eylül ayında Beşikdüzü Kız İlköğretmen Okulu’ndan Bolu Erkek İlköğretmen Okulu Meslek Dersleri Öğretmenliği’ne naklen atanır. 

Binbaşıoğlu bu okulda görev yaparken, akşam nöbetinde bir gün, bir öğrenci kapıya vurarak içeri girer ve bir sorununun olduğunu söyler. Anlatmaya başlar. Bu öğrenci bir Öğretmen Okulundan bu okula naklen gelmiştir. Kalabalık bir dosyası vardır. Öğrenci önceki okulundaki olayları anlatır ve oradaki bir öğretmenin, kendini rencide edici bir şekilde herkesin içinde küçük düşürdüğünü belirtir. Sebebi ise, bir Beden Eğitimi dersinde arkadaşlarından biraz uzaklaşarak sigara içmesidir. Bunun üzerine, oradan ayrılarak kendisini dereye atar. Orta kulak iltihabına yakalanır. Okulda uyumsuzlukları devam edince, bir akıl hastanesine göndermişlerdir. Orada bir süre kalmış sonra o okuldan da başka bir Öğretmen Okuluna nakletmişlerdir. Son olarak da Bolu Erkek Öğretmen Okulu’na nakledilmiştir. Binbaşıoğlu öğrenciyi dinledikten sonra, öğrenciye ne istediğini sorar. O da, ‘Gidiş-Hal’ notunun sıfır olduğunu ve bu notun nasıl yükseltebileceğini, sorar. O da, “Sen yeter ki şu kalan beş ay içerisinde hiçbir olay çıkarma, biz senin notunu Disiplin Yöneltmeliği’ne göre yükseltiriz, ” der. Çocuğun gözleri parlar ve sanki yeniden dünyaya gelmiş gibi olur. 

Binbaşıoğlu, 1961 yılı Eylülünde Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü Asistanlığı Bölümü görevine başlar. 1963-1964 öğretim yılı sonu Mayıs ayında asistanlıktan öğretmenliğe geçirilir. 

Binbaşıoğlu, Bursa Eğitin Enstitüsü’nde çalışırken, MEB’e dilekçe göndermiştir. Dilekçenin içeriği ise, bilgi görgü ve ihtisasını artırmak için İngiltere’ye gitmek istemektir. MEB 1968 yılında, yazarın İngiltere’ye gitmesini onaylar. Yazar, İngiltere’de öğretmen yetiştiren kurumlar üzerine araştırma yapar. İngiltere’den döndükten sonra, bir de yayınevi kurma denemesinde bulunur. 

Binbaşıoğlu, Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü öğretim görevlisiyken, Mayıs 1984’te kendi isteğiyle emekli olur. Daha sonra Eğitime Giriş adlı kitabını 1988 yılında yayımlar. 

Cavit Binbaşıoğlu, meslek yaşamı ve emekliliği süresince eğitimle ilgili olarak pek çok çalışmalarda bulunur. Öğretmenlere kılavuz, ailede ve okulda eğitim sorunları, eğitim uygulamaları ve eğitim bilimleri tarihi gibi konularda sayısız eser verir. 

 Yazar meslek yaşamını eğitime adar. Gerek okul eğitimine, gerekse çocuk yetiştirmekle görevli ana babaların eğitim çabalarına katkıda bulunmayı kendisine ödev sayar. Bunu yaparken de çağdaş eğitim ve Atatürk İlkelerinden ayrılmaz. Atatürk’ün eğitim fikirlerini, Eğitim Bilimleri açısından yorumlayarak bugüne kadar getirir. Bunları gerek yazılarında, gerek kitaplarında ve kendi meslek yaşamında, birer tutum ve kişilik özelliği olarak sergiler. Bu bakımdan, kendi öğrencileriyle, diğer meslektaşlarına da iyi bir örnek ve esin kaynağı olur.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..