Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Oğullar neden affetmez babaları?..

Oğullar neden affetmez babaları?..
 

05 Mayıs 2007 tarihli Sabah gazetesinin Günaydın ekinde "Ne Yaptın Mirkelam?" başlıklı haberi okuyunca babalarını affetmeyen oğullar geldi aklıma; en yakınımdan en uzağıma kadar... Haberin devamını yazayım ve bilinsin ki amacım, Mirkelam'ı eleştirmek değil; sadece hayata dair sorular sormaktır yaptığım...

'"Ne yaptın Asuman / yap bi pansuman" şarkısı dillerden düşmeyen Mirkelam, prostat kanseri olan babası Nazım Mirkelam'a sırt çevirdi. Ünlü popçu, babasının yaralarını sarmak için kılını bile kıpırdatmıyor.''

"Hastaneye gitmedi. Sanat camiasının babasıyla sorun yaşayan ünlüler kervanına Özcan Deniz, Nükhet Duru, Ebru Gündeş, Yavuz Bingöl, Seda Sayan ve Aysun Kayacı'dan sonra Mirkelam da katıldı. Ünlü popçunun prostat kanseri olan 70 yaşındaki babası Nazım Mirkelam'la ilgilenmediği ortaya çıktı. Hastalığı nedeniyle tedavi gören ve ameliyat olan Nazım Bey'e oğlu maddi manevi destek olmamış. Emekli avukat olan baba Mirkelam'ın tüm bakımını abisi gibi şarkıcı olan Sibel Mirkelam üstlenmiş."

"Maddi bir beklenti yok. Zorba Taverna'da sahne alan Sibel Mirkelam, kazandığı parayla babasının ilaç masraflarını karşıladığını söyledi. Babasının ilk eşinden olan abisi Mirkelam'la karşı karşıya gelmek istemediğini belirten Sibel Hanım şöyle konuştu: Hastalığı öncesi de çok sıcak bir baba-oğul ilişkileri yoktu ama en azından zaman zaman görüşüyorlardı. Maddi olarak bir talebimiz zaten olmadı, ama zor günlerinde babamızın yanında olmasını isterdim."

Haberde Mirkelam'in babasının küçük bir fotoğrafının da yer aldığı bölümde baba Nazım Mirkelam ile ilgili iki cümlelik bir açıklama var: "Sanatçı Babanın Vefasız Oğlu! Mirkelam'ın babası Nazım Bey, 1966'da 3 saatlik bir polisiye film çekmiş, 15 tane polisiye, 5 bilimkurgu romanı, 42 şiir yazmış, emekli bir avukat"

Yıllar önceydi eskicilik yapıyordum. Öğretmenlikten ayrılmıştım. Bir gün işyerime bir mühendis geldi, yanında eşi ve henüz okul çağına gelmemiş küçük bir erkek çocuk da vardı. Çok güleryüzlüydüler, mutlu bir aile oldukları her hallerinden belliydi. En azından ben böyle bir kanaate vardım. Kendi mutsuzluğumdan, başkalarının mutluluğunun verdiği bir hoşnutluk vardı bende. Mühendis beyimiz konuşkandı, bende de bu özellik fazlasıyla vardı. Çok kısa zamanda dost olduk. Mühendis dostum bir partinin Bursa'dan milletvekili adayı da olmuştu. Mühendis dostumun işyerine sıkça gitmeye başladım. Büroda bir iki kez de yetişkin bir delikanlıyla karşılaştım. Bu delikanlı bir oğuldan çok istenmeyen bir misafir gibiydi. Babaya muhtaç olduğu her halinden belliydi ve bu genç iyi bir üniversitede de öğrenciydi. Bu delikanlı, mühendis dostumun ilk eşinden oğluydu. Oğul ikinci eşe üvey; ikinci eş de oğula üveydi. Bu mutlu (!) ailede bir üvey oğul ve bir de üvey anne vardı. Oğullarını çok sevdiklerini, her ihtiyacını karşıladıklarını söylüyorlardı, ama bu ifadeler bana pek inandırıcı gelmedi. Mutlular diye çok sevindiğim bu aile de ne yazık ki mutsuzdu.

Günün birinde mühendis dostum, ilk eşinden olan bu üniversiteli evlada eski bir dörtlü ocak almak üzere işyerime geldi. Ocağı aldıktan sonra da bana "Sakın ha bu ocağı oğluma aldığımı eşime söyleme" diye de uyarıda bulundu. Milletvekili adayı mühendis baba, üvey anne, eski ocak, üvey oğul... Yıllar önce okuduğum "çok acıklı" bir roman gibi, "çok acıklı" bir film gibi hiç çıkmaz aklımdan. Neden ilk eşlerden olan oğullar/kızlar üvey olurlar?.. Neden ikinci eşler üvey anne/baba olurlar?.. Ve neden oğullar, kızlar affetmezler babaları ve anneleri de...

İster kütüpheneler dolusu kitaplar yazsınlar babalar ve anneler; isterse dünyayı kurtaran kahramanlar olsunlar; isterse çuvallar dolusu paraları olsun, çocuklarını sevmeyi başaramayan babaları ve anneleri affetmez oğullar ve kızlar!..

İlk onbeş yaşına kadar sevginin en kutsalını çocuklar; kendileri için en değerli olan anne ve babalarından alamadıktan sonra hep boynu bükük yaşarlar. Yitip giden anne-baba özlenir, gözyaşları akar apak duygularla, ama ayrılıp giden ve hele de evlenen anne-babalar yürekte kor bir ateş olup kalır çocuk yüreklerinde. Ve o kor ateş çocuk büyüyüp koca adam, yaşlı dede de olsa hiç sönmeden kalır.

Kendisini çocuklarına adayan ne çok anne var, dünyanın her yerinde. Neresinden baksan yazılacak uzun bir romandır bu annelerin hayatları...

Neden affetmez ki oğullar babaları?... Bırakalım hastalanmasını babanın, ölüsüne bile gelmez oğullar babalarının?..

Ah sevgi ah!.. "Bir insanı sevmekle başlar" diyor ya ''her şey'' Sait Faik Abasıyanık; çocukken sevilmemişse bir çocuk; kocaman bir insan olduğunda ne kadar çok sevilirse sevilsin o insan; sevgi dal budak salmaz, o insanda.

fotoğraf sitesi www.aileterapisi.com

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..