Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '11

 
Kategori
Kitap
 

Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı hakkında kısaca...

Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı hakkında kısaca...
 

Google Görsel


Selim Işık ve Turgut Özben, öğrencilik yıllarında iki iyi arkadaşken, hayattaki tercihlerinin farklı oluşu, yollarını ayırmıştır. Bir gün Turgut, gazetede Selim'in intihar ettiği haberini görür ve O'nunla zamanında yeterince ilgilenmediği için kendisini suçlar. Selim'i intihara götüren nedenleri bulmak üzere, O'nun tuttuğu notları, günlükleri, odasını, tanıdıklarını yani hayatını araştırmaya başlar. Bu arada Selim'in Günseli isminde bir sevgilisi olduğunu ve Günseli'nin Selim hakkında her şeyi bildiğini de öğrenir. Araştırma sırasında Turgut, bir yandan da kendi hayatını sorgulamaktadır. O'na destek olan Olric'in eşliğinde...

Kitabın başında Turgut Özben üç yıldır kayıplara karışmıştır.  Kayboluşundan bir yıl sonra, bir yolculuk sırasında trende tanıştığı bir  yayıncıya, yayınlanmak üzere notlar, yazılar göndermiş; ancak bunlar, yayıncının eline iki yıl sonra geçmiştir.

Kitap, Turgut Özben'in notlara eklediği ve ancak küçük bir bölümünün yayınlanmasını istediği mektupla son bulur.

Tutunamayanlar'ın kısa özeti böyle...

Kitabın arka yüzünde, Berna Moran'ın Oğuz Atay'ın bu ilk kitabı için yaptığı övücü eleştiri ile yazarın hayat ve edebiyat öyküsü yer alıyor.  Kitap, TRT 1970 Roman Ödülü'nü kazanmış.

"Tutunamayanlar"ı okumadan hatta böyle bir kitabın varlığını duymadan önce, 'tutunamayan' kelimesini cümle içinde kullandım ben; ama nereden çıkmış bu kelime diye, hiç düşünmedim. "Tutunamayan kimdir?" diye ayrıca kafa yormadım. Hayatta hiçbir baltaya sap olamamış, kendine bir düzen kuramamış, toplumda yerleşmiş hiçbir kurala uymayan, tanımlanmak istendiğinde, isminin önüne bir sıfat konulamayan, bu dünyaya boşa gelmiş, haybeye gidecek olan insan evladı, diye bir fikrim vardı ama bu nereden geliyor, merak etmedim. Bugün ilk defa sözcüğün anlamına baktım. Öyle bir kelime yok... 

TDK Sözlüğü'nde 'tutunmak' sözcüğü var. Anlamı, tutup bırakmamak, dayanmak, sarılmak veya asılmak; aynı yerde ve durumda kalmak, direnmek, dayanmak olarak verilmiş. Bir de, kendini kabul ettirmek, kendine bir yer sağlamak. Tutunan insan, bu tanımlara uyan kişiyse,  'tutunamayan'ın tanımı ortaya çıkıyor; bunları başaramayan insan, 'tutunamayan' oluyor. Oğuz Atay'ın deyimiyle, "disconnectus erectus"*...

"Tutunamayanlar", bu insanların hikayesi.  Hani şu, şimdiye kadar okumadığım zamanı kayıp olarak gördüğüm; "gençliğimde de okumuş olsaydım, bir de şimdi okuyup iki farklı çağımda bende bıraktığı izi kıyaslardım" diye hayıflandığım kitap... "Bat, dünya bat!"*

Belki genç yaşımda okusaydım, insanlar hakkında yargıya varırken, bir kez daha düşünmek gerektiğini erkenden öğrenmiş olurdum. Ve hayatta ne yaparsak yapalım, anlamı olan, bizi hayata bağlayan işleri, seçimleri ön planda tutmak gerektiğini; kendini önemsemeyi... "Efendim?"*

Ben biraz fazla romantik bir kadınım. Beynim ise düşüncelerle oyalanmayı, oynamayı sever. Okumayı çok sevdiğimse ortada... Başından sonuna dağınık görüntüsüne, içindeki bin bir düşünceye, altüst edilmiş bilgiye karşın, temeli, örgüsü mükemmel kurulmuş, karakterleri ustaca oturtulmuş bu kitapta, beni çeken, etkileyen, hayran bırakan, -laf aramızda- Oğuz Atay'a neredeyse aşık eden, roman kişilerinin her birinde kendimi bulmam oldu. "Kitaplar yüzünden çok acı çekiyorum Esat ağabey (...) Sanki hepsi benim için yazılmış. Bu kadar insanı birden canlandıramıyorum."*

Ve ülkemde, o gün gibi bugün de hâlâ geçerli olan, beni üzen, kızdıran olumsuz her koşuldan mizahi bir dille söz ederlerken, kendimi o kişilere ve romana daha yakın hissettim. "De Gaul De Gaul dediler, onu da gördük!"*

Selim Işık'lı satırları okurken, Selim  oldum. Bazen beni sarıveren bunalımlı zamanlarda, aklıma üşüşen, sorguladığım, beni huzursuz eden halleri, düşünceleri, kendimde eksiklik olarak gördüğüm tavırları O'nda görünce, O'nu anladım. Oğuz Atay'ın Selim'e şefkatli ve içten dışa bakışı, Selim'in kendini ve insanları gördüğü gözü aktarışı, hayatındaki hüznü anlatışı öyle doğal, gerçek ve yerindeydi ki, kendimde O'ndan bir şeyler bulmak, kendiliğinden oluverdi; hiç rahatsız olmadım.

Bazen Turgut Özben oldum. Ben kendi dünyamda huzurlu yaşarken, farketmediğim başka hayatlara kayıtsızlığım nasıl bir an gelir karşıma çıkar ve beni üzerse; kimi zaman bir arkadaşımın sıkıntısına çare olamamak nasıl bunaltırsa, aynı pişmanlığı, çaresizliği O'nda da gördüm; O'nu anladım. Kendimi, O'nun gibi ben de, "Selim'e yardım edilebilir miydi?" diye kıvranırken bulunca hiç şaşırmadım.

Günseli oldum bir ara. Günseli'nin Selim için ne kadar üzüldüğünü gördüm, O'na gösterdiği şefkati sevdim; ama ne yazık ki, sevilen kişiye, ancak onun izin verdiği kadar ulaşılabildiğini düşündüm. Elinden gelen buydu, O'nu anladım.

Hatta Olric'im bile oldu! Bazen "Benim de Olric'im olsaydı, hatta herkes bir Olric'e sahip olabilseydi!" derken kendimi suç üstü yakaladım(!). "Siz ne yaparsanız olur efendimiz.  Beni şımartıyorsun Olric!"*

Oğuz Atay, tutunamayanları anlatmış; toplum tarafından beğenilmeyip dışlanan, alay edilen, suçlanan, hatta kendini suçlayan bu insanları anlamış;  ruhlarını tahlil etmiş ve hem topluma hem tutunamayanların kendisine karşı savunmuş.

Okuyanın "Hayat Koordinatları"nı* değiştirme gücü taşıyan bir baş yapıt yaratmış.

Yazmasamolmazdıdiyengillerden olduğum için yazdım bu yazıyı...  Oğuz Atay'a saygıyla!...

*  :  Kitaptan alınmış sözler.

Tutunamayanlar- Oğuz Atay / İletişim Yayınları 1984/ 724 sf.
 

 
Toplam blog
: 33
: 3988
Kayıt tarihi
: 07.06.09
 
 

İyi bir okurum. ..