Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '12

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Oh be ! Uzaklardayım diyebilmek için : Ourense

Oh be ! Uzaklardayım diyebilmek için : Ourense
 

Ourense Sokakları


Ryanair diye İngiliz bir hava yolu şirketi var. Aramızdaki sevgi bağı, seyahatlerle güçleniyor gün geçtikçe. En güzel Avrupa içi turlarınız için burası uygun bilet fiyatlarıyla bayılacağınız bir site. Bağlayacağım yer şurası ki İspanya seyahatimizi 'seyahat' yapan havayolu firmasıdır Ryanair. Ve benim için sadece İspanya değil; Erasmus dönemimde Avrupa'yı talan etmemi sağladığı için üzerimdeki emeği büyüktür.

Ryanair ile Santiago de Compostela'ya doğru uçuyoruz. Havaalanından bizi her zamanki gibi benim canım arkadaşım Jesus alacak. Heyecan yine içimizde. Tik tak ...

Aman Allah'ım hani derler ya Oh ma god ! Sanki İspanya'da değil Sibirya'dayız. Hava nasıl soğuk! Yağmurlu ve rüzgarlı. Jesus söylemişti hazırlıklı olun diye ama biz, en nihayetinde İspanya'dayız demiştik. Uçaktan indik hava buz gibi, titriyoruz ! Heyecan falan soğuk rüzgara karıştı ve gitti.
Jesus bizi aldı ve arabayla Lady Gaga, JLO, Adele eşliğinde 1,5 saatlik uzaklıktaki Ourense'ye doğru yola çıktık. Madrid ile kıyaslamaya başlıyoruz hemen. Daha yeşil ve daha doğayla iç içe diyoruz akebinde. Şehre ilk girişte ufak çaplı bir hayal kırıklığı oluştu. Evler hiç estetik değil, ve şehir hiç canlı görünmüyordu. Hiç aklıma gelmedi tabi ki o anda oranın beni bu kadar derinden içine çekeceği...
Jesus'u kelimelerle anlatmak mümkün değil. O bambaşka biri. Hem çok komik hem de çok ukala! Hem çok iyi hem de çok patavatsız! Ailesi nasıl acaba diye meraktan ölüyordum hep, taa onu tanıdığım ilk zamanlardan itibaren. Eve doğru yaklaştıkça da aklımdaki sorular çoğaldı. Karnımız nasıl aç ölüyoruz açlıktan. Acaba diyorum şimdi eve gidince annesi bize bir şeyler hazırlar mı? Yook, canım diyorum sonra. Araba durdu ve park etti. İşte dedi, şişko annemle tanışabilirsin ve çingene teyzem ! :) Evet Jesus'un tarzı bu:) İspanyolca bildiğim sadece bir replik var:
Hola ( Merhaba)
Qea Tal ( Naber)
Muy bien ( Çok iyiyim )
y tu ( Ya sen )

Evet bu replik ailenin tüm fertleri ile gerçekleşti. Mama, papa, teyze, kuzenleri, kardeşi David, 95'lik grandmama. Eee tabi replik ardındaki gülüşmeleri sizler kolaylıkla tahmin edebilirsiniz :) Gece 12 olmuştu ama beklemişlerdi bizi. Annesi hemen hızlıca sandaviç malzemelerini çıkardı. Açlığımızdan eser kalmadı. Karnımızı doyurduk. Evin köpeği Edward ile Jesus'un öpüşmelerine de şahit olduktan sonra odamıza geçtik. Burada bir ayrıntıyı paylaşmak istiyorum. Dışarıdan eve doğru girerken Mama Jesus'a birlikte mi uyuyacaklar yoksa ayrı mı yatak hazırlayalım diye sordu. Hani, Türkiye'den geliyoruz ya kadın belkide ayrı uyumak zorundayız gibi düşündü tabiki. Gereken cevabı Jesus verdi zaten :)Ourense'deki odamız belki Madrid'teki gibi değildi ama çok İspanyoldu! :) Sabah kruvasanlı&kahveli kahvaltıdan sonra şehri gezmeye çıktık. Bu arada benim sevgilim kahve içemez. Hoş ben de çok meraklısı değilim ama hem o hem de ben İspanya'da kahvesiz bir sabah geçirmedik. Gelelim Ourense'nin nasıl güzel bir şehir olduğunu anlatma kısmına.

Ourense, İspanya'nın kuzeybatısında, Galiçya bölgesinde yer alıyor. Biliyorsunuz İspanya 17 özerk bölgeden oluşuyor ve bu 17 özerk bölgeden biri de 'Galiçya'. Şehir Romalılar tarafından kuruluyor ve şehrin sanki 3 ana çağı varmış gibi. Bazen kendinizi Orta Çağ'da hissederken; bazen 19.yüzyıla uzanıyorsunuz ve bazen de modern çağa. Şehrin old town'u 'The Plaza Mayor' binasının bulunduğu yer. Şehrin kalbi burada ve buraya paralel olan Orta Çağ esintili sokaklarında atıyor. Ourense'nin eski şehri belki de bu zamana kadar gördüğüm eski şehirlerden en küçük ve şirin olanı. Küçük ve eski pastahane ve kıyafet dükkanları, sokakları adeta nostaljik şölene çeviriyor. Sokakları çok sakin. Aslında insanlarıyla dolu ama bir o kadar da sakin. Dikkatimizi en çok çeken karşılaştırmalardan birisi de otopark sistemleri. Şehir merkezinde ve merkeze yakın mesafelerdeki yerlerde yol üzerinde park etmiş araç görmeniz neredeyse mümkün değil! Çünkü yer üstündeki yolun altını otopark olarak kullanıyorlar. Her şey muntazam, her şey pratik. Bu bahsettiğim otopark sistemi benim gezdiğim tüm İspanya şehirlerinde -Madrid, Ourense, Santiago, Sevilla, Barcelona- aynıydı.

Öğle yemeği için evin yolunu tuttuk. Yemekte 'Paella' vardı. Tavuklu ve sarı renkteki pilav üzerinde, çeşit çeşit deniz mahsülleri. Kalabalık bir sofra, yemekler, şaraplar... O kadar eğlenceli ve şahane bir aile ki insan gülmekten yemek yiyemiyor. Mama tam bir Türk annesi gibiydi. Biz tabaklarımızı bitirmeden tabaklarımızı tıka basa doldurup duruyordu. Ne onlar İngilizce biliyordu ne de biz İspanyolca ama beden dili sen ne güzel bir dilsin :) Yemekten sonra annesine hediye olarak götürdüğüm bakır cezveden afilli, bol köpüklü bir Türk kahvesi pişirdim Mama ve deli kuzene :) Onlar Türk kahvesi ve çifte kavrulmuş lokumun tadına bakarken biz de Galiçya usulü buzlu-alkollü İspanyol kahvesinin tadına baktık. Kahveler bitti, sallanarak dilekler tutuldu ve soğuması için kapatıldı. Kahve fincanları ve üzerindeki yüzükler... Sohbet, kahkaha, dans... Jesus ile birlikte kimsenin siesta yapmasına izin vermedi :) Keşke diyorum şimdi ben fal bakarken onlara bir videom olsaydı. Nasıl eğlenirdiniz siz de ! :) Hayatımda bu kadar gülerek ve eğlenerek hiç fal bakmamıştım :) Fincanın içine bakıyorum, şekilleri yorumluyorum. İngilizce'ye çevirip Jesus'a aktarıyorum. Jesus İngilizce'den İspanyolca'ya çevirerek karşıya aktarıyor derken ben o gün pencereden çağrılan komşuları dahil 4 kişiye fal baktım ! :) Oha! dedim içimden heralde söylediklerim çıktı da komşularını da çağırdılar.

Ourense termal suları ve havuzları ile meşhur bir yer. Şehrin bir çok yerinde çeşme ve çeşmelerden fışkıran kaynar sular bulunuyor. Bu termal havuzlardan birine akşam geç saatlerde gittik. Ormanın ve nehrin ortasında bir yer. Ve ücretsiz ! Biz şok ! Nasıl ücretsiz olur böyle bir yer ! İstanbul cami tuvaletinin bile ücretli olduğu bir yer olunca tabi bizdeki şaşkınlıkta normal oluyor. Akşam, gökte yıldızlar, bir tarafında nehir bir tarafında orman, mis gibi bir hava ve sıcacık havuz. Akşam olduğu için malesef fotoğraf çekme fırsatım olmadı. Bir diğer gün ise başka bir termal su merkezine gittik. Bu sefer gündüz ama orada da fotoğraf çekmek yasaktı. Bu yüzden sizlere oradan bir kare gösteremeyeceğim. Ve Ourense'de, kendimi her şeyden herkesten uzak upuzak hissettiğim yerde maximum 15 kişilik bir havuzda '5 Türk' erkek ile karşılaşmamıza ben yorum yapmayacağım. Ben sadece belirtiyorum, yorumunu siz yapın. Ama önce lütfen şuraya bir bakın.

Ourense'de kaldığımız 3 günün yarım gününü Jesus'suz sadece ailesiyle geçirdik. Mama ile birlikte pazara, markete gittik. Kahvaltı yaptık ve ahtapot pişirdik. Ah Mama sen ne kadar şahane bir kadınsın nasıl ! Bize 3 gün boyunca tek kuruş harcatmadı. Bize lezzetli İspanyol yemekleri yapıp bizimle vakit geçirdi. Gitme dedi ! Daha gitmeden ne zaman döneceksin dedi ne zaman geleceksin tekrar dedi! Nasıl duygulanıyorum şimdi bile. Halbuki nasıl önyargılı insanlarız biz Avrupalı'lara, Müslüman olmayan insanlara karşı. Hoşgörüyse bu ne ? Biz hoşgörüden bahsediyorsak eğer o zaman bizim yaptığımız ne?

Son akşamımızdı. Gece 12'yi geçiyordu yanlarına gittiğimizde. Herkes masada toplanmıştı. Tüm aile. Kalabalık, güzel aile. Gözlerim dolu dolu. Sevilla'da ne yapacağım ya burada kalsam diye içimden geçirdiğim gibi Mama, gitmeyin Sevilla'ya diyor. Teyzesi kolundaki inci bilekliği çıkarıp birden, takıyor koluma ve öpüp sarılıyor bana. 95'lik anneannesi 'Guapaaaaa' diye sarılıyor, öpüyor. Poposunu kıvıra kıvıra dans ediyor benimle. Bir başka teyze takıştırıyor küpeleri kulağıma.

Sabah oldu sonra. Kahvaltımızı hazırlamış erkenden Mama! Kahvaltı yapıyoruz, yanımda oturuyor. Ağladım ağlayacağım ve son 1 2 ... Kapıdan çıkarken, bir kutu çıkarıyor avucundan. Jesus annemin sana hediyesi dedi. Açtım kutuyu. Bir kafes. Kafesin arkasında bir kalp. Kuyumcusundan almış bana! O anda dayanamadım artık, sarılıp ağladık birlikte... İstanbul'a seyahate ikna edemedim belki ama düğününe geleceğim diye çıkıverdi ağzından!

Ourense'den aklımda kalanlar:
Jesus ve muhteşem ailesi,
Mama!
Ahtapot ve şarap,
Köprüsü ve şehrin içinden geçen nehri,
Termal suları,
Eski şehri,
Lezzetli tapasları,
Bana yaşattığı çok uzaktasın Öznur hissi,
Eğlenceli İspanyol aile sohbetleri,
Bağlılık...
Yüzündeki sayısız kırışıklıkla ve bembeyaz saçlarıyla 95'lik anneanne güzelliği,
Samimiyet,

Seyahat notlarımdan:
4 ağustos 2011 Perşembe, Santiago Havaalanı
Ağlamaktan gebericem sanırım birazdan. Jesus'la vedalaştığımız zaman başladı ama her şeyden dolayı ağlıyorum. Zaman çok çabuk geçiyor, geçmese bu kadar çabuk keşke! İçimde bir şey var beni mahfediyor ve ben o şeyi çok iyi hatırlıyorum Vilnius'tan. O şey beni üzüyor, ağlatıyor, acı veriyor. Nefret ediyorum dönmek zorunda olmaktan ve ayrılık hissinden. En kötüsü ve en ağlatanıysa bir daha ne zaman sorusuna cevap bulamamak. Çok üzgünüm!

Yazının sonlarına doğru bile içimde bir hüzün. Çok özledim sizleri. Çok uzağımdasınız ama aklımdasınız.

Birgün o uzaklara tekrar gidebilmek umuduyla...

Birgün sizlerinde uzaklarda kalan parçalarınızı bulmanız dileğiyle ...
 

 

 
Toplam blog
: 13
: 521
Kayıt tarihi
: 29.12.11
 
 

Küçükken gözleri renkli olduğu için sadece renkli gözlü insanların Dünya'yı renkli gördüğüne inan..