Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '20

 
Kategori
Psikoloji
 

Oidipus Kompleksi

Erkeklerin Kadim Karmaşası: ‘Oidipus Kompleksi’

Erkekler dikkat!

Bir erkek olarak karşı cinsle iletişime geçmekte zorluk yaşıyorsanız, otorite figürleri karşısında ciddi kaygılar hissediyorsanız, başkalarıyla rekabet etmekten kaçınıyorsanız; tüm bu sorunlarınızın kaynağında çözümleyemediğimiz Oidipus kompleksiniz yatıyor olabilir. Bunu, ben demiyorum günümüzden yaklaşık yüz yıl önce Sigmund Freud demiş. Gelin nedir bu Oidipus kompleksi birlikte inceleyelim:

Oidipus kompleksi ya da bir diğer adıyla Oedipus karmaşası, Sigmund Freud'un kurucusu olduğu psikanalitik teoriye göre erkek çocuğun, karşı cinsteki ebeveyni sahiplenmesi ve kendi cinsinden ebeveyni saf dışı etme konusunda bir takım yıkıcı duygu, düşünce ve dürtüler taşımasıdır. Freud’a göre 3-5 yaşları arasında her erkek çocukta çözümlenmeyi bekleyen ‘Oidipus karmaşası’ ya da kompleksi ortaya çıkmaktadır. Bu kompleksin nasıl ortaya çıktığını ve yaşandığını açıklamadan önce Freud’un, bu komplekse adını verdiği Yunan Mitolojisi’ndeki hikâyeyi de anlatmakta fayda var.

“Mitolojiye göre, Antik Yunan’da Thebai şehrinin kralı Laios’un çocuğu olmaz ve Tanrı Apollon’dan bu konuda yardım ister.

Apollon: ‘Bir oğlun olacak, ama bu çocuk ileride seni öldürecek, kraliçe yani annesi ile evlenecek ve daha sonra herkes mutsuz olacak’ der. Laios, Apollon’un bu kehanetini önemser ve çocuk isteğinde ısrarlı olmaz. Fakat kehanet gerçekleşmeye başlayacaktır, bir süre sonra kraliçe hamile kalır ve bir erkek çocuk dünyaya getirir.

Kral Laios herkesin mutluluğu adına bu çocuğu öldürtmek için emir verir. Kraliçe Lokaste, buna izin vermez ve cellâdı, bebeği öldürmemesi, uzak ve tenha bir yere bırakarak ölüme terk etmesine razı eder. Bunun üzerine cellât bebeği ayağından ağaca asar ve ölüme terk eder. O sırada yoldan geçen çobanlar bebeği görür ve kurtarırlar.

Bebeği Korinthos Kralı Polybos’a getirirler. Bu şehrin kraliçesi de çocuğu olmadığından bu bebeği çok sever ve evlatlık alıp, büyütmeye karar verir. Asılı kaldığı ipin etkisi ile ayağı şişip incinen bebeğe ‘ayağı şiş’ anlamına gelen Oedipus adı konulur.

Oedipus büyüyünce, kendisiyle ilgili hakikati öğrenebilmek için kâhinlerin şehri Delphi’ye gitmeye karar verir ve orada kralın gerçek evladı olmadığını öğrenir. Bunun üzerine gerçek ailesinin kim olduğu öğrenmek için Apollon’a gider. Apollon, Oedipus’a aynı kehaneti anlatır. Babasını öldürmek istemediği için uzaklara kaçan Oedipus, yolculuğu sırasında çıkan bir çatışmada bilmeden öz babası olan Laisos’u öldürür.

Günlerden bir gün Oedipus’un doğduğu kente yolu düşer. Gelip geçene bilmece sorarak, doğru yanıtı veremeyenleri öldüren bir mitolojik yaratık olan Sphinx ile karşılaşır. Sphinx bir bilmece de Oedipus’a sorar: ‘Sabahları dört ayağı, öğlen iki ayağı ve akşamları üç ayağı ile yürüyen nedir?’

Oedipus hemen yanıtlar: ‘Sabahları yani hayatın ilk dönemlerinde el ve ayakları üzerinde emekleyen, hayatının öğle vaktinde yani büyüyünce iki ayağı üzerinde yürüyen ve hayatının akşam vaktinde yaşlılığında ayaklarına ek olarak bastonu bir ayak gibi kullanan varlık insandır’ der.

Bu yanıt karşısında Sphinx, kenti affeder ve kendisini uçurumdan atarak intihar eder. Bu olay halk tarafından çok büyük bir sevinçle kutlanır ve Oedipus kral ilan edilir. Sonrasında, gerçek annesi olduğunu bilmeyerek eski kralın dul karısı ile evlenir. Kral Oedipus’un annesinden dört çocuğu olur.

Bu duruma çok öfkelenen Tanrılar, kent üzerine kuraklık, kıtlık ve sefalete neden olan felaketler yağdırırlar. Bu felaketlerin nedenini öğrenmek için bir büyücüye danışan Oedipus, büyük bir keder içinde kehaneti öğrenir. Bu durumu duyan annesi Lokaste kendini öldürür, Oedipus da, annesinin iğnesi ile gözlerini kör eder.”

Bu mitolojik hikâye zamanla, sevgi ve birliğinin, ebeveyn-çocuk bağlılığının bir simgesi halini alır.

Sigmund Freud’a göre 3-5 yaş aralığındaki her çocuk -gelişen duygu ve dürtülerinin bir sonucu olarak- karşı cinsten ebeveynine yönelik bir ilgi ve aşk duymaya başlar. Erkek çocuğun sürekli annesine şımarması, babasının annesiyle ilgilenmesinden rahatsız olup huysuzlanması veya annesiyle babasının sık sık arasına girmesi bu duruma örnek olarak verilir. Buna bağlı olarak erkek çocuk için annesi bilinçdışında elde edilmesi gereken bir figür halini alır. Ancak çocuğun kendi babası bu duruma engel olabilecek bir diğer figür olarak karşısında durmaktadır. Böyle bir tablo karşısında babası, annesini elde etmek için rekabet etmesi gereken bir kişi olarak erkek çocuğun bilinçdışında -kimiler için bilincinde de- rol almaya başlar.

Bu dönemdeki erkek çocuk, annesini (masum kraliçe); kocasının (zalim kral) zulmünden kurtarabilmek ve onu elde etmek için babayla mücadele etmek şeklinde bir bilinçdışı fantezi geliştirir. Fakat çocuk açısından ortada şöyle bir sorun bulunmaktadır: çocuğun bilinçdışındaki ‘hasmı’ yani babası, kendisinden iri ve daha kuvvetli bir varlık olarak karşısında durmaktadır ve her an kendisine zarar verme tehlikesi taşımaktadır. Böyle bir durumda erkek çocuk, babasının bu rekabet ortamında kendisini saf dışı bırakmak için ona yapabileceği en çarpıcı hamlenin gelip kendisini hadım etmesi, diğer bir deyişle penisini kesmesi olacağını bilinçdışında kurgular. Zira penis, bir arketip olarak erkekliğin ve gücün en temel sembolü konumundadır. Bu bağlamda baba tarafından hadım edilme kaygısı, erkek çocuğun bu dönemde aşması gereken bir kompleks ya da karmaşa olarak karşısına çıkmaktadır. Bu dönemi atlatabilmesi için çocuğun, anneyi bir eş ya da partner olarak görmekten vazgeçip ‘anne’ olarak kabul etmesi ve babasıyla da özdeşim kurması önemlidir. Diğer bir deyişle o yaştaki bir çocuğun bu çatışmayı sağlıklı bir zemine taşıyabilmesi için bilinçdışı zeminde sürecin sonunda şunu kabul etmesi gerekmektedir:

“Annem benim eşim olamaz; çünkü o benim annem, aynı zamanda da babamın eşi. Babam benim bir rakibim değil; tam tersi beni seven ve koruyan birisi. İleride ben de yetişkin bir erkek olunca tıpkı babam gibi olacağım ve benim de bir eşim olacak.”

Freud’a göre, ödipal dönemde bu anlayışı geliştiremeyen erkek çocuk, bir yetişkin olduğunda da belli duygu, düşünce ve davranışlarında babasıyla halledemediği bu rekabetin ve kompleksin izlerini bilinçdışında hep taşıyacak ve ‘yineleme zorlantısı (repetition compulsion)’ şeklinde farklı alanlara aktarmak suretiyle tekrarlayacaktır.

Ödipal dönemdeki bu çatışmayı çözümlemeyen -diğer bir tabirle bu döneme takılı kalmış- yetişkin kişilerde, bu komplekse bağlı olarak ne gibi durumlar ortaya çıkabildiğini bazı örneklerle açıklamak istiyorum. Ödipal döneme takılı kalmış bireyler, babalarıyla -anneyi elde etmek amaçlı- sürekli rekabet halinde olduklarında ve babalarının kendilerini hadım edebileceği kaygısını bilinçdışı düzlemde taşıdıklarından bahsetmiştim. İşte bu anlayış, yetişkinlikte karşılaşılan birçok olay ve davranışın bilinçdışında ‘baba temsili’ ve ‘anne temsili’ olarak kabul görmesine neden olabilmektedir. Diğer bir deyişle bu karmaşa, gerçek anne ve gerçek babanın dışına aktarılarak farklı kişi ya da nesnelere yansıtılıp yaşantılanmaya devem eder. Örneğin yetişkin bir erkek, otoriteyle kurduğu ilişkilerde aşırı kaygı geliştirerek onların karşında kendini ifade etmekte zorluk yaşayabilir. Hayatta herhangi bir alanda ‘başarılı’ ya da ‘güçlü’ bir birey olma olasılıklarıyla karşılaştığında, bunu gerçekleştirmeye yönelik bilinçdışı bir şekilde kendi kendine engel olup kendini, ‘başarısız’ ya da ‘güçsüz’ bir konuma getirebilir. Aslında bu şekilde davranarak bilinçdışı düzlemde babasına vermek istediği mesaj şu olmaktadır:

“Baba, senin gücünü ve annemin sana ait olduğunu kabul ediyor ve sen gelip beni hadım etmeden, ben kendi kendimi hadım ediyorum.”

Sonuç olarak oto-kastrasyon (kendi kendini hadım etme) olarak da tanımlanan bu durum -hiçte azımsanmayacak bir sayıda olduklarını düşündüğüm- birçok nevrotik erkeğin davranışlarının altındaki nedenselliği açıklar niteliktedir.

Tüm bu bilgiler ışığında, günlük yaşamda çözümlenmemiş ödipal çatışma kaynaklı, erkeklerde görülme olasılığı olan bazı oto-kastrasyon ya da ödipal babaya başkaldırı (agresörle özdeşim) niteliğindeki davranış sorunlarına bazı örnekler aşağıdaki gibidir.

- Kişinin bir yetişkin olmasına rağmen babasının ya da başka otorite figürlerinin boyunduruğunda bir yaşam sürmesi.

- Karşı cinsle iletişime geçememe (geçtiğinde baba tarafından hadım edileceğine dair bilinçdışı kaygı duymaktan dolayı).

- Başarılı olmama konusunda gözle görülen hiçbir neden yokken kişinin bir bahaneyle -aklileştirme- her defasında kendi kendini başarısız kılması (oto-kastrasyon).

- Tüm koşullar sağlanmasına rağmen bir evlilik yapamama ya da müzmin bekârlık.

- Ereksiyon, erken ya da geç boşalma sorunları.

- Sınav ya da performans kaygıları.

- Özgüven ve karar verme gibi sorunlar yaşama.

- Otorite konumundaki kişilere karşı hissedilen ‘sebepsiz’ kaygı.

- Başkalarıyla ya da otoriteyle olan her türlü rekabetten kaçınma ya da tam tersi otorite figürlerine başkaldırma isteği ya da onlarla sürekli bir rekabete girme çabası (agresörle özdeşim savunma mekanizması sonucunda kavga çıkarma, şaka yollu karşısındaki kişinin gücünü tartma, güreş tutma, bilek güreşi yapma isteği vb.).

- Gerçek dışı bir zeminde diğer erkekleri potansiyel rakipleri olarak görme, onlara düşmanlık besleme ve bunun neticesin eşini ya da partneri diğer erkeklerden aşırı derecede kıskanma.

Sonuç olarak Oidipus kompleksi çok bilinmeyen bir olgu olmakla beraber toplum içinde erkeklerin yaşadığı birçok psikolojik sorunun ve davranış problemlerinin kaynağını oluşturabilmektedir. Ancak bu durum, kişinin makûs bir kaderi olmaktan ziyade bilinçdışında çözümlenmeyi bekleyen bir çatışma niteliği taşımaktadır. Kişiler, zaman içerisinde bu durumu yaşadığı bir takım olumlu yaşamsal tecrübelere ya da ilişkisel deneyimlere bağlı olarak bilinçdışı bir zeminde çözümleyebildiği gibi psikoterapi desteği alarak da bunun üstesinden gelebilmektedir. Ancak tüm yaşamını oidipus kompleksi girdabından çıkamadan yaşamak zorunda kalan bir yığın insan da bulunmaktadır.

Faydalanılan Kaynaklar:

Akçakaya, Ümit (2019). Uyanış - Kişiliğin Gizil Kodları. İstanbul: Kanon Kitap

Ersevim, İsmail (2006). Freud ve Psikanalizin Temel İlkeleri. İstanbul:  Assos Yayınları

Özakkaş, Tahir (2015). Freud’un Kuramı, Serbest Çağrışım ve Rüyalar. 9 BPT Ekim 2010 Ders Notları. İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Yayınları.

 

Ümit AKÇAKAYA


Uzm. Psikolojik Danışman & Online Terapist

 
Toplam blog
: 89
: 3716
Kayıt tarihi
: 06.12.11
 
 

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ,“Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık” bölümünden mezun oldum. Yüksek lisans..