Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Öksüz bırakılan sevgi

Bize sevmesini öğretmediler, bize hep sevgiyi saklamasını öğrettiler. Hep bekletmeyi, hep ertelemeyi... Bu yüzden biz kiminle birlikteysek bir diğerini, ama hep uzakta olanı özledik, hiç dinmedi doyumsuzluğumuz, biz hep uzaktakini sevdik...

Yanımızdakini değil, odamızın duvarının arkasındakini değil, birşeyler paylaştığımızı değil, uzaklardakini, ulaşamadığımız kadar uzaklardakini sevdik.

Yanımızdakileri kırıp geçirdik, incitip üzdük de, hep ulaşamadıklarımıza sakladık söyleyemediğimiz o güzel sözleri. Özlediğimiz sevgiden delice korktuk hep. Sevmek bizim için sınırlarımızdan hiç çıkmamaktı. Oysa kendi sınırlarımızda sevmek, kapana kısılmaktı. Bunu bir türlü farkedemedik.

Bu yüzden hep karşımızdaki insanların sevgisini eksik bulduk, küçümsedik. Yeni heyecanlar aradık hep uzaklarda. Bir kişide takılı kalmak ne kadar “basit” diye seslendik aynalara. Gözümüz hep uçan kuşlardaydı. Yüksek dağların en tepesinden bakıyorduk insanlara.

Bize yüreğinin kapısını ardına kadar açanlara hep “acaba” diye yaklaştık. Onları küçümsedik, hatta hor gördük. Ama hastalık bizdeydi. Çünkü; herşeyin ilham kaynağı olan sevgiye inancını kaybeden bizdik...Bir insan bizi sevmeye başladığında, ondan hemen uzaklaşmayı seçtik. Ama bizden biraz uzaklaşmaya görsün onu yana yakıla nasıl da ararız. Çünkü biz sevilmeye alışmışız, nasıl da ihtiyaç duyarız sesine, kokusuna. Kim bizi seviyordu, biz kimi seviyorduk. Sınırlar erir, karışır bazen. Öksüz, sahipsiz bir sevgimiz var ama onu kime vereceğimizi bilemiyoruz belki de. Çevremizdeki herkes o kadar hasretti ki sevgiye... Çünkü onlar da bizim gibi sınırlar içinde büyümüşler. Kaç zamandır kendimizi kandırdık. Kimi sevenler şarkılarda yaşatıyor sevdiğini, kimi eski cüzdanındaki eski, soluk bir resimde, kimi ise hayallerle süslediği sınırlı dünyasında. Hepsinin dağıttığı sevgi kıttır çevresine, çok olan sadece çekilen acılardır sınırlı dünyalarda. Bunu biliyoruz belki de, ama kıramıyoruz zincirlerimizi...Patlayıcı bir madde gibi taşır olduk sevgiyi kalbimizde. Kaygı dolu, ürküntü dolu bir sır gibi bakıyoruz sevmelere. Okuduğumuz yoksulluk romanlarında, gözyaşlarıyla seyrettiğimiz filmlerde anlatılan kahramanların hayatlarından daha berbattı hayatımız aslında. Ama kendimize duymadığımız şefkati romandakilere duyuyoruz... Birbirimize ne kadar üzüldüğümüzü gösteremediğimizden, birbirimizin derdine yeterince eğilemediğimizden filmlerdeki kahramanların hayatlarına ağlıyoruz doyasıya....Hep erteliyoruz sevgimizi, hep “sonra” diyoruz. Bu nedenle sokakta yürürken bir dost yerine, karanlıklar eşlik ediyor gölgemize.

 
Toplam blog
: 5
: 839
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Kadir Çaça, 03 Mayıs 1983 yılında Mardin'de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul'da tamamladı..