Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '15

 
Kategori
Güncel
 

Oktay Sinanoğlu,ve "Bye-Bye "Türkçe

Oktay Sinanoğlu,ve "Bye-Bye "Türkçe
 

Süperhaber tv.


Oktay Sinanoğlu ve “Bye-Bye” Türkçe.

Oktay Sinanoğlu, ABD, Miami'de tedavi gördüğü hastanede 19 Nisan 2015 tarihinde 80 yaşında vefat etmiştir. Dilimize, tarihimize, kültürümüze sahip çıkan Türkçeyi ve Türkçe eğitimi savunan seçkin bir bilim adamıydı.1961’de henüz 28 yasında hem Harvad hem de Amerika’nın en tanınmış üniversitesi Yale’de kendisinin yeni kuantum (nicem) kimyası ve fiziği üzerine teorileri hakkında üst düzey dersler verir. Batı’nın en genç profesörü unvanını alır. Fizik, astrofizik, nükleer fizik, moleküler biyoloji dallarındaki araştırmalarıyla bilim dünyasını şaşırtır. 1975’te,Japonya’nın Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülünü alınca kısa zamanda Japoncayı öğrenir. Değişik ülkelerde iki kez Nobel Ödülü’ne aday gösterildi; fakat Türk kimliği öne çıktığı için ödül verilmez.

Oktay Sinanoğlu’nun alanı Türk dilli değil; ama Türkçenin bozulması konusundaki yazılarıyla da dilcilerin, toplumun tüm kesimlerin ilgisini çeken bir bilim adamı. Şöyle diyor:

Gaye bin yıldır halk diline kadar girmiş, bazısı manevi manalar da taşıyan sözcükleri tasfiye etmek, “Eski Türkçe ”ye “Osmanlıca” diyerek bizi tarihimize, atalarımıza yabancılaştırmak, Türk Dünyası’nın o zamana dek mevcut olan ortak Türkçesini, ortak edebiyatımızı bertaraf etmek değildi, ama 1950’ler ve sonrası, bilim/tekniği (kök) Türkçeyle yapma gayesinden uzaklaştığı gibi, mevcut eski Türkçe kelimelerin, halk diline ve edebiyatımıza iyice yerleşmiş olanlarının bile tasfiyesi yoluna gidildi. Oluşan boşluğu vaktiyle “Anglomanlıca” adını taktığımız İngilizce bozuntusu, “Tarzanca” sözcükler hücum etti. Bunlar halk diline, edebiyat, basın-yayın diline sokulmak istendi. Ne eski Türkçe, ne Türkçe! Yerine “Anglomanlıca” Bilim/teknik/tıp dilinde de aynı tutum sergilendi; eski Türkçe mevcut terimlerden vazgeçildiği gibi, kök Türkçeden terim türetme yerine “Tarzanca” ile eğitimle derinden desteklenen yabancı, “Anglomanlıca” salatası yeğlendi. “Anglomanlıca’ya şu örnekleri sıralıyor:

vekiller heyeti >bakanlar kurulu> kabine

mebus>milletvekili> parlamenter

matbuat >basın-yayın>medya

muhaberat >iletişim>komünikasyon

içtimai>toplumsal>sosyal

kanunî>hukukî>yasal>legal

usul>yöntem>metot

seçenek>alternatif

faaliyet>etkinlik>aktivite

karmaşa>kaos

eşgüdüm>koordinasyon

kurultay>kongre

teşkilat>örgüt>organizasyon (Bye-Bye Türkçe,s.38)

Bu sözcüklere benzer dilimize girmiş; İngilizce,Fransızca, Arapça, Farsça sözcükler var. İnsanlar, yetiştikleri ortama, aldıkları eğitime, göre aynı anlamdan birini kullanıyorlar. Kimi kez de konuşmalarda, yazılarda dilde bir bütünlük, tutarlılık görülmüyor. Bir metinde, yabancı kaynaklı bir sözcüğü, metnin bir yerinde kullanırken diğer yerinde Türkçesini kullanıyorlar. Oktay Sinanoğlu, böyle bir dile Anglomanlıca           ,diyor. Öyle ya; bu sözcüklerin bakanlar kurulu, milletvekili, basın yayın, iletişim, toplumsal, yasal, yöntem, seçenek, etkinlik, karmaşa, eşgüdüm, kurultay, örgüt gibi Türkçeleri varken Arapça “mebus, matbuat, muhaberat, içtimai, kanunî, usul, faaliyet, teşkilat”; Fransızca “kabine, parlamenter, legal, metot, alternatif, kargaşa, koordinasyon, kongre, organizasyon”;İngilizce medya kullanmaya gerek var mı? Yok, da kimi sözcükler, Türkçemize ayrık otu gibi girmiş; söküp atamıyoruz. Günlük konuşmalarımızda, basın- yayın kuruluşlarında Fransızca, İngilizce, Arapça, Farsça sözcüklerden geçilmiyor. Özellikle büyük kentlerde tabelalarda yabancı sözcükler. Bu, sözde bir gelişmişlik, çağdaşlık olarak algılanıyor. Diyeceksiniz ki siz de İtalyanca “tabela”yı kullandınız. Eşanlamlısı,”levha”da Arapça.

Oktay Sinan oğlu ’nün Türkçe konusundaki ilkeleri:
1. Eski aydın diliyle, halk diliyle, tarihi ve günümüz Avrasya lehçeleri ile Türkçe bir bütündür. Tümüyle kullanılmalı ve öğretilmelidir. Türkçenin bütünü etrafında tüm aydınlarımız birleşmeli, Türkçe, tarihimizle geleceğimiz arasında, hem de Avrasya coğrafyasındaki Türk halkları arasında yeniden köprü olmalıdır. 

2. Türkçenin bölünmesine ve tasfiyesine hayır, zenginleştirmeye evet. 

3. Kavramların “eski”, “yeni” yeni Türkçe karşılıkları dururken, “Anglomanlıca”, “Tarzanca” sözler kullanmayacağız. Örneğin, “ “ayrıntı” dururken “detay” deme züppeliği de ne oluyormuş? 

4. Yeni kavramlara karşılıklar, binlerce yıllık ve halk diliyle de bağdaşıl olan “Kök Türkçenin matematik gibi terim türetme kurallarıyla karşılanacak; bu kuralları okulda herkes iyi öğrenecek. “Kavram”ları Türkçe başka türlü (ve çoğu kez Batı dillerinden daha uygun ve güzel) ifade ederiz. 

5. Bin yıldır kullandığımız, bazılarını Arapça, Farsça köklerden Türklerin türettiği, çoğu halk diline kadar girmiş “Eski Türkçe” sözcükleri tasfiye etmemeli, onları da kullanmalı ve öğretmeliyiz ki geçmişimizle, atalarımızla, edebiyatımızla bağlarımız kopmasın. 

6. Eşanlamlılar hakkında ilke: Her dilde eşanlamlı gibi başlayan kelimeler zamanla anlam kaymasına uğrar; her birisi biraz değişik anlama gelmeye başlar. Bu dili zenginleştirir. (Laf, söz; kelime, sözcük, bilim, ilim ikililerindeki gibi.) Ayrıca her kelimenin üstünde tarih ve kültür birikimini yansıtan bir “çağrışım bulutlu” vardır.Tüm bu sebeplerden “Eski Türkçe”, “Kök Türkçe” tüm sözcükleri korumalı ve kullanmalıyız. Türkçede “münakaşa”, müzakere”, “münazara” birbirine yakın ama önemli değişik anlamlara gelir. Bunları atıp, yerine sadece, kendisi de çok güzel bir “Kök Türkçe” sözcük olan “tartışma”yı koyarsanız dili fakirleştirir, yaratılan boşluğu “Tarzanca” kelimeler dolmasına yol açarsınız. 

7. Eski-yeni her türlü güzel Türkçesi dururken İngilizce bozuntusu laf paralamanın kökeninde yabancı dille (genelde şimdi “Tarzanca”) eğitim yatıyor. Bu sömürge, bu misyoner okulu türü eğitim çocuklara aşağılık duygusu aşılarken, bir yandan da düşünme kabiliyetini körletmekte, ulusal bilinci de yıpratmaktadır. 

8. Garip İngilizcemsi dükkân, işyeri, şirket, renkli, allı pullu,”magazin” türü dergi/mecmua adları salgınının da kökünde aynı aşağılık duygusunu, sömürge ruhunu ve tabii yabancı dille eğitimi bulabilirsiniz. İlkemiz, yabancı dille eğitime hayır, mesleğe göre gerekebilecek yabancı dilleri ayrıca, yabancı dil derslerinde, yabancı dil öğretme uzmanı öğretmenlerle öğretmeye “evet” olacaktır. (Atatürk’ün milli eğitim ilkesi de buydu.) 

9. Her düzeyde okullarımızda “Eski Türkçe”, “Kök Türkçe” hepsi çok iyi öğretilecek, son on yıl öncesine kadar olduğu gibi binlerce yıllık edebiyatımızın tümü okutulacak. Gençler, 40-50 yıl önceki bir yazıyı anlamakta zorluk çekmeyecek. Nerede görülmüş? Atatürk’ün “Büyük Nutku”nu bile “sadeleştiriyoruz” bahanesiyle tercüme edip anlamını bile kasten değiştiriyor; üstelik ruhunu, üslubunu, gücünü yok diyorlar… Herkes, yazar nasıl yazdıysa aynen öylesini okuyup anlayacak. Yoksa, zaten ne edebiyat kalır, ne yazar.” (Aydınlık Dergisi, 932,933, 5/12 Haziran 2005 sayıları) 

Oktay Sinanoğlu ’nun dil konusundaki çalışmalarına,görüşlerine saygı duyuyorum.Özellikle, “Kök Türkçe” terimi, çok yerinde.Türkçede “münakaşa”, müzakere”, “münazara” birbirine yakın ama önemli değişik anlamlara gelir. Bunları atıp, yerine sadece, kendisi de çok güzel bir “Kök Türkçe” sözcük olan “tartışma”yı koyarsanız dili fakirleştirir, yaratılan boşluğu “Tarzanca” kelimeler dolmasına yol açarsınız,yargısına katılamadığımı, söylemeliyim. Yabancı dillerden, dilimize girmiş sözcüklerin Türkçesi varsa Türkçesini kullanmadan yanayım. Münakaşa”, müzakere”, “münazara” sözcüklerinin yerine" tartışma”yı koyarsanız dil fakirleşmez; sadeleşir.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..