Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '07

 
Kategori
Kitap
 

Oku beni...

Oku beni...
 

Kitap okumak... Ruhumun yaramaz bir çocuk edasıyla, o keskin yamaçtaki salıncakta sallanması gibi bir şey benim kitaplara olan aşkım. Cebimdeki tüm parayı yatırdığım anlarda, yaya kalmışlığımla bana eşlik eden tek arkadaşım. Benim kitaplığımın kitapları hem dinlendirici, imrendirici hem de besleyici ve eğitici. Gülümser gibi dururlar ardı ardına. Her birini okumuş olsam bile, uyumadan önce mutlaka bir göz kırpışımız vardır birbirimize. Kıskanç değil benim kitaplığımın kitapları, her yeni kitabı sevgiyle aralarına alırlar, haset yüklü insanlara inat.

Yine bir kitapçı, yine çıldırmış gibiyim, elimde özellikle istediğim birkaç roman, onun dışında iki alana bir hediye kampanyasından derlediğim seçmeler. İşin en can sıkıcı tarafı kasaya gelince yaşansa da hemen üzerinden geçilmesi gerek. Her yeni kitap yeni bir heyecan bende, hangisinden okumaya başlasam?

Eğer 27 yaşındaysanız ve hala bekârsanız, evlilik sizi hep teğet geçmiş demektir ve bu doğrultuda da tabiî ki ilk elinize alacağınız kitapta kırk küsürlerin de bir gelini anlatan “Aralık Düğünü” oluyor. İşte şimdi Anita Shreve’in yazdığı Özge Özköprülü’nün Türkçeye çevirdiği Biyografi/Anı tarzındaki kitap hakkında konuşmak istiyorum. İlk elime aldığımda genel olarak sıkıldığım ama 50. sayfadan sonra biraz merakla devam ettiğim bir kitap olan Aralık Düğünü’nde neredeyse 27 yıl birbirini görmeyen 7 lise arkadaşı bir düğünle bir araya gelirler. 7 hatta -birde ölen arkadaşları vardır- 8 karakteri çözmeye çalıştığınız kitapta henüz tam olarak bir şey anlayamamışken birden konu değişir ve kitabın silik karakterlerinden biri olan Agnes’in öğretmeni Jim ile daha yaşanıp yaşanmadığı bile belli olmayan ilişkisi ve yazdığı bir roman denemesi içerisindeki kahramanlar ortaya çıkar. Zaten bir panayır yerini andıran roman Brezilya dizisi kıvamına gelir. Kitabın başında size sinyalleri verilen bir büyük sır vardır ki, her sayfayı bu sırrı merak ederek daha bir şevkle okursunuz. Ne zaman ki kitabın son sayfasıyla burun buruna gelirsiniz, işte o zaman hala ortaya çıkmadığını düşündüğünüz o büyük sırrın aslında film arasında verilmiş reklâm tadında zihninizde çok da yer etmediğini fark edersiniz. Tabi eğer daha öncesinde Dan Brown gibi aksiyon ve sürprizleri seven yazarlar okumuşsanız.

Aslında kitap genel olarak ele alındığında, toplumun kanayan yaralarına, insan duygu ve düşüncelerine, cinsel eğilimine, çocukluğunda benliğine yerleşmiş hislerine, pişmanlıklarına arzuların yüzeysel de olsa ışık tutan bir kitap. Gönül isterdi ki bu güzel sentezlenmiş kitapta, Agnes’in göz doktoru kahramanı ve göçük altında kalmış sevmediği kör karısıyla hikayesini okumaktansa, kanser olan Briget’le evlenmeye karar veren Bill’in aslında kimsenin bilmediği vicdan azabından bahsedilsin. Ünlü bir piyanist olan Bob’un eş cinselliği seçmesi ile netleşen özeline girilsin ya da Jerry’nin karısı ile olan tutarsız ilişkisi biraz daha irdelensin. Son olarak belirtmeliyim ki ben acımtırak Türk filmleri izlemiş, onlarla büyümüş bir neslin çocuğu olarak, baktığım her yerde bir mutlu son ararım. Çünkü okuduğuma değip değmediğini o dakika anlarım -biliyorum saçma-. Sevgili Anita Shreve’e güzel tasvirleri için teşekkür ederken hala Kidd Academy’nin utangaç öğrencisi Harrison’un, 43 yaşına gelmesine, 2 çocuğuna ve Eşine rağmen Nora ile birlikte olmasını şiddetli derecede istiyorum. Ne yoksa roman bitti mi???

 
Toplam blog
: 46
: 1674
Kayıt tarihi
: 25.04.07
 
 

Şu an özel bir şirkette, grafiker olarak çalışmaktayım, geçmişte hikaye denemeleri ile başladığım ya..