Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '11

 
Kategori
Deneme
 

Oku oku, yaz yaz oku

Oku oku, yaz yaz oku
 

(www.google.com.tr/imgres?imgurl=http://okulweb.meb.gov.tr)Okumak yemek, içmek gibidir. (Sabahatti


Sizce geleceğin en önemli sorunu nedir? 

Bugünler bunca sorunla karşı karşıyayken gelecek mi sorulur demeyin. Ben de biliyorum bir çok sorun olduğunu. Sorunlarla karşı karşıya değil iç içeyiz. Çoğumuz da sorunların altında ezilmiş durumdayız. Ezik, çekingen, korkak; üzgün, bitkin… durumdayız. İçinde bulunduğumuz ruh hallerini ayrı ayrı sıralamayalım; tek cümleyle “ Karamsarlık diz boyu..” diyebilir miyiz? 

Yine karamsar bir tablo ile çıkıyorum karşınıza. Hilmi Yavuz, birkaç gün önceki yazısında denemelerin gülümsetmesi gerektiğini vurguluyordu. Tabii bu konu tartışılır. Bir an için üstat Hilmi Yavuz’un fikrinin doğru olduğunu kabul edersek faullü bir giriş yapmış oluyoruz. 

Hatamızı nasıl telafi edebiliriz? Sizin yüzünüzü nasıl güldürebiliriz? Aslında aklıma bir şeyler gelmiyor değil. Seçim mitinglerindeki konuşmalardan cümleler alsam, bu cümlelerle bir tiyatro oyunu yapsam… O zaman güler miydik? Kim bilir, belki de gülerdik ağlanacak halimize. Şimdi, böyle uzatmamı kınıyor musunuz? Peki, peki kesiyorum; ama şunu da söyleyeyim: “Gülme komşuna, gelir başına.” 

Bu yazıyı okumaya devam ettiğinize göre, baştaki sorumuza dönebiliriz. 

Doğan Hızlan, Hürriyetteki yazısında ( 02. 06. 2011) öğrencilerin okuma alışkanlığından söz ederek “… Bu romanları okumak neyimize yarayacak, şeklinde yeniden dile getirilmesi üzücü. Geleceğin en önemli sorununun bu olduğunu iddia ediyorum.” diye yazmıştır. Bu iddiaya katılmamak mümkün değil. Geçmiş yıllarımızda okuma alışkanlığının verilmesi konusunda biraz kafa yorsaydık bugün böyle olmazdık. 

Ne var halimizde demeyelim? Bırakın bir kitap okumayı uzun bir metni bile okuyamıyoruz. Bu zaafımızı keşfeden reklamcılar reklam broşürlerini birkaç cümle ile sınırlıyorlar. Bu zaafımızı bilen usta blogcular yazılarını 100- 150 kelime ile sınırlıyorlar. Bütün bunları biliyorum. “Kısa kes Aydın havası olsun.” ( ne demekse?) diyecekleri de kınamıyorum. Ancak gücüme gidiyor. 1964 yılında Ordu Perşembe ortaokulunda öğretmenliğe başladığım zamanlarda her öğrencim bir öğretim yılında 20 – 25 ders dışı kitap okurdu. Bir çok okullarda da bu alışkanlığı vermeye çalıştım. Ama ne yazık ki git gide kitap sayısı azaldı. 1992’de Haydarpaşa Lisesinden emekli olduğum sırada bu sayı epeyce düşmüştü. “Televizyon icat oldu, mertlik bozuldu.” diyorduk. 

Ne yapsın şimdiki öğretmenler? Test uygulamaları çoğaldı, internet oyunları çoğaldı, diziler furyası başladı. Şifreler icat oldu, partizanlık aldı başını gitti... İç kafiye yapmak için umutlar da bitti diyecekken vaz geçtim. Umutlarımız bitmedi, bitmeyecek. Neden derseniz, işte ispatı: Bu yazıyı sonuna kadar okudunuz ya. Demek ki okuyabiliyoruz. Peki sizin gibi bu yazıyı sonuna kadar okuyabilenlerin oranı kaç? Başka türlü soralım: Bu yazıyı yüz kişi tıkladı diyelim. Siz ve sizin gibi olanların oranı yüzde kaç. İşte bütün mesele. Bu yüzdelikleri de hesaplıyorlardır ya, rakam aklımda değil yüzde 3-4 desek mi? 

Bırakalım bunları. Hilmi Yavuz üstadın yazısına istinaden sözde güldürelim dedim; ama buruk bir gülümsemeden öteye gitmedi herhalde. Burukluğun giderilmesinin ilacı okumaktır. Geleceğimizi kurtarmak istiyorsak okuma alışkanlığını sürdürelim. Gençlerimize ve çocuklarımıza örnek olalım. 

 

Sabahattin Gencal, Başiskele – Kocaeli, 02. 06. 2011 

 

 

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..