Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '07

 
Kategori
Haber
 

Okulda namaz kılmak

Okulda namaz kılmak
 

Lise hayatım boyunca Cuma günleri hep sıkıntılı oldu benim için. Yıllar 1980’ lerin sonu idi ve Türk - İslam sentezi devletin her kurumunun üzerine çöreklenmişti. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’ na bağlı okullardaki yönetim kadroları bu anlayıştan insanlarla donatılmıştı.

Benim okuduğum lisede de benzer bir kadro işbaşındaydı. Okul yönetimine yakın bir öğrenci grubu oluşmuştu ve aralarındaki diyalogun sıcaklığı her ortamda kendisini belli ediyordu. Özellikle de Cuma günleri. Okul yönetimi, o anlayışa yakın öğretmenler ve öğrenciler, kortej halinde olmasa da, birbirlerinden haberli ve ekip halinde en yakın camiye gider ve ibadetlerini gerçekleştirirlerdi. Bu uygulama oldukça normal gözükse de, ekip de arasında yer almanın avantajları oldukça usulsüz bir durum yaratıyordu. Ayrıca, kişiler yaradan ile kendi aralarında kalması gereken bir ibadeti, bir örgütlenme ve yeni bir ilişki ağı kurmak için kullanıyorlardı.

Elbette bu ibadeti beraber gerçekleştirmek için bana da sık sık teklifler geliyordu. Okulun başarılı öğrencilerinden birisi idim ve başarılı öğrencilerin bu tip ekiplerin içerisinde yer almasına özen gösteriyorlardı. Ancak ne yazık ki, dinle olan ilişkim ilk ergenlik çağımdan itibaren ailemin yaşam kültürü ile şekillenmişti. Dini ibadet şekillerinden kendimi soyutlamış olmam bir yana, bir dayatma olarak algıladığım ve bir örgütlenme şekline dönüşen bu ibadet çağrısından hiçbir zaman hoşnut olmadım. Doğrudan tepki gösteremesem de, çeşitli bahanelerle bu etkinlikten hep uzak kaldım. Gerek inanç farklılığı gerekse de fikri aykırılık dolayısı ile birçok öğrencininde tedirgin olduğunu biliyordum. Ancak bu uzak kalmaya çalışma süreci ve özellikle Cuma günleri oldukça sıkıntılı oluyordu. Çünkü karşımdaki insan için “Hadi Cuma namazına beraber gidelim” demek öylesine doğal bir ifadeydi ki, bunun karşısında benim sıralayacağım gerekçeler çok fazla suni kaçıyordu.

%99’u Müslüman olan bir toplumda, okullarda bu tip ibadet örgütlenmelerine karşı çıkmak cidden de zor bir çabaydı. Hele ki, toplumsal eğilimden kaynaklanan bu baskının, arkasına devlet hegemonyasını da alması karşı çıkışı daha da güç kılıyordu.Elbette tüm bu süreçlerde zihnimi kurcalayan bir soru vardı; “Acaba bu tip ibadetlerin gerçekleştirilmesi demokrasinin gereği midir yoksa demokrasiye bir tehdit midir?

Ergenlik çağımın zayıf bilinci ile ulaşmaya çalıştığım cevabın, toplumun çok büyük kesimi için hala verilememiş olduğunu bugünlerde bir kez daha görüyorum.

İstanbul Bağcılar’da bir okulda yaşanılanların ortaya çıkması ile haberin yer aldığı sayfanın altında sayfalarca uzayan görüşlerde, bu kafa karışıklığının ne kadar derin olduğunu ve halk nezdinde ciddi anlamda bir “İki Türkiye”nin olduğunu görebiliyorsunuz.

Tartışmanın varlığı bazen kimin haklı olduğunun ötesine geçiyor ne yazık ki. Elbette bende bu süreçte kendimi taraf hissediyorum. Doğru olduğunu zannettiğim düşüncelerim var. Ama benim düşündüklerimin karşı cepheyi kesinlikle ikna etmediğini kolaylıkla görebiliyorum.

Çünkü ben o kadar soyuttan konuşuyor, ilkelerden bahsediyorum ve kağıt üzerinde yer alan idealleri dile getiriyorum ki, karşıdan gelen, gerek “ibadet etmek inanç özgürlüğü değil midir?” cümlesi karşısında, gerekse de daha ilkel bir “sen Müslüman değil misin, bu ülkede Müslümanlığı yaşamak yasak mı? söylemi karşısında, cümlelerim ne kadar da doğruları taşısa, boşlukta yüzmeye mahkum oluyor.

Karşımdaki kitlenin çokluğu ve yoğunluğu elbette ki benim doğru düşüncemi zedelemez ama ne yazık ki fikrin hayatla bağını koparıyor.

Aydınlanma sürecinin Türkiye’de gün ve gün mevzii kaybettiğini düşünüyorum ama bunda dogmatik akımların gücü kadar, aydınlanmayı diktatöryal bir sisteme çevirenlerin de suçu olduğunu düşünüyorum.

İnancı kendisini bir karşı cephe olarak gören ve kişisel tercihleri bir rejim tehdidi olarak algılayan anlayışlar, inancın siyasetle sarmaş dolaş olmasının önünü açtılar ne yazık ki. Kişisel tercihlerle, sisteme tehdit uygulamaları ayrıştıramadığınız ve toptan savaş açtığınız noktada ne yazık ki, toplum yaşamının en dip köşelerinde bile kolaylıkla yer edinen inanç her noktadan sizin kurmaya çalıştığınız sisteminizi delik deşik ediyor.

Evet, okullarda dini ibadet gerçekleştirilmesi doğru değildir. Bu uygulamanın savunulur tarafı yoktur. Ancak bunun neden doğru olmadığını inanlara anlatacak sağlam bir fikri düzleme ne biz sahibiz ne de karşımızdaki insanlar bizim samimiyetimizden eminler.

Dün televizyonda sunulan haberde, okul öğrencileri bu durumun o kadar doğal olduğunu düşünüyorlardı ve söylemleri o kadar saftı ki. Bu gençlerin -belki de dayatmasız ve kendi talepleri ile gerçekleşen- bu taleplerine karşı, inandırıcı ve aklın eseri gerekçelerle ikna edilebilmeliler.

Çünkü, her saf talebin, ortamda doğru algılanmayacağının ve doğru bir tercih olmayacağının öğretilmesi gerekiyor.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..