Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '14

 
Kategori
Okullar
 

Okuldaki ilk günlerim

Okuldaki ilk günlerim
 

OKULDAKİ İLK GÜNLERİM


Annem elimden tuttu. Çarşıya gittik. Satıcıya:

_ Kızım, bu yıl okula başlayacak amcası. Kızıma güzel bir önlük seçmek istiyorum.

_Tabii, buyurun. Değişik modellerimiz var ve en kaliteli önlükler bizde...

_Evet, güzelmiş önlükleriniz… Kızım, beğendin mi bunu?

Anlamıyordum ki modelden falan, cepli olması yeterdi bana. Cebime koyacak bir şeylerim olurdu mutlaka. Param, mendilim, bilyelerim... Zaten önlükler o yıllarda kapkaraydı. Şimdiki gibi renk renk, model model önlükler yoktu ki! Öğrencilik hayatım boyunca ilk önlüğüm gibi hep kapkara önlükler giyecektim çaresiz... Önlük siyah olurdu, başka renk olabileceğini düşünemezdik bile... Annem de bu siyah önlüklerden giymiş, albümdeki fotoğraflara bakarken görmüştüm. Hem yakası bizim yakalarımız gibi küçük de değilmiş. Çocukların mama önlüğü gibiymiş. Çok komik vallahi! Annemi öğrenci olarak düşünmek de gerçekten çok ilginçti.

Önlüğümü,  yakamı, çoraplarımı, kurdelelerimi o dükkândan aldık. Satıcı kurdele hediye etti iki tane. Teşekkür ederek ayrıldık. Hemen yanındaki ayakkabıcıya girdik. Siyah okul ayakkabılarımı da buradan aldık.

Okula başlayacak çocukların fotoğraf çektirmeleri gerekiyormuş. Annemin eline sıkıca yapışmıştım, O, nereye gidiyorsa ben de oraya gidiyordum. En büyük korkum, kaybolmaktı. Kaybolunca başıma gelecekler defalarca anlatılmıştı. Beni alıp iğneli fıçıya atarlarmış, her yerim kanarmış. Bu korkuyla annemin eline daha da sıkı yapıştım.

Fotoğraf çektirirken poz vermeyi bilmediğim için Küçük Emrah filmlerindeki acıların çocuğu gibi boynumu bükmüştüm. Fotoğraf hemen verilmezmiş. Henüz okula başlamadan neler neler öğrenmiştim bu birkaç gün içinde...

Babam üç gün sonra elinde fotoğraflarımla gelmişti. Bütün evraklarım böylece tamamlanmıştı. Çok mutlu olmuştum. Artık okula gidecektim. Öğretmenim ve arkadaşlarım olacaktı hem de çok arkadaş... Bir sürü...

Öğretmenimin kadın olmasını çok istiyordum. Kadın olursa annem gibi saçlarımı okşardı belki... Erkek öğretmenler döverlerdi. Öyle anlatmışlardı okula gidenler... Hatta bir arkadaşımın öğretmeni çok kötüymüş, çok dövermiş.

Arkadaşım ise:

 _Hayır,  öğretmenim çok iyidir, dövmez. Bir kere kızdı korkutmak içindi sadece. O da çok yaramaz bir çocuktu. Attığı taş, bir arkadaşımın gözüne değmişti. Siz suç işlediğinizde anneniz, babanız size hiç kızmadı mı sanki?

Arkadaşım, öğretmenini ne kadar savunursa savunsun ona inanmıyorduk. Onun öğretmeni erkekti, kötüydü, bu yüzden bütün erkek öğretmenler de kötüydü. Bu hepimizde oluşan ortak yargıydı. Ben dua edecektim. Allah, bana kadın öğretmen versin diye... Çocukluk işte, oysa erkek öğretmen baba, kadın öğretmen anne gibiymiş. Bunu bizlere zaman öğretti.  Benden sonra okula başlayan kız kardeşimin öğretmeni erkekti. Onun kadar mükemmel bir öğretmen gerçekten az bulunur.

Çok dua ettim, dualarım kabul edilmiş ki öğretmenim kadındı.  Tahmin ettiğim kadarıyla annem yaşlarındaydı.  Gerçi ben o zamanlar büyüklerin dünyasına çok yabancıydım. Yaştan baştan anlamazdım ki! Öğretmenim bekârmış. (Daha sonra 3. sınıfa geçtiğimde evlenmişti. ) İlk gün oyuncaklarımızı okula getirmemizi istedi. Benim bebeklerim çok fazlaydı ama en çok taşbebeğimi severdim. Okula onu götürdüm. Ne olacağını merak ediyordum, hep evcilik mi oynayacaktık yoksa ablam gibi ben de yazı yazabilecek miydim?  Bir süre evcilik oynadık. Son derse girdiğimizde öğretmenim tatlı bir sesle sordu:

- Kim şiir biliyor? Şiir okumak isteyen varsa parmağını kaldırsın.

Ben okula başlamadan önce bazı şeyler söylüyordum ama şiir miydi, tekerleme miydi bilemiyordum. Yine de parmağımı kaldırdım.

- Ben biliyorum öğretmenim!

Sınıftan ses çıkmıyordu. Kimse şiir bilmiyormuş. Tek bilen bendim, azıcık gururlandım ama gururlanmak dışında çok da heyecanlandım.

Öğretmenim, hizmetliden bir sandalye getirmesini rica etti. Beni kucaklayarak sandalyenin üzerine çıkarttı. O an ayaklarım yerden kesilmişti. Öyle mutluydum ki! Demek şiir yüksek yerde okunurmuş, diye düşündüm. Sınıf arkadaşlarıma başımla nazikçe bir selâm verdim. Şiirimi okumaya başladım:

"Pırasa, pırasa,

Yaprağına kar yağsa,

Kızlar kocasız kalsa,

İhtiyara yalvarsa."

Öğretmenim şaşkındı. Güzel bir şiir beklerken ilginç bir tekerleme işitmesi kadıncağızı ne diyeceğini bilemez hale getirmişti. Bense takdir edilmeyi bekliyordum. Mürüvvet öğretmenimin yüzüne bakarak okuduğum şiiri beğenip beğenmediğini anlamaya çalışıyordum. Öğretmenim, çabucak kendini toparladı. Şiiri bir daha okumamı istedi. Daha da coşkulu bir şekilde okudum. Bütün sınıf beni alkışlıyordu. Hizmetli, beni sandalyeden indirdi, ben de gururla sırama geçip oturdum. Çok mutluydum. İlk defa bu kadar kalabalık bir topluluk tarafından alkışlanıyordum. İçim içime sığmıyordu. Bu başarımı mutlaka annemle paylaşmalıydım.

Yolda yürümedim âdeta uçtum. Eve girer girmez müjdemi verdim anneciğime... Sınıfta şiir okuduğumu, alkışlandığımı söyledim. Annem de çok sevindi.

_ Kızım, hangi şiiri okudun?

_ Pırasa...

_ Yavrum, o şiir değil ki tekerleme...

_ Ama öğretmenim çok beğendi, beni alkışlattı.

_ Aferin kızım, bir dahaki sefere başka şiir oku olur mu?

_ Olur anneciğim...

Şimdi o günü hatırladıkça gülümserim. Öğretmenim bekârdı, yaşı da o zamana göre birazcık geçmişti. Sınıfta üstelik öğretmenime en son okunacak şiir " Pırasa" idi. Öğretmenimin o anki tutumu çok güzeldi. Beni incitmemişti. Yıllar sonra ben de öğretmen olduğumda ilkokul öğretmenimi örnek almaya devam ettim. O anki davranışı bütün hayatımı etkiledi, şiire ilgimi arttırdı.

Mürüvvet öğretmenler çoğalarak ebediyen toplumumuzu aydınlatmaya devam edecekler.  Gelecek, onların kutsal ellerinde şekillendi, şekilleniyor, şekillenmeye de devam edecek. İlkokul öğretmenimin şahsında bütün öğretmenlerin ellerini saygıyla öpüyorum.

HARİKA UFUK

ADANA

2010

 
Toplam blog
: 389
: 261
Kayıt tarihi
: 01.12.13
 
 

Adana'da doğdu. Öğrenim hayatına İstanbul'da Çengelköy İlkokulu'nda başladı. İstanbul Marmara Ünive..